Kayıtlar

İlişki etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İLİŞKİLERDE USTALIK

Resim
Kim istemez? İlişkilerinde; Sevilmeyi, Saygı görmeyi, Değer gören taraf olmayı, Tercih edilen olmayı, Aranan kişi olmayı, İhtiyacının giderilmesini, Kıymetinin bilinmesini... Ve en nihayetinde... Mutlu ve Başarılı olmayı... Peki nasıl? insan, ilişkilerinde nasıl değer görür? Nasıl güçlü olur? Nasıl yöneten kişi olur? Uyum? Marifet? Netlik? Otorite? Mesela? Otorite ile Zorba aynı şey midir? Ya da uyum demek: Edilgen olmak mıdır? Marifet nasıl oluşur? Aynı şeylerin miktarını arttırmak problemi çözer mi? O zaman çözüm nedir? Peki öyleyse ilişkilerde nasıl  usta olunur? İLİŞKİLERDE USTALIK   & Deneyimsel Tasarım Öğretisi  insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar. & Bu hayatta insanlar iyi insanlarla karşılaşırlar… Aslında bu çok önemli değildir… Mesele iyi insanlarla birlikte olabilmek, "iyi insanlarla iyi ilişki kurabilmektir"... YAHYA HAMURCU & https://m...

SOFRADA SESSİZLİK

Resim
  İletişim çağında yaşıyoruz değil mi? Her an ulaşılabiliriz. Bir mesajla dünyanın öbür ucuna ses gönderebiliyor, bir görüntüyle varlığımızı kanıtlayabiliyoruz. Doğum günlerine post altına iyi ki doğdunlar yazıyoruz. Yeni doğum yapmış arkadaşımıza çiçek resimleri gönderiyoruz.  Ama ne garip… Sesler çoğaldıkça mesafeler büyüyor, bağlar zayıflıyor. Sanki teknoloji büyüdükçe biz yalnızlaşıyoruz. Elimizin altındaki telefonda binlerce takipçimiz var ama hasta olunca bir çorba getirecek arkadaşımız yok. Bir zamanlar göz göze bakarak konuşurduk; şimdi emojilerle his anlatmaya çalışıyoruz. Kolaylık çoğaldı, incelik azaldı. Birde tabi başka bir dikkat çekmek istediğim konuda; her şeyi kolaylaştırdıkça, marifetimizi unuttuk. Bir zamanlar sabırla yoğrulan sofralar vardı; şimdi “sipariş verildi” bildirimiyle doyuyoruz. Yemek yapmayı, az bir katıkla bereketi ailecek yaşamayı gittikçe unutuyoruz. Yemeği beğenmeyen çocuğun alternatifleri oluşuyor siparişle istediğimi alırım diye düşünüyor. B...

NAR TANESİ

Resim
 Bütün günün yoğunluğu akşam anlaşılıyordu. Buse pembe pijamalarını giymiş, meyve tabağını kucaklayarak koltuğa oturmuştu. Meyveyi soyarken arkadan gelen televizyon uğultusunda Buse’nin gözleri tabağa dalıp gitmişti… İçerisinde bir huzursuzluk hissi ile meyveleri soymaya devam etmişti. Aklı iş arkadaşlarıyla yaşadığı olaylara takılmıştı. İş yerinde arkadaşları ona ihtiyaç duyduğunda onların yanında olmaya çalışırdı. Hemen harekete geçer, arkadaşlarının işlerinin tamamlamasına yardımcı olurdu. Birimde ki arkadaşları bir dosya ile ilgili sorun yaşadığında hemen çözüm önerileri sunar ve ekstra iş yükünü üzerine alırdı. Ne zaman destek isteseler “Tabi yardımcı olurum.” derdi. Kendisinin bir konuda yardıma ihtiyacı olduğunda ise durum pek böyle değildi. Teksas sokaklarında otların uçuşması gibi birimde sessizlik hakim oluyordu. Sadece bu olsa belki bu kadar dert etmeyecekti. Ancak yardım etmek için aldığı işler artık üzerine kalmıştı. O işleri ondan başka yapan yoktu. İlk zamanlar yaptı...

ŞİFADIR İNSAN İNSANA

Resim
 Bazen en yakınındaki uzaktır insana... Sahi, sağır bir duvara ne anlatabilir ki insan? Sanki onca lafı, kırgınlıkları, kızmışlıkları, küsmüşlükleri anlatsaydı anlardı dağlar... Ve dahi şu yemyeşil otlar, masmavi gök, hırçın deniz, içindeki balıklar… Anlayabilirdi, çok uzakta olsalar da… Bir en yakınındaki anlasın ister insan oysa… En çok da o anlamaz, hayatın cilvesi de bu ya…   Bütün bu anlaşılmazlıklar denizinde kaybolur durur zamanla… Çırpındıkça daha da batıyormuş gibi gelir… Ve bir süre sonra çaresizce denizin merhametine bırakır kendini… Artık şu dalgalı deniz nereye akarsa… Şu tenini cam gibi kesen soğuk rüzgar, nereye eserse… Yıllar insanı nereye sürüklerse… Ne kavgalar, ne savaşlar verdi insan yüzyıllarca anlaşılmak uğruna… Anlamak da bir seçenekti oysa… Anlamak zor geldi insana… Başkası için bir şey yapmaktı bu, çok saçma… Kendi iyiliğini düşünmek ne hoştu… Kendi dertlerini anlatmak, uğradığı haksızlıklar, bitmeyen anılar… Anlatmak çok güzel geldi insana hep kendind...

BİR BARDAK ÇAY VE BİR FİNCAN KAHVE

Resim
Elif ve Kerem’in evliliği, herkesin hayalini kurduğu türdendi. Dışarıdan bakıldığında ilişkileri monoton ve heyecansız gibi görünüyorlardı. Ama onlar dış dünyada eğlenen sürekli aksiyon peşinde koşan çiftlerden daha çok huzurlu oldukları fark ediliyordu. Çevrelerinde yaşayan çiftlerde tartışmalar, kırgınlıkların yaşandığı olurdu. Onlar evleneli on yıl olmuştu. Hala birbirlerine ilk günkü gibi hassas davranıyorlardı. Yıllar sanki ilişkilerini  daha da güçlendiriyordu.  Bir akşam, yakın arkadaşları olan Ayşe ve Murat, onlara konuk oldu. Elif ve Kerem'in birbirine bakarken gözlerinin içindeki ışıltı fark ediliyordu. Keyifli bir sohbetin ardından Murat dayanamadı ve sordu; “Siz nasıl bu kadar mutlusunuz? Yani sırf merakımdan soruyorum. On yıldır evlisiniz ama sanki daha yeni evli gibisiniz.” Kerem gülümsedi, Elif’le göz göze geldiler. Elif hafifçe başını salladı ve cevap verdi; “Bunu en iyi sabah kahvaltılarımız anlatır.” Ayşe; “Kahvaltı mı?” Şaşırmıştı böyle bir cevap beklemiyord...

BİZİM OFİSİN HALLERİ 1 - GELDİ YİNE PAZARTESİ

Resim
 Arka fonda bir müzikle hiç susmayan bir kedi miyavlaması… Kedilerden şarkıcı olmaz. Olsa da senden olmayacağının garantisini veririm. Bence şansını farklı bir meslekte denemelisin. Yangın alarmı gibi bir iş yapsan olur belki. Hala! “Yetişin dostlar, adam öldürüyorlar” der gibi bağırıyor bir de. “Tamam anladık, miyav! Artık sussan mı acaba?”  Kedimi susturmaya gücümün yetmediği belliydi. En azından alarmı susturabilirdim. Her sabah olduğu gibi alarmı kapatıp geri uyumamak için telefonumu odanın uzak bir köşesine koymuştum. Yataktan bir hışımla kalkıp alarmı kapattım. Kalktığımı gören kedim bu sefer daha sempatik bir ses tonuyla miyavlamaya devam ederken sanki az önce cıyak cıyak bağıran o değilmiş gibi bacaklarıma sürünmeye başladı.    Hemen mamasını verirsem o yemeye gittiğinde kapıyı arkasından kapatırım. 5 dakika daha uyuyabilirim. Ama ne giyeceğime karar vermedim. Ütü de yapmam gerekecek. Uyursam kesin geç kalırım. Zaten 5 dakikada kalkarım dediğim hiçbir seferin...

BİZ DE ÇOK BEKLEDİK

Resim
  Çocuktuk, Oyun oynayanları görüp, bizi de alsınlar diye bekledik. Biri parka götürse, bayramda harçlık verse dedik. Babadan ve anneden ise neler neler bekledik… Okulu bitirip işe girdik, çok para kazanmayı bekledik. Takdiri hak ettik deyip, patrondan övgü bekledik. Sevilmeyi bekledik en sevdiklerimizden, Ve değer verilip, kabullenilmeyi istedik. Tüm yaşananların sonunda mutlu olmayı istedik. Birileri bizi mutlu etsin diye bekledik. Hayatı boyunca sadece beklemekle yetindi insan… İhtiyaç gidermeden, ihtiyacının giderilmesini, Sebeplere odaklanmadan sonucun verilmesini... Hayat, umduklarımız ve beklentilerimizle doluyken, Bize sadece bulduklarımızı verdi. Umduklarımız, bulduklarımızdan fazla olduğunda, Mutsuzluk hayatımızda kaçınılmaz oldu. Peki insan hiç beklememeli, beklentiye girmemeli mi? Aslında mesele nerden ve kimden beklediğinmiş… İnsanı üzüp mutsuz eden şey,  Yanlış tarafa koyduğu beklentilermiş. Dış dünya kontrolü elinde olmayan insanın, dış dünyayı kontrol etmeye ça...

KIVAM KAÇMASIN

Resim
Nazlı yeni uyanmıştı. Yatağında bugün hangi eteğini veya elbisesini giyse onu düşünüyordu. Rüzgârın uğultusu, yağmurun pencereye çarpma sesleri duyuluyordu. Yağmurla birlikte gelen serinlikte yatağında biraz keyif yapmak istedi. Tabi kısa sürdü, annesi mutfaktan seslendi. "Nazlıııı!" Mutfaktan da mis gibi patates kızartması kokusu gelmişti. Elini yüzünü yıkayıp mutfağa geçti. Mutfakta ormana bakan bir balkon vardı. Şöyle bir ağaçlara baktı.  Ağaçlardaki yaprakların çoğu dökülmüştü ama kalanların turuncumsu, kırmızımsı, sarımsı renkleri hala şov yapıyordu. “Bu yapraklar her sene ne zaman ağacı terk edeceğini nereden biliyor? Ağaçlar ise yaprakları ne zaman uğurlayacağını nasıl biliyor?” diye düşündü. Ağaç rüzgârın estiği yöne değil de diğer yöne doğru esnese ne olurdu? Acaba yapraklar ağaçlarda kalır mıydı veya ağaçtan çatırdama sesleri mi gelirdi? Yapraklar dökülmediğinde kışın üstüne yağan karla birlikte dallardaki ağırlık daha fazla olacaktı. Sanki kış mevsimiyle veya sonba...