Kayıtlar

yetim etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

DÜNYA'YA SESLENİYORUZ

Resim
  Bu öykü, tüm dünyanın öyküsü. İnsanlığın, İyi ile kötünün öyküsüydü… Küçük bir kıyamet koparken bu şehirde, Vicdanları sağır, Gözleri kör, Kalpleri mühürlü olan, Hisleri gitmiş, Akılları uyuşmuşcasına hareket eden insanlara, Dünyaya sesleniş…   Hangi görüntü yetmedi gözyaşının akmasına, Hangi çocuğun gözyaşı, kalpleri sızlatmadı? Bir annenin sesindeki feryadı duymayan, Kulaklar mı yoksa kalpler miydi?   Küle dönmüş bir şehrin yaşanmaz halde oluşu, Açlıktan bebeklerin ölmesi, Cenazelerin poşetlerde taşınması, Patlayıp göğe yükselen insanlar, Acıyı ve zulmü anlatmak için yeterli değil miydi? Oysa tek bir bakış dahi anlatmaya yeterdi yüzlerdeki masumiyeti…   Herkesin kendince yapabileceği, Zulme ve zalime dur deyip delil koyabileceği bir şey olmalıydı. Hangi sebep olduramadı? Ne yaşanması gerekirdi daha fazla? Kaç bin çocuk daha yetim kalmalıydı? Evler başlara yıkılmakla kalmadı, Hayatların altı üstüne geld...

BİR ÇOCUĞUM AMA NEREDE?

Resim
    Henüz anne karnında hazırlanırken hayata, Dışarıdan gelen çığlıklarla, Ağlamalar, patlamalar, uğultularla, Gözlerimi açarım bir hastane odasında. Doğar doğmaz; yetim kalan, öksüz kalan, Aç kalan, açıkta kalan, Sokakta yaşamaya çalışan bir çocuğum burada… Bir babanın bulduğu otları getirdiği, annenin onları pişirip aş yaptığı, Karın doyurma mücadelesi, hayatta kalabilme mücadelesi vermeye çalışan bir çocuğum ben burada… Her çocuk oyun oynarken, uçurtmasını uçururken, Çocukça gülüp oynayıp hayat dolu yaşamına devam ederken, Çocukluğunu yaşayamadan büyüyen çocuklarız biz burada… Vatan nedir öğrenen, toprak nedir öğrenen, topraklarımızda kalabilmek adına savunmanın ne olduğunu öğrenen çocuklarız biz. Herkesin evladı çikolata, şeker yerken, Yediğimiz otlar şeker olan, yediklerimizin bir anlamı olmadığını öğrenen çocuklarız biz. Mesele karın doyurmak ise otlarla da doyarmış insanoğlu… Etin sütün bir anlam ifade etmediğini öğrenen çocuklarız biz. ...

YET-TİM

Resim
    Yuvarlacık gözleri ile etrafı anlamaya çalışıyordu. Gözlerinin kendisi yuvarlaktı ama o şaşkınlıkla daha da yuvarlaklaşmıştı. Dudaklarında bir “O” harfi. Bakan anlardı, Şaşkınlık nedir? Bakan anlardı, Şaşkınlığın çaresizlikle alakasını, Ne yapacağını bilememe hissini. Ortada kalakalmıştı. Yoksa kimse yolun ortasında öyle beklemezdi. Ancak bilmeyen beklerdi. Yolda kalınmamasını bilen Samet, yolda bırakmak istemedi onu. Kucakladı o miniği. Hani minikler hafiftir de bu kadar mı hafifti? O an tüy gibi gelmişti ona. Çok istediğinden midir nedir, onu oradan kurtarma çabasından mıdır nedir bilinmez ama her şey kolay olmuştu.   “Korkma küçüğüm, her şey güzel olacak.” dedi. Sanki bir şeyi anlayabilecekmiş gibi… Veya kendisi anlatılabilecekmiş gibi…   Anlamak için de anlatmak için de bilinç olması gerekirdi değil mi? Hem yaşı gereği hem de yaşadıkları gereği şu anda bilinç yoktu. O minik eller, o mis koku ne de tatlıydı… Her yer toz duman altı...