Kayıtlar

anlamak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

BANA KADERİMİN BİR OYUNU MU BU? - Bölüm 2

Resim
Sıla ve Ömer ilişkilerinin altıncı ayına gelmişlerdi. Günler ne çabuk geçmişti. Kafede karşılaştıkları akşam daha dün gibi hatırlarındaydı… Bu zaman içerisinde Ömer işlerini ilerletmişti. İkinci kafesini açmayı ve kafe stilinde farklılıklar yapmayı planlıyordu. Günleri eskiye nazaran daha yoğun geçiyordu. Mobilyalar, resmi işlemler, tasarımlar, düzenlemeler, eksikler…  Ömer’in gündeminde artık yeni kafe vardı. Yoğunluğu sebebiyle de Sıla ile eskisi kadar ilgilenemez olmuştu. Sıla ise bu durumdan rahatsız olmuştu. Şikayetleri de artmaya başlamıştı.  “Bugün nasılsın? Günün nasıl geçti? Yemeğini yedin mi? Ben yokken neler yaptın?” gibi soruların yerini artık; “Neden eskisi gibi değiliz? Beni artık sevmiyor musun? Gün içinde hiç mi aklına gelmiyorum? Özlemiyor musun? İnsan bir arar, hiç mi merak etmiyorsun beni, hani gelecektin?” gibi sorular almıştı.  Ömer ise; “Seni sevmez olur muyum hayatım. Tabii ki seviyorum sadece biraz zaman ver, ben de çok yoruluyorum. Yeni kafe bizi ...

EVRENSEL DİL

Resim
Galata Kulesinin orada bir çay ocağının, kaldırımın üzerine koyduğu taburelerden birine oturdu ve kendine bir çay söyleyip etrafına bakındı. Ne kadar birbirinden farklı ve ne kadar çok insan vardı. Ne zaman kafası karışsa tek başına bir yere çekilip, saatlerce etrafı izler ve düşünürdü Cansu. Üniversite okumak için geldiği şehrin en çok bu yanını sevmişti. Kalabalıktı ama kendi başına çekileceği bir yer bulmakta bir o kadar kolaydı… Cansu üniversite okurken zorlanacağını düşünmüştü, ilk yılında anladı ki üniversite insanları anlamaktan daha kolaydı. Cansu çevresindeki insanları anlayamıyor, sıkça hayal kırıklığı yaşıyordu. Bu yüzden onlara karşı daha mesafeli olmaya karar vermişti taa ki Fuat karşısına çıkana kadar. Bu sefer de hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyor ama Fuat’a bir şans vermek istiyordu. Yine kafası çok karışmıştı… Fuat bir yıldır Cansu’nun peşinden koşuyor, kalbini kazanmak için her türlü yolu deniyordu. Koridorlarda uzaktan uzağa Cansu’ya bakıyor, arada bir çiçek yolluyo...

HAYALPEREST

Resim
Gece pek rahat uyuyamamıştı, sabah kalktığında da havayı kapalı bulunca içi iyice daralmıştı. Belli bugün onun için olumsuz geçecekti.  - Perihan bak demedi deme bugün zor bir gün olacak… - Niye öyle diyorsun Neriman Abla ne var gün de?  - Yok yok ben bilirim… Neyi bildiğini anlamadı Perihan ve kahvaltı masasını hazırlamaya devam etti. O sırada telefon çaldı. Arayan Neriman Abla’nın kızı Ezgi idi. Yine ne olduğunu anlamadı Neriman Abla bir hışımla telefonu kapatmıştı… - Bak ben sana dememiş miydim Perihan bugün zor geçecek diye. - Ne oldu abla?  - Bizim kız dünya turuna çıkacakmış. Gençmiş, ülke ülke gezip gün doğumunu farklı ülkelerde izleyecekmiş, her gün farklı lezzetleri tadacakmış…  - Genç işte abla heves etmiş. - Heves etmesinde sorun yok ki Perihan. Ama daha aklı başında hevesler etsin. Gündoğumu izlemek için ülke mi gezilir hem? Güneş her yerde aynı doğup aynı batmıyor mu Allah aşkına! Ülkeleri tanıyacağım kültürlerini öğreneceğim dese neyse ne!...

ÇOCUKLAR DA FARKLIDIR

Resim
  Yeşim, ailesiyle doğum günü daveti için yola çıkmıştı. Güneş parıltısıyla etrafı kaplamıştı ve gökyüzü maviliği ile içine neşe veriyordu. Kızının okuldan arkadaşının doğum günüydü. Mekana gelmişlerdi. Yeşim arabadan derin bir nefes alarak indi. Küçük kızının kemerini açar açmaz fırlayacağını biliyordu ve öyle de oldu. Eşine seslendi,  “Ben topuklularla koşamam, acele et de Mina’ya sen göz kulak ol Şükrücüğüm.” Mina öyle hızlı hareket ediyordu ki annesiyle babası gözleriyle bile ona yetişmekte zorlanıyorlardı. Hep birlikte hızlı adımlarla davet edildikleri kafeye girdiler. Mekanda iki büyük tahta masayı birleştirmişler, bir tarafı yetişkinler bir tarafı da çocuklar için ayırmışlardı. Yeşim, yetişkinlerle çocuk masasının kesiştiği sandalyeye oturdu. Bir yandan çocukları izliyor, bir yandan da yetişkinlerin sohbetlerini dinliyordu. Tabi gündem çocuklardı.  Onları izlerken şunu fark etti, çocuklardan bazıları kızı Mina gibi çok hareketli, kimi çocuk sürekli sağına soluna la...

YENİ GELİN MİNA

Resim
Yağmurlu bir Pazar günü bitmiş akşam olmak üzereydi. Hava buz gibi soğuktu ve gökyüzü yağmurun şiddetinden görünmüyordu bile…  Dışarıda gök gürlemesi ile trafikte sıkışmış arabaların korna sesi birbiriyle yarışıyordu adeta… İnsanlar evlerine ıslanmadan ulaşmak için sağa sola koşturuyordu… Yeni gelin Mina’nın içinde ise havanın aksine bahar gelmiş gibiydi… İçinde kelebekler uçuşuyordu. Heyecandan içi içine sığmıyordu çünkü akşam yemeğine kayınvalidesi gelecekti. Kendisinin en sevdiği çorbayı, beyran çorbasını, yapmıştı. Onun için özel kuzu eti almıştı. Epey zahmet verdi çorbayı yaparken. Akşam yemeği için çeyizlik takımlarını çıkardı ve özenle dizdi sofraya tabakları. Dizerken aklına takımları alırken kayınvalidesinin söyledikleri geldi. Kayınvalidesi hiç beğenmemişti takımları… "Kızım biraz uzun ömürlü bir şey al. Hem 24’lü seti ne yapacaksın, eve 24 tane misafirin gelmez ki senin. Kullanmayacağın şeyi alma, israf olur bak... "Peki" demişti kayınvalidesine ama yine de al...