DOKUZ MİL
Dokuz mil… Ne kadar da kısa bir mesafe aslında. Bir tekneyle, bir kuşla, bir dalgayla aşılacak kadar yakın. Ama bizim için dokuz mil, bazen bir ömür kadar uzak. Biz bekliyorduk. Bir çocuk belki “Anne, ne zaman gelecek?” diye soracaktı. Ama annesi artık cevap veremiyor. O yüzden başını kaldırıp gökyüzüne soruyor şimdi: “Ne zaman gelecek?” O gemiyle birlikte gelecek olan sadece un, ilaç, battaniye değildi. O gemiyle birlikte “Biz unutulmadık.” hissi gelecekti. Umut gelecekti. Bir oyuncak bile olsa, bir parça neşe gelecekti. Ama korkunun gölgesinde büyüyen çocuklar artık oyuncağı bile unuttu. Küçük yürekler, gergin uykularda sabrı öğreniyor. Korkuyla ama imanla büyüyorlar. Ve biz biliyoruz ki, o gemi sadece denizi aşmıyordu. Kalpleri, vicdanları, gözleri aşarak bize doğru geliyordu. Karanlığı yarıp, aydınlık bir sabahın umudunu taşıyordu. Sonra bir sabah… Bir haber geldi: Ateşkes! Bir anlık sessizlik oldu; kimse nefes alamadı. Çocuklar birbirine baktı, yarı sevinç, yarı kaygı dolu gözlerl...