Kayıtlar

farklı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

BAK SANA NE ANLATACAĞIM!

Resim
Elmas iyi bir dinleyici, Haktan ise iyi bir konuşmacıydı. İşyerinde o gün ne yaşadıysa eve gitmeyi bekleyemez, arar eşine anlatırdı. Elmas ise eli işte de olsa açar dinlerdi. Hiçbir şey olmasa da yine arar ne yapıyorsun diye sorar, karısından bir tüyo alırdı.  -Yemek yapıyorum Haktan. -Kolay gelsin, ben de bugün öğlen kuru fasulye pilav yedim. Sorma Elmas, çok da pişmemiş rahatsız etti. Çıktım biraz hareket edeyim diye, bizim devreden Mahmut’u gördüm. Onlar da ev almışlar İzmir’den, tadilat yaptırıp taşınacaklarmış. Tadilat demişken bizim Ankara’daki evin de balkonunun kapatılması gerekiyor. ‘Kiracı kışın soğuk geçiyor abi, kapatılırsa iyi olur’ demişti ya. Ben bir sorayım tanıdıklara… Elmas ise kulağında telefon,  -Hıı hıhı tamam, gibi kısa ses ve kelimelerle karşılık veriyordu.   Haktan’ın çocukluğundan başlıyordu konuşma hikayesi. Kelimeler ağzından net çıkana kadar bir dolu seslerle derdini dile getirirmiş, kelimeler netleşince de kimse onu tutamaz olmuştu.  Çocu...

KİM BU İNSANLAR

Resim
Bu sabah hayata yeniden gözlerini açar gibi uyanmıştı. Yeni başladığı işte ilk günüydü. Bebeğin doğum anındaki zorlanması gibi hissetti Zeynep o sabah. Açlığını gidermek için çığlıklar saçan o bebek gibi, Zeynep’in iç dünyasında da çığlıklar vardı.  Uzun yıllar özel bir firmanın muhasebe bölümünde çalışmıştı. Yoğun bir çalışma sistemi vardı ve Zeynep orada terfiyi alabilmek için büyük emekler vermişti… Şimdi ise çalışma koşulları daha iyi olan bir şirkette işe başlamıştı. Yine de içi buruktu, değişiklik yapmak zordu Zeynep için. "İnsan mutluluğu ve hüznü bir arada yaşarmış dedikleri bu olsa gerek." diye düşündü.  Bulunduğu ortama, arkadaşlarına, işine çok alışmıştı. Şimdi ise bineceği otobüs bile değişecekti. “Şimdi ne var bunda?” diyenler olabilir elbet ama Zeynep için bu bile alışılması zor bir durumdu. Oldu olası farklılıklara uyumlanırken çok zorlanıyordu Zeynep.  Keşke bir yolla kalsa bu farklılıklar; onu tedirgin eden şeylerden biri de yeni ekip arkadaşlarıydı....

BİRLEŞMEK

Resim
  Elif, otobüste giderken başını cama dayamış yolu seyrediyordu. Otobüs hızlandıkça yoldaki şeritler nasılda tek bir çizgi gibi görünmeye başlıyordu. Oysa ki hepsi birbirinden ayrı çizgilerdi. Zaman da böyle hızla akıp gidiyordu… Nasıl geçmişti yıllar diye düşünürken geçmişe, üniversite yıllarına gitmişti birden.  Üniversite kantininde oturuyordu ve kapıdan bir delikanlı içeri girmişti, “sanki bir yerden tanıyor gibiyim” diye düşünmüştü Elif. Vedat da kapıdan girer girmez tam karşıda oturan yeşil gözlü kızı yani Elif'i fark etmişti. Farklı şehirden gelen bu iki insan, seçtikleri okul ile aynı yerde buluşmuşlardı. İkisi de hemen hemen aynı yaşlardaydı ve yeni başlayacak süreçlerine merhaba demişlerdi. Vedat ülkenin kuzeyinden, Elif ise güneyden gelmişti. Vedat biraz daha soğukkanlı ve sakindi. Elif ise yerinde duramayan hareketli bir kızdı. Bakıldığında başka dünyaların insanı gibiydiler.  Peki nasıl oluyor da insan, ilk defa gördüğü birini kendine bu kadar yakın hissedebi...

HAYALPEREST

Resim
Gece pek rahat uyuyamamıştı, sabah kalktığında da havayı kapalı bulunca içi iyice daralmıştı. Belli bugün onun için olumsuz geçecekti.  - Perihan bak demedi deme bugün zor bir gün olacak… - Niye öyle diyorsun Neriman Abla ne var gün de?  - Yok yok ben bilirim… Neyi bildiğini anlamadı Perihan ve kahvaltı masasını hazırlamaya devam etti. O sırada telefon çaldı. Arayan Neriman Abla’nın kızı Ezgi idi. Yine ne olduğunu anlamadı Neriman Abla bir hışımla telefonu kapatmıştı… - Bak ben sana dememiş miydim Perihan bugün zor geçecek diye. - Ne oldu abla?  - Bizim kız dünya turuna çıkacakmış. Gençmiş, ülke ülke gezip gün doğumunu farklı ülkelerde izleyecekmiş, her gün farklı lezzetleri tadacakmış…  - Genç işte abla heves etmiş. - Heves etmesinde sorun yok ki Perihan. Ama daha aklı başında hevesler etsin. Gündoğumu izlemek için ülke mi gezilir hem? Güneş her yerde aynı doğup aynı batmıyor mu Allah aşkına! Ülkeleri tanıyacağım kültürlerini öğreneceğim dese neyse ne!...

ÇOCUKLAR DA FARKLIDIR

Resim
  Yeşim, ailesiyle doğum günü daveti için yola çıkmıştı. Güneş parıltısıyla etrafı kaplamıştı ve gökyüzü maviliği ile içine neşe veriyordu. Kızının okuldan arkadaşının doğum günüydü. Mekana gelmişlerdi. Yeşim arabadan derin bir nefes alarak indi. Küçük kızının kemerini açar açmaz fırlayacağını biliyordu ve öyle de oldu. Eşine seslendi,  “Ben topuklularla koşamam, acele et de Mina’ya sen göz kulak ol Şükrücüğüm.” Mina öyle hızlı hareket ediyordu ki annesiyle babası gözleriyle bile ona yetişmekte zorlanıyorlardı. Hep birlikte hızlı adımlarla davet edildikleri kafeye girdiler. Mekanda iki büyük tahta masayı birleştirmişler, bir tarafı yetişkinler bir tarafı da çocuklar için ayırmışlardı. Yeşim, yetişkinlerle çocuk masasının kesiştiği sandalyeye oturdu. Bir yandan çocukları izliyor, bir yandan da yetişkinlerin sohbetlerini dinliyordu. Tabi gündem çocuklardı.  Onları izlerken şunu fark etti, çocuklardan bazıları kızı Mina gibi çok hareketli, kimi çocuk sürekli sağına soluna la...

HERKESİN BİR HİRASI VAR

Resim
Herkesin bir Hira'sı vardır, Gitmek istediği, saklanmak istediği, tek başına kalmak istediği. Onunki de Hira idi. Yolu zor, Yolu uzun, Bedeli büyük. Ama vardığında her şeyi unutturan, O emeği vermeye razı olduran. Nedir o Hira? Oysa baktığında sadece dağ ve taştı, Yolu sarp ve yokuştu. Sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? Bildiğinde, nedenin varsa çıkmak için kim görür ki yokuşu? Nedir o Hira? Tek başına ama yalnız değilken, Yükselişin sembolü, Sakladığın yerin adı, Bir dağdan çok öte olan, İnsanı bambaşka şeylerle karşılaştıran. Senin Hiran ne? Ya da kim? Kime sığınıyorsun, derdini anlatıp Ya da kime veya kimlere aşırı beğenilmek istiyorsun Nelerden uzaklaşmak istiyorsun, Neye yaklaşmak istiyorsun? Öyle ya her insanın farkında olmadığı bir Hira’sı vardır. İyi geldiğini düşündüğü insanlardır bu kimi zaman. Kimi zaman da sığınmak istedikleri. Eşi, babası, kardeşi, arkadaşı… Bir dağ gibi gördüğü Hira’sı. Peki, senin Hira’n kim? Kendine benzeyenleri mi seçiyorsun, Yoksa kendinden far...

MOTİVASYON KONUŞMACISI

Resim
20'li yaşlarının başında Türkiye'nin en iyi üniversitelerinin birinden yeni mezun olmuş genç ve başarılı bir diyetisyendi Esma. Konuşmasıyla girdiği ortamda dikkat çeker ve uzun uzun bir şeyler anlatmayı severdi. Şarkı söylemek, arkadaşlarıyla gezmek ve sohbet etmek hobilerinin arasındaydı. Arkadaş grubunun tatlı tatlı konuşan ama çok konuşan enerji kaynağıydı. Arkadaşları onu çok iyi bir motivasyon konuşmacısı olabileceği yönünde teşvik ediyorlardı. Ama Esma diyetisten olmak istiyordu çünkü insanları konuşarak ikna edebileceğini düşünüyordu. Başarının ve mutluluğun sağlıkla ilgisi olduğuna inanıyordu.  Ama iş hayatına gelince evdeki hesap çarşıya pek uymadı. Arkadaşlarını motive edebiliyordu çünkü arkadaşları da onunla benzer yapıya sahipti. Peki, iş hayatında neden bu stil işe yaramıyordu İşlemiyordu? iş hayatındaki danışanları onunla benzer değildi ve aynı şekilde motive olmuyorlardı. Hatta baya zıt yapıya sahip olanları vardı.       - Tamam güzel konuşuyorsu...

EŞ KUTUPLAR

Resim
Zıt kutuplar birbirini çeker, diye bir cümle geldi aklına. Arkasına yaslandı, tavandaki ışığa baktı gözlerini hafif kısarak.  İki zıt kutup birbirini nasıl çekerdi acaba? Çekmek ne demekti? “Hem zıt olup hem de yan yana olmak mı acaba?” diye düşündü zihninde birkaç soruyla birlikte. “Oysa zıt olan şeyler itmez miydi birbirini?   Hafif tebessüm etti, anne ve babası geldi aklına Elif’in. İki zıt kutuplardı gerçekten. Birbirini tamamlamak için çekmeydi bu. Birinde olan diğerinde yoktu. Evet, iki ayrı insandı annesi ve babası Elif’in. Birbirlerinden çok farklıydılar ve bu farklılıklar iletişimlerine yansıyordu. Annesinin, kendisine söylediği cümleleri hatırladı sonra.  Bu adamın dağınıklığını toplayacak bir makine olsa bozulurdu çalışmaktan. Bir insan, eve misafir getiriyorum der mi çat diye? diyor. Hem de kaç defa...  Bir keresinde de siz küçüktünüz, kalkın Bursa’ya gidiyoruz diye girdi eve bir anda. İnanabiliyor musun? Çok fazla konuşuyor, gerçekten çok. Kaş göz i...

NEDEN FARKLIYIZ

 Doğadaki hayvanların yaratılış özelliklerini hiç düşündük mü? Ormanların en şık giyineni kim? En yavaşı kim? Peki, birbirinden güzel şarkı söyleyeni? Çıta… Ormanların hem şık giyineni hem de en hızlılarından… Kaplumbağa… Olduğu yerde kalan gillerden… Sesiyle kulakların pasını silen kim? Bülbül… Doğadaki tüm hayvanların doğuştan getirdiği birbirinden has özellikleri var… Peki,insanlar için durum farklı mı? Bir çıtanın, kaplumbağaya “Çok yavaşsın, çekil ayağımın altından mıymıntı” dediğini hiç gördük mü? Ya da kaplumbağanın bülbüle “Düşük çeneli, gevezenin tekisin sen” dediğini duyduk mu? Bir insan kendisinden farklı özelliğe sahip olan insanlara ne diyor? Zıpır… Mıymıntı… Geveze… İnsan beraber yaşadığı insanların doğuştan getirdiği özelliklerini bilmezse ona etiketler yapıştırır… Deneyimsel Tasarım Öğretisi “Kim Kimdir” insan tanıma programında insanların doğuştan getirdiği özelliklerini aktarır…   & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  o...

BİZ NEDEN FARKLIYIZ?

Resim
Pencerenin önündeki koltuklar alınıp yerine iki sandalye konuldu. Onun önüne de gövde kısmı eski ahşap görünümlü bir sehpa. O güzelim köşenin fotoğraf makinesiyle bir karesi alındı, gerçekten de güzel görünüyordu. Birden zilin çalışıyla evdeki tatlı koşturmaca durdu ve herkes kapıya yöneldi. Beyaz elbisesiyle kuğu gibi görünen Damla kapıya açtı. Mert, elinde mis kokulu güllerle kapıdaydı. Gelen misafirler salondaki koltuklara oturdu. Damla ve Mert ise sandalyelere.  Deniz ise Damla’nın sol çaprazında ki sandalyede oturuyordu. Şöyle bir kardeşine baktı, beyaz elbisesi, al al yanaklarıyla utangaç utangaç oturan kardeşi ne çabuk büyümüştü de sözleniyordu. Oysa onun için hala küçük, yaramaz, dağınık bir kız çocuğuydu. Daha hayatını düzenleyemiyordu, bir evi olsa onu nasıl düzenleyecekti. Bir yandan da karşı taraf aslında kısmetli diyordu. Çünkü Damla güler yüzüyle, enerjisiyle hayatlarına renk katacaktı. Benim zıttım diye düşündü Deniz. Zaten hiç de birbirlerine benzemiyorlardı.  ...

ŞU ZENGİNLİĞE BAK

Resim
  İnsan... İster ki çeşit çeşit ayakkabısı, kıyafeti, çantası, mutfak eşyası olsun. Bir giydiğini bir sonraki yıl giymesin. Sofrasında çorbası, ara sıcağı, ana yemeği bir de yanına salatası olsun. Tatlısız da olmaz değil mi? Çeşit olsun ki sofralar zenginleşsin.   İnsan sever arada sırada farklılığı. Bir kadının, saçına farklı şekiller vermek hoşuna gider. Ya da bir erkek, sever arabasının modelini değiştirmeyi. Borç harç da olsa yenilemek ister arabasını. Neticede fark lılık olsun.       İnsan... İster ki her sene bir şehre gidip farklı yerler görsün. Tanımak ister ülkenin zenginliklerini. Gezer durur tarihi sokaklarını. Trabzon’u ayrı, Erzurum’u ayrı, Denizli’si ayrı… Hatta faklı ülkeleri merak eder. İspanya, Hollanda, Almanya… Bir gitmek lazım farklı diyarlara. Dünya mutfağı bir başka sonuçta. Her gün aynı şeyi yediğimizi düşünsenize… Değişik lezzetleri tatmak da iyi olmaz mı bu hayatta?     İnsan… ...