ZEYTİN DALI
Ben bir zeytin dalıyım. Rüzgâr dallarımın arasında eserken yapraklarıma dokunuyordu, toprağın derinliklerine kök salarken bu rüzgar içimi ferahlatıyordu. Zeytinliğin yakınında olan evlerden çocuklar yanımıza gelir gidiyordu. Yusuf, bombalanma olmadığı sürece annesi onu zeytinliğe oynatmaya getirirdi. Yusuf sekiz yaşında, yüzünde güneş gibi bir gülümseme. Elinde küçük bir bakır tas olurdu; annesi köyün kuyusundan su taşır, o da bir iki damlasını hep bana dökerdi. “İç bakalım dost,” derdi Yusuf. Küçük parmaklarıyla gövdemi okşar, sonra toprağıma bir zeytin çekirdeği gömerdi. Annesi gülerdi: “Sen büyürken o da büyüsün, olur mu oğlum?” Rüzgâr o an başka eserdi. Tenime tenime dokunuyordu. Çocuğun sesinde bir huzur, kadının ellerinde bir sabır olurdu. Ben onların konuşmalarını dinler, dua gibi saklardım yapraklarımda. Onların bize döktüğü su ile bizler kökleniyorduk. Aynı annenin yetiştirdiği evlatlarda bu topraklarda kökleniyordu. Her gün gelen Yusuf o gün gelmedi. Gökyüzü bir anda kar...