Kayıtlar

bilinç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

SEN NEYİ MERAK EDERSİN? - Bölüm 2

Resim
Zehra’nın zihnindeki konu ‘İNSAN’dı, her şekle ve duygu durumuna geçebilen canlı. Çok nazik, anlayışlı, adaletli de olabiliyor; bencil, zalim, adaletsiz de.  “İnsanın öyküsü nasıl başlıyordu?” diye soru sordu kendine ve düşüncelere daldı. İnsan kimdir?  İnsan ırkın ismi, topraktan gelen şekil almış ruhu olan... Aklını kullanan, düşünebilen, aynı zamanda da unutan bir canlı. ‘İnsan neyi unutur?’ diye düşündüğünde yaşadıkları ne olursa olsun unutur dedi. En mutlu olduğu günü unuttuğu gibi en mutsuz olduğu günü de unutabiliyor. İspatı da kendinde buldu. Bir yıl, bir ay, bir gün, bir saat içinde yaşadığı şeylerden hangisini tam olarak hatırlıyordu. Hangisiydi gerçekten en mutlu olduğu gün veya yaşadıklarından hangisi en güzeliydi diye sordu kendine. Sonra bunların geçici olduğunu söylemek kendisinin ve çevresindekilerin dilindeydi diye düşündü. Ne varlık bir kapıda ne yokluk. Her şey gelir geçer. Acı olan da geçer güzel olan da. ‘O zaman insan unutan’ dedi.  Varlığı, yokluğu,...

TEKNOLOJİ İMKAN MI? TUZAK MI?

Resim
Leyla, her yıl okullar kapanınca yaz tatili için memlekete dedesinin yanına giderdi. Küçüklüğünde oradaki köy hayatı çok hoşuna giderken artık liseli olmuştu ve dedesinin evine gittiğinde yaşadığı bazı yoksunluklar canını sıkıyordu. İnternetin olmaması mesela hayatını durduruyordu resmen. Dedesi köyde hala birçok şeyi teknoloji kullanmadan kendi yapıyordu. Tarlada yaptığı işlerin çoğunu makineler yapabiliyordu oysa ki. Bir gün tarlaya doğru giderken dedesine eşlik etmişti. Bir yandan da konuşuyordu Leyla; “Teknoloji nasıl da gelişmiş değil mi dede? İnsanın hayatını zorlaştıran çoğu meseleyi halletmiş sanki... ● Yıkayacağı çamaşıra ve onun hassasiyetine göre deterjanı ayarlayabilen çamaşır makineleri, ● Telefonumuzdan içini görebildiğimiz buzdolapları, ● Hele de cep telefonları… Artık birçok şeyi bu akıllı telefonlarla halledebiliriz. Dedeciğim biliyor musun sağlıkla ilgili bütün bilgilerimizi bile bu telefonlara kaydedebiliyoruz? ● Hangi doktora ne zaman gittiğimizi, ● Ne zaman hangi t...

DÜŞÜNÜYOR MUYUZ?

Resim
"Hiç düşünmez misin?" der tekrar tekrar… Evet hiç düşünüyor muyuz acaba? Peki, düşünmek nedir gerçekten? "Çok düşündüm ama işin içinden çıkamadım." deriz. "Sabaha kadar ağlaya ağlaya onu düşündüm." deyip düşündüğümüzü zannederiz. Sonra ise "Şöyle olmalıydı." ya da "Hep bunun yüzünden." derken buluruz kendimizi. O kadar düşündük ama yine bir sonuç elde edemedik gibi gelir. Gerçekten düşünebildik mi ya da nasıl düşünürüz?  İnsan öğrenmek istediği veya merak ettiği şey hakkında kendine soru sorduğunda düşünmeye de başlar. Soru ile kendini düşünmeye davet eder ve içindeki sistemi çalıştırmaya başlar. Yani zihnimizi, bilincimizi açık tutan şey soru sormaktan geçer. Aslında zihnimiz bunu sürekli yapmakta. Arkadaşıma bakıp onun adını söylerken bile, zihnimde salisenin belki de bindi biri kadar kısa bir sürede "Bu kişi kim?", "Adı ne?" gibi sorular sorulup cevapları verilmekte. Sonra bu irdelemelerin sonuçları zihnimiz taraf...

KİM YAPSIN?

Resim
  İş yerinde uzun zamandır beraber çalıştıkları Mustafa heyecanlı bir şekilde odaya girdi. ‘’Heyy millet! Bu yıl bayram tatili dokuz güne bağlanmış, nereye gideceksiniz? ‘’diye sordu. Ofiste bir anda sesler yükselmeye başladı. -Çok iyi oldu, yıllık izinin yanına ekstra tatil geldi. Serkan haberi öncesinde biliyormuş gibi hazırlıklı girdi konuya; - Baktım da turizm acenteleri çok güzel paketler hazırlamış. Hem yurtiçi hem yurtdışı turlar var. Kültür, doğa turları… hatta taksit ile ödeme kolaylığı da yapıyorlar. Bu fırsatı değerlendirmek gerekiyor ya! Yerinden kalkan Yavuz da; - Ben bu sene memlekete gitmek istiyorum. Kaç senedir gitmedim. Bayramda orada olmak iyi gelecek bana. Hülya’da oturduğu yerden sohbete dahil oldu; -Biz bu sene bayram tatili uzun olursa Balkan turu yapalım diye konuştuk. Havalarda çok sıcak değil şimdi tam da zamanı. Tur fiyatları biraz yüksek ama ödemeler on iki taksitle, daha ne olsun? Her zaman denk gelmiyor böylesi, imkanlarımızı biraz zorlayacağız. Nazen...

AŞKIN GÖZÜ KÖR

Resim
Öylece baktı, tepkisiz bir şekilde sadece baktı. Ağlamaktan şişmiş gözleri, sararmış yüzüyle aynada nasıl göründüğüne baktı.  Söylemek istediği ne çok şey vardı hem kendine hem de Fikret’e. Birkaç damla gözyaşı daha akarken gözlerinden ‘nankör herif’ dedi sadece ve titreyen dudağının yanından süzülen bir damla yaşa baktı. Sonra saçları dikkatini çekti. Sırf Fikret “Sana yakışır“ dedi diye hiç sevmediği halde gidip bu renge boyatmıştı saçlarını… Kaç yıldır beraberlerdi, üstelik bu ilk terk edilişi de değildi? ‘Sanırım atalarım Hintli, bir öküze taparcasına sevmemin başka bir açıklaması olamaz’ dedi kendi kendine. Sinirleri iyice bozulmuştu, sinirden kendini tutamayıp gülmeye başladı.  Bildiğini okuyan, kafasının dikine giden, gerekirse tüm dünyayı karşısına alacak kadar güçlü hisseden Aysu’nun bir de şu halini görseler ya.               Şu an gücü yetmiyordu ama biliyordu: yeniden ayağa kalkacaktı. ‘ Normalde öyle duygusal biri de değilim...

NEDEN BEKARIM?

Resim
Ah alarm sesi… Ne kadar da sevmiyorum seni. Anlamsız ve rahatsız edici ama özellikle bunu seçtim. Neden? Çünkü o tatlı sabah uykusunu terk edebilmemim tek yoluydu. Ha bir de uzağa koymak zorundayım. Olur da kapatacak olursam bir anlık gafletle, uyandıracak kimsem yok. Sabahları beni uyandıracak bir eşim yok. Erkenden kalkıp uykumu bölen bir çocuğum da… Ama işe gitmek zorundayım. Sahi ben neden bekarım hala? Bu konuda bir niyet koymaya karar verdim. Hayat birleşenlerden yana… Tek başına değil bir olmak aile olmak güzel şey. Sonuçta sadece güzel bir evlilik teklifi almak değil mesele. “Seni seviyorum”, “canım balım”, hediyeler bir yere kadar. Hayatın rutinine dönünce asıl ihtiyaç bir yoldaşının olması. Hayata karşı beraber ilerleyebileceğin biri, bir ortak... Evlenen insanlara çok bakmaya başladım bu ara. Tabii ki bu konuda en güzel öğrenme yöntemi deneyim transferi. Çünkü deneme yanılma yapılamayacak kadar ciddi bir mesele bu. Deneyip yanılırsam ne olacak? Onca üzüntü, zaman kaybı... Çe...

YET-TİM

Resim
    Yuvarlacık gözleri ile etrafı anlamaya çalışıyordu. Gözlerinin kendisi yuvarlaktı ama o şaşkınlıkla daha da yuvarlaklaşmıştı. Dudaklarında bir “O” harfi. Bakan anlardı, Şaşkınlık nedir? Bakan anlardı, Şaşkınlığın çaresizlikle alakasını, Ne yapacağını bilememe hissini. Ortada kalakalmıştı. Yoksa kimse yolun ortasında öyle beklemezdi. Ancak bilmeyen beklerdi. Yolda kalınmamasını bilen Samet, yolda bırakmak istemedi onu. Kucakladı o miniği. Hani minikler hafiftir de bu kadar mı hafifti? O an tüy gibi gelmişti ona. Çok istediğinden midir nedir, onu oradan kurtarma çabasından mıdır nedir bilinmez ama her şey kolay olmuştu.   “Korkma küçüğüm, her şey güzel olacak.” dedi. Sanki bir şeyi anlayabilecekmiş gibi… Veya kendisi anlatılabilecekmiş gibi…   Anlamak için de anlatmak için de bilinç olması gerekirdi değil mi? Hem yaşı gereği hem de yaşadıkları gereği şu anda bilinç yoktu. O minik eller, o mis koku ne de tatlıydı… Her yer toz duman altı...

BERABERCE UYANMAK

Resim
Nasıl bir bilinmezlik…   Ne olacak yarın... Ne olacak bir yıl sonra... Beş yıl sonra olacak mıyım? Peki ya on yıl sonra... Yüz yıl sonra?..   Bu zamana kadar düşünmedik mi bunları?.. Tabi ki düşündük… Anlık… Sonra çocuk ağladı, eş bir şey dedi, patron iş verdi, anne baba akrabalar arkadaşlar derken… En önemlisi de isteklerimiz… İçimizde, durmayan…   Buna yaklaş… Bundan uzaklaş… Her an gündemimiz olan isteklerimiz… Peki ya gerçekler? İşgal altındaki topraklardaki  o çocuklar, anneler, babalar…   İzledik mi gerçekten görmeye çalışarak baktık mı o fotoğraflara, o videolara…   Gerçekten bakıp yaşananlardan ne anlamam gerekiyor diye düşündük mü? Şu anda o olanların bizim sevdiklerimize, evimize, işimize, çocuğumuza, eşimize olmayacağından nasıl eminiz? Sadece bir saniye içinde bizden alınsaydı bunlar ve tekrar alamayacak şekilde kaybetseydik? Pamuk ipliği… Ne ayakta tutacaktı bizi?..   Peki biz bu ihtimali düşünme...

HAYATIMI DA SÜPÜRECEK SÜPÜRGE ARANIYOR!

Resim
- Ben yeni bir süpürge arıyorum. - Nasıl bir süpürge istersiniz? - Güçlü olsun tabi de hangi konuda mesela? Neyi süpürse temiz olur her yer? Tekrar her yer kısa sürede battıktan sonra temizlik de tat vermiyor değil mi? Deli demeyeceklerini bilse insan aslında şunu söylerdi belki de... - Kirlenmeyi engelleyecek bir şey var mı elinizde? Yani dağıldıktan sonra toplama konusunda çok marka, ürün var da diğeri de olabilir mi acaba?” Bir şeyler ortaya çıktıktan sonra onları temizleme çabası iyi de... Başka bir yöntem geliştiremez mi insan? Şimdi böyle düşününce bana sadece kirler için bir süpürge lazım değil aslında... Hayatımda da tam olarak böyle ilerliyor tüm sahneler. Önce ortalık karışıyor, sonra ben toparlamaya koyuluyorum. Toparlama konusunda yöntemler arıyorum hep. Geçen gün mesela sinirlendim bağırdım kıyameti kopardım evde. Sonra aynı evin dağılması gibi hayatımız dağıldı. Bugün burada bir süpürge almaya geldiğim gibi, başladım araştırmaya... Bu karışıklığı ne temizler acaba? Yani y...