Kayıtlar

evlilik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

ŞİFADIR İNSAN İNSANA

Resim
 Bazen en yakınındaki uzaktır insana... Sahi, sağır bir duvara ne anlatabilir ki insan? Sanki onca lafı, kırgınlıkları, kızmışlıkları, küsmüşlükleri anlatsaydı anlardı dağlar... Ve dahi şu yemyeşil otlar, masmavi gök, hırçın deniz, içindeki balıklar… Anlayabilirdi, çok uzakta olsalar da… Bir en yakınındaki anlasın ister insan oysa… En çok da o anlamaz, hayatın cilvesi de bu ya…   Bütün bu anlaşılmazlıklar denizinde kaybolur durur zamanla… Çırpındıkça daha da batıyormuş gibi gelir… Ve bir süre sonra çaresizce denizin merhametine bırakır kendini… Artık şu dalgalı deniz nereye akarsa… Şu tenini cam gibi kesen soğuk rüzgar, nereye eserse… Yıllar insanı nereye sürüklerse… Ne kavgalar, ne savaşlar verdi insan yüzyıllarca anlaşılmak uğruna… Anlamak da bir seçenekti oysa… Anlamak zor geldi insana… Başkası için bir şey yapmaktı bu, çok saçma… Kendi iyiliğini düşünmek ne hoştu… Kendi dertlerini anlatmak, uğradığı haksızlıklar, bitmeyen anılar… Anlatmak çok güzel geldi insana hep kendind...

BİR BARDAK ÇAY VE BİR FİNCAN KAHVE

Resim
Elif ve Kerem’in evliliği, herkesin hayalini kurduğu türdendi. Dışarıdan bakıldığında ilişkileri monoton ve heyecansız gibi görünüyorlardı. Ama onlar dış dünyada eğlenen sürekli aksiyon peşinde koşan çiftlerden daha çok huzurlu oldukları fark ediliyordu. Çevrelerinde yaşayan çiftlerde tartışmalar, kırgınlıkların yaşandığı olurdu. Onlar evleneli on yıl olmuştu. Hala birbirlerine ilk günkü gibi hassas davranıyorlardı. Yıllar sanki ilişkilerini  daha da güçlendiriyordu.  Bir akşam, yakın arkadaşları olan Ayşe ve Murat, onlara konuk oldu. Elif ve Kerem'in birbirine bakarken gözlerinin içindeki ışıltı fark ediliyordu. Keyifli bir sohbetin ardından Murat dayanamadı ve sordu; “Siz nasıl bu kadar mutlusunuz? Yani sırf merakımdan soruyorum. On yıldır evlisiniz ama sanki daha yeni evli gibisiniz.” Kerem gülümsedi, Elif’le göz göze geldiler. Elif hafifçe başını salladı ve cevap verdi; “Bunu en iyi sabah kahvaltılarımız anlatır.” Ayşe; “Kahvaltı mı?” Şaşırmıştı böyle bir cevap beklemiyord...

İNSAN KENDİNDEN YANA

Resim
Nermin Hanım o gün yine kendi kendine bir yandan söyleniyor bir yandan dua ediyordu. Her anne gibi o da oğlunun mürüvvetini görmek istiyordu. İyi bir kızla evlensin, mutlu bir yuvası olsun derdindeydi. Birazcık da oğlunu bu yönde sıkıştırıyordu tabi; - Artık yaşın geldi de geçiyor oğlum ne zaman evleneceksin? Bak işin gücün de var.  - Of anne sen de taktın evliliğe, sana yük oluyorsam söyle başka eve çıkarım.  - O ne demek oğlum benim de yaşım geçiyor bak… torunlarımı görmeyeyim mi ben de? Tabi Nermin Hanım bu arada boş durur mu? Komşulara, bütün altın günlerine “oğluma hayırlı bir kısmet, helal süt emmiş bir kız arıyorum” diye haber salıyordu! Hele akrabalar, her biri ayrı çalışıyordu Ali'yi evlendirmek için. Aslında kuzenleri birkaç kez onu birileri ile tanıştırmıştı fakat Ali bir iki kez görüşüp sonra beğenmiyordu. Ali’nin hayalindeki kızı bulamıyorlardı. Sahi insan evlilikten aslında ne bekliyordu? Ya da bu bekleyiş sırasında insanın kafasında hep kendi beklentileri mi olu...

VADİ KONAK NO:18 / Kıymet Alınmaz, Verilir - Bölüm 3

Resim
  Şebnem olanlardan sonra, yanlışlıkla perdeye takılıp düşüvermiş bir orkide dalı gibi sessizce içine çekilmişti. Onca şeyden sonra neye üzüleceğini şaşırmış, bir yandan da olabildiğince hızlı toparlanmaya çalışmaktaydı. Huzura benzeyen, adını tam da koyamadığı tatlı bir his misafir olmuştu ona bugünlerde. Tıpkı yaz akşamları ılık ılık esen rüzgar tadında bir histi bu.  Bazı sabahlar dev güneş gözlükleri arkasına saklanıp site sakinleri uyurken dışarıda biraz turluyordu.  Hem yürümek hem de yalnız kalmak ve harekette olmak iyi geliyordu. Her attığı adımda bir huzur yükleniyordu sanki. Sinan da verdiği aşırı tepkiden pişman olmaya başlamıştı. Ortağı Fuat kenara çekti bir gün:  “Kanka çok abartmadın mı artık? Şebnem Abla üstüne titriyor. Bu devirde kadınlar çok bencil. Şebnem Abla ise sen ne dersen yapmaya hazır. Kıymetini bil bak pişman olursun!  Tamam, o da abartmış ama kırk yılda bir böyle bir hata yapmış, özgüveni düşmüş demek ki. Hem kadınlar severler böyle i...

VADİ KONAK NO:18 / Nereden Nereye? - Bölüm 2

Resim
Şebnem gençliğinde kendisine verilmiş olumlu özellikleriyle çevresinde sevilen, saygı gören bir doktordu. Son zamanlarda ne olduysa kendini tanıyamıyor, kontrolsüz tepkilerine bir sebep arayıp duruyordu. Hayatındaki bu değişim hızı, freni patlamış kamyondan farksız değildi.  İnsan kendisine verilen mücevherleri neden kaybeder?  Mücevher mi kıymetini kaybeder, yoksa insan mı? Sinan’la tanıştığında; güler yüzlü, esnek, şakacı olması Şebnem’e çok cazip gelmişti. Çünkü bu özellikler kendisinde yoktu. Sinan’la da bu yüzden tamamlanıyor gibi hissediyordu. Onunla olmak Şebnem’i heyecanlandırıyordu. Her gün farklı bir yönü ile karşılaşıp hayran oluyordu. Gün geçtikçe Sinan’a olan ilgisi de artmıştı. Bu ilginin devamını evlilikleri takip etmişti. Sonrasında çocuklarının olması da ilişkilerini güçlendirecek bir unsur olduğunu düşündü. Yaşadığı bu duyguyu Sinan’la bağdaştırıp onu kaybetmekten ödü kopar hale gelmişti. Bu korku onu daha da düşkün, Sinan’ı da bir o kadar umursamaz yapmıştı....

UFAK BİR GÜLÜMSEME

Resim
Zerrin sabah kalktığında eşi Orhan gitmişti bile. Kendi de hazırlanıp yola çıktı. Sanki evde iki yabancı gibiydiler. Bazen birbirlerini görmedikleri bile oluyordu… Bu sabah ilk defa bu durum ona bir garip geldi. “Orhan için varlığımla yokluğum bir gibi sanki” diye düşündü. Aslında bu durum kendi için de geçerliydi.  Sahi neden biz böyle olduk?  İş hayatı, yorucu trafik, hayat pahalılığı… Bunlar mıydı sebep acaba? Arabayla dalgın dalgın kırmızı ışıkta dururken telefonu çaldı, arayan annesiydi. Sesinde bir gariplik hissetmişti. Yarı ağlayarak babasıyla küstüklerini söyledi. Babası ve annesi 45 yıllık evli, sakin, tatlı iki ihtiyar olmuşlardı. Şaşırmıştı Zerrin, küsmek mi! Hem de annemle babam… Gülümsemesini gizleyemedi ama bir yandan da çok merak etmişti. Çok iyi anlaşan huzurlu çift anne ve babası. Hiç küsme lafı duymamıştı ağızlarından. Hemen yanlarına gidip hem hayır dualarını almak ve hem de olduğunu da öğrenmek istedi Zerrin.   İşten izin istedi ve annesine doğru yol a...

HAYALLERİMDEKİ DÜĞÜN

Resim
Elif, iri siyah gözleri, elma gibi yanaklarıyla güzel mi güzel bir çocuktu. Çok iştahlı olmadığından annesi ona "Elifciğim yemek yemezsen büyüyemezsin, büyüyemezsen de gelin olamazsın" derdi. Elif’i ikna etmenin en iyi yoluydu bu... Çünkü Elif'in hayallerini süsleyen en güzel şeydi gelin olmak. Evdeki beyaz örtüleri ve tülleri birbirine bağlayıp gelinlik yapar "Benim gelinliğimin kuyruğu çoook uzaklara kadar gidecek" derdi.  Eline ne geçerse hepsini gelinlik parçaları yapar, onunla gezer dolaşırdı. Misafirliğe gittikleri yerlerde bile bir şey bulamazsa sofra bezinden gelinlik yapardı. İlkokulda okuma bayramında giydiği kıyafet de tabi ki gelinlikti. Ortaokul mezuniyet töreninde ise gelinliğe benzeyen bir kıyafet seçmişti. Derken Elif büyüdü ve serpildi… Üniversitede aynı sınıfta okuyan arkadaşı Berk’le birbirlerini sevmişlerdi ve evlenmeyi istiyorlardı. Elif'in gelinlik ve düğün ile ilgili hayalleri devam ederken Berk için düğün gereksiz anlamsız bir sürü an...

TEK KİŞİLİK HAYAT MI? YOKSA…

Resim
Kendi dünyasında kurduğu düzenli bir hayatı vardı Meltem’in. Yıllarca görev yaptığı o kıyı köyünde tek başına dört yılı geçirmişti. Kendi ekmeğini kendi yapmış, tüm sorumlulukları tek başına üstlenmişti. Mutfak işlerinden anlamazken zamanla çeşit çeşit yemekler hatta mezeler yapmaya başlamıştı. Öyle korktuğu kadar zor gelmemişti mutfak işleri. Geçen dört yıl neler neler katmıştı kendisine. O eski Meltem’den eser yoktu.  Dört yılın sonunda beklediği tayin süreci açıklanmıştı. Büyük şehre çıkmıştı tayini. Meltem önce bocaladı, garip bir korku sardı içini. "Nasıl olurdu ki kalabalık şehirde hayat? Alışabilir miyim acaba?" diye düşüncelere dalmıştı. En son geldiği bu köye de zor alışmıştı ama yapacak bir şey yoktu. Neyse ki insanları anlayışlıydı, köy ortamına alışması uzun sürmemişti.  Kurduğu düzenin bozulmasını istemese de tayini ile taşınma süreci gerçekleşmişti. Taşınalı bir süre olmuştu, köyünü ve oradaki düzenini özlese de büyük şehre de uyumlanmaya çalışıyordu. Ara ara da...

HER ŞEY TESADÜFLER ZİNCİRİ MİYDİ?

Resim
Ece şansa inanırdı, ona göre hayatında her şey şans eseri olmuştu. Ailesi, okulda ki öğretmenleri, işe başlaması, en yakın arkadaşıyla aynı yerde yaşaması… Hatta evliliğinin de bir şans olduğunu düşünüyordu. Başına iyi bir şey geldi mi "Şans" derdi. Kötü bir şey olunca da "Şanssızlık" diye adlandırırdı.  Ece, işyerinde başarılı olmak istiyordu. Bunun için de kendine bir planlama yapmıştı. Fazla mesaiye kalıyor, eve de iş getiriyordu. Farkında olmadan ailesiyle daha az vakit geçirmeye başlamıştı. Kendisi bu durumu çok sorun etmiyordu. Aksine mutluydu, sonuçta bir yıl sıkı çalışırsa terfi alacaktı. Ama kocası ve çocukları onun kadar mutlu değillerdi. Ece onlarla yeteri kadar zaman ayıramıyor ve ilgilenmiyordu.  Günden güne eşiyle olan tartışmaları artmıştı. Böyle olunca da "Bendeki de şans, denk geldiğim adama bakar mısın" diye söylenirdi. Eşiyle yaşadığı mutsuzluğun terfi aldığında düzeleceğini düşünüyordu.  İş yerinde herkes Ece’yi severdi. Çalışma arkadaş...

NE UMDUM NE BULDUM?

Resim
  Yağmur’un şiddeti, damlaların cama vuruşundan belliydi. Eline kahvesini alıp pencereye yöneldi. O gün, Zeynep ve Murat’ın evliliklerinin üçüncü yıl dönümüydü. Zeynep özel günleri çok önemserdi, o gün de onun için önemliydi. Eşinin kendisi için ne yapacağını düşünürken bir yandan da kahvesini yudumluyordu.  Akan damlaların sesine dalmıştı ki o sırada çalan telefon ile irkildi, kahvesini masaya koydu ve heyecanla telefona koştu. “Alo! Zeynep?” “Efendim Aslı.” “Bu akşam dinlemeyi çok istediğin yazarın söyleşisi var. Arkadaşlarla gidelim diyoruz, gelir misin?” Zeynep uzun zamandır bu haberi bekliyordu. Böyle etkinliklerde ona iyi geliyordu. Bu geceye denk gelmesine üzüldü.  “Gelmeyi çok isterdim Aslı ama bugün bizim evlilik yıldönümümüz. Murat’la planımız var akşam için” dedi ve telefonu kapattı. Telefonu kapatırken bir yandan da içinden Murat’a söyleniyordu. Kahvesini alıp tekrar pencereye doğru yöneldi. Evlenmeden önce böyle günleri bambaşka hayal ederdi. Her şey ilk günk...