Kayıtlar

insanlık etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

''REEL'' Mİ ''GERÇEK'' Mİ

Resim
  Her gün yeni bir  ‘'reel'’ düşüyor önümüze. Afilli kutlamalar, şaşaalı malikâneler, o aman aman  film sahneleri… Yok yok… Kast ettiğim aslında bunlar değildi. Hoş,  bunlar da pek ‘reel’ sayılmaz ama… Dünyanın canının attığı yerden gelenler var… Toz dumanlı sokaklar… Yıkık binalar… En iyi ihtimalle yaralı insanlar… Annesini kaybetmiş yavrular, yavrusunu kaybetmiş anneler… Eskiden çok, şimdi neredeyse yok patili canlar…  Bir iki saniye görüp geçtiğimiz her sahne, onların geçemediği bir ömür. Biz izlerken geçti ama… O canım çocuk ağlamaya…  O cennetlik insanlar enkazda bir umut sevdiğini aramaya…  O yiğitler canlarının parçasını omuzlarında taşımaya…  O annenin ciğeri, yavrusunun kan kokusuyla  yanmaya…  Kundak yerine kefenlediği bitanesiyle vedalaşamamaya… O babanın yüreği acımaya…  Son kez canının parçasına bakarken, buz kesmeye… O anasının kuzusu elindeki yarayı, abisine göstermeye… O, küçük dev adam, kardeşini   kilomet...

EN KALABALIK ÜLKE

Resim
Azalırken çoğalır, Gittikçe kökleşir, Küçüldükçe büyür, Tohum olup dünya tarlasına serpilir, Her yerde adı anılır, Bayrağı dalgalanır, Kalpten kalbe sıçrar o en kalabalık ülke. Gittikçe kalabalıklaşır, Farklı seslerde, Farklı renklerde, Farklı yerlerde, Ama dünyanın her yerinde, Savunulur o en kalabalık ülke.   Sesler yükselir zulme karşı, Ya bir resimle, Ya bir sesle,  Ya da kalemle, Anlatılır, o en kalabalık ülke. Kimi zaman bir stadyumda, Kimi zaman bir defile sahnesinde, Kimi zaman sokakta, caddede, trafik lambalarında, Haykırılır o en kalabalık ülke. Ve selam olsun anlatan ve kalabalıklaştıran herkese… & Deneyimsel Tasarım Öğretisi  insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar. & "İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. Aynadaki kişi… Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"   YAHYA HAMURCU   & ...

DÜNYA'YA SESLENİYORUZ

Resim
  Bu öykü, tüm dünyanın öyküsü. İnsanlığın, İyi ile kötünün öyküsüydü… Küçük bir kıyamet koparken bu şehirde, Vicdanları sağır, Gözleri kör, Kalpleri mühürlü olan, Hisleri gitmiş, Akılları uyuşmuşcasına hareket eden insanlara, Dünyaya sesleniş…   Hangi görüntü yetmedi gözyaşının akmasına, Hangi çocuğun gözyaşı, kalpleri sızlatmadı? Bir annenin sesindeki feryadı duymayan, Kulaklar mı yoksa kalpler miydi?   Küle dönmüş bir şehrin yaşanmaz halde oluşu, Açlıktan bebeklerin ölmesi, Cenazelerin poşetlerde taşınması, Patlayıp göğe yükselen insanlar, Acıyı ve zulmü anlatmak için yeterli değil miydi? Oysa tek bir bakış dahi anlatmaya yeterdi yüzlerdeki masumiyeti…   Herkesin kendince yapabileceği, Zulme ve zalime dur deyip delil koyabileceği bir şey olmalıydı. Hangi sebep olduramadı? Ne yaşanması gerekirdi daha fazla? Kaç bin çocuk daha yetim kalmalıydı? Evler başlara yıkılmakla kalmadı, Hayatların altı üstüne geld...

ÇIKMAZ SOKAK

Resim
Çıkmaz sokak mı gördük masumlar şehrini,  Her yerden bir çıkış vardı, neydi bu çıkışın öyküsü. Yoksa tüm insanlığın öyküsü mü?  İnsanoğlu kendisi rahat olduğunda herkesi rahat zannediyor, Acaba bir miktar rahatsız olmamız mı gerekiyordu? Hakikaten çocuklarımızın karnını doyurduğumuzda, üstünü başını giydirdiğimizde, okula gönderdiğimizde,  İnsan her çocuğun bu şekilde okula gittiğini mi düşünüyor? Bu zulmü yaşayan kendi çocuğumuz olmadığı için mi bu kadar rahattık?  Peki ya değilse?  Acaba oturup düşünmek mi gerekiyordu?   Televizyonlarımızda gördüklerimize alışır mı olduk?  Kan revan içerisinde gördüğümüz çocuklar,  Yıkık dökük evlerin içerisinde yaşam mücadelesi veren insanlar,  Onlar bu durumdan kurtulmak için dünyaya sesleniyorlardı.     Aslında bakışları, duruşları, çok anlamlıydı.  Anlayabildik mi acaba? Anlayabilmek için ne yapmamız gerekiyordu?  Dünya ayağa kalktığında masumlar şehrini çıkmaz sokak gibi mi gör...

DEDEM VE BEN - İNSANLIĞIN MEMLEKETİ OLUR MU?

Resim
Dedeciğim, seni görmeyeli uzun zaman oldu çok özledim gülüşünü, bana “Aslan torunum” deyişini, sırtımı sıvazlayıp desteğini hissettirişini… Öncelikle sana teşekkür ederim. Yeri geldi bana moral verdin yeri geldi bana ders verdin. İyi ki varsın… Okulumu sormuşsun dedeciğim, evet tatil bitti ve okullar açıldı. Okullarda tüm öğrencilere ilk ders bir video izletildi. Bizler de tüylerimiz diken diken izledik o videoyu.  Sonra tarih öğretmenimiz; “Gençler, şu kapıdan biri gelse ve savaş var kimler gelir dese kim gitmek ister?” diye sorunca tüm sınıf ayağa kalktı.  Biz çok üzüldük, hala da üzülüyoruz. Bir seneyi aşkın bir süre oldu dede. Kardeşlerimizi izledik, annelerimizi izledik, babalarımızı izledik, dedelerimizi, ninelerimizi izledik… Oturduk ekranın karşısına ve izledik durduk. Onlar orada sabretti biz burada sabrettik. Yumruklarımızı sıktık, dişlerimizi sıktık. Yaralandık ve o yara kapanmadan yenisi açıldı, durmadan da kanadı. Dede, bıraksalar var ya… Bir de başka sınıflardan ...

MASUMLAR ŞEHRİNİ HATIRINA AL

Resim
Her sabah kalktığında ilk işi perdeyi açmak ve doğanın ona sunduğu güzellikleri izlemekti. Masmavi gökyüzü, baharın gelmesiyle yeşermeye başlayan toprak, çiçek açmaya hazırlanan ağaçlar, cıvıl cıvıl ötüşen kuş sesleri. Adeta cennetten bir bahçe sunulmuş gibiydi. Havanın açık olması veya kapalı olması rahatsız etmezdi Burcu’yu çünkü o her güne uyumlanmayı çok iyi bilirdi. Hava açıksa okuldan sonra yürüyüşe, kapalıysa da kafede veya sinemada mutlaka bir plan yapardı. Yapısı gereği çok hızlı karar verip hemen harekete koyulur arkadaşlarını da peşinden sürüklerdi.  “Eh be kızım hiç mi yorulmazsın sen?” cümlesini çok kez duyardı gün içinde. Henüz lise üçüncü sınıf öğrencisiydiler fakat hayalleri kendilerinden çok daha büyüktü. Dünyayı gezmek, sevdikleri yabancı sanatçıların konserlerine gitmek, henüz görülmemiş ayak dahi basılmamış adaları keşfetmek….  Her şey tozpembeydi ve imkansız değildi onlar için. Hatta para biriktirmeye bile başlamışlardı. Hava yine güzelliğini konuşturuyord...

YA BEN OLSAYDIM?

Resim
  Sıradan bir gündü. Alışverişe gitti; meyve, sebze, bakliyat, yağ biraz da “ağzımız tatlansın” dedi. Ne varsa aldı. Çeşit çeşit yemek yaptı ama evde kimse memnun değildi. Bir de evde olmayanı istediler. Aldıkları buzdolabına yerleştirdi, “bozulmasınlar yeriz” dedi. Kim bilir sırası ne zaman gelecek olan kıyafetlerini de çamaşır makinesine attı. Yorulmuştu sıcak bir duş aldı. Sonrasında ise elinde kahvesiyle kanepeye uzandı. Uzun zamandır beklediği dizinin yeni sezonu çıkmıştı. Bu akşam onu izleyecekti çünkü günlerdir heyecanla bu anı bekliyordu. Tam dizisini izlemeye başlayacak, birden elektrikler kesildi ve apartmanda bir ayaklanma oldu. Yarım saatlik kesintide apartmanda yer yerinden oynadı. Bakım yapılacakmış trafolara; “elektrik giderse tüm gün ne yapacağız?” dediler. Birkaç saatlik kesinti için jeneratör talep ettiler. Ne çok gürültü vardı, apartmanda karşılıklı oturan komşular tartışıyor, sesleri geliyordu. Sebebi ise 5 yaşındaki çocukların birbirini itmeleriymiş. Bu gürültü...