Kayıtlar

taviz etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İYİLİK ADINA

Resim
Yaz mevsiminin en güzel anı, sabah serinliğinin ardından gülümseyen güneş olsa gerek. Işıl ışıl güneşin yaydığı ısıyla birleşen poyraz esintisinin yüzüne vurduğundaki o güzel his… Bu huzurlu serinlik belki biraz olsun sevdirebilir yazı o kavurucu sıcağına rağmen. Yine böyle bir sabah pencereyi açıp temiz havayı içine çekti Mehtap. Pencereden insanların telaşla koşturmalarını, bir yerlere yetişme çabalarına izledi. Sabahları ve akşamları oluşan o kısa boşlukta kendiyle baş başa kalıp uzun uzun düşüncelere dalmayı seviyordu. Etrafındakiler yarı şaka yarı gerçek ifade ile "Dalma boğulacaksın" derdi ama o bazen bunu bile duymazdı. Derin düşüncelere dalıp hayata ve insana dair çıkarımlar yapmak, bağlantılar kurmak çocukluğundan beri en sevdiği şeydi. Bugünün konusu da "Koşuşturan insanların telaşları, gülmeyen yüzleri, birbirine karşı sabırsız bazen de öfkeli bakışları" olmuştu. Oysa her birimiz bir diğerine muhtacız.  Biraz kulak kabarttı dışarıdan gelen seslere… "...

ZOR YILLAR

Resim
Sisli bir sabahtı, gün aydınlanıyor mu yoksa kapanıyor mu belli değildi. Bu havalar Nermin’de bir kasvet oluşturuyordu. İnsanın aklına yıllar önce yaşanılan anıları da birer birer getiriyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi. “Ne zorlu geçti hayatım” dedi Nermin çamaşırları katlarken. Ailesiyle ilgili ne hayalleri umutları vardı. Eşini seviyordu ama işlerindeki tutarsızlığı geçimlerine mani oluyordu. Kemal bir işte sabit kalmıyor, sürekli daldan dala atlıyordu. Ellerinde avuçlarında bir şey kalmamıştı Kemal’in iş kurma sevdası yüzünden. Yaşanılan olayların getirdiği zorlukları daha önceden görebilseydi, daha kolay problemlerini çözebilirler miydi acaba? Aklından sürekli 'acaba'lar geçmeye başlamıştı.  Kemal, her iş projesinde Nermin’i süslü vaatlerle ikna ediyordu. Nermin ise, “Bu sefer son!” diye karar alıyor ama kararının arkasında da duramıyordu. Bütün kenardaki birikimler hayallere gitmişti. Aslında hayatımızda bir olay olmadan önce mutlaka işaretini verir ama görebilmek mesele. Ne...

DOĞRU YOL DOĞRU SEN’E GÖTÜRÜR

Resim
İki kardeşiz biz kardeşim Enver ve ben, annem ve babamın iki değerli evladı. Hangi evlat anne baba için değerli olmaz ki?  Babam, çocukluğumuzdan beri hiçbir şeyimizi eksik bırakmazdı. Özel kurslar, dershaneler, kitap setleri... Doğum günlerimiz atlanmaz, annemin yaptığı nefis pastalar eşliğinde kutlanırdı. Mutlaka hediyelerimiz de alınırdı. Bisiklet, bilgisayar, telefon ya da sevdiğimiz şey neyse.  Çok mu zengindik, değildik ama babam çalışmayı ve almayı seven, çocuklarının üstüne düşen biriydi. Annem de öyle, “Fedakâr” değil miydi zaten annelerin ikinci ismi. Sevgisini hem dile getiren hem gösteren, yemeyip yediren, çocuklarının üstüne titreyen. Tabi her şey aynı kalmıyor ve değişiyordu. Her yeni eskir, her küçük büyüyordu, bizde büyüdük. Kardeşim Enver liseden mezun olmuş özel bir hastanede çalışmaya başlamıştı. Ben ise üniversiteye hazırlanıyordum. Daha sonra istediğim bölümü kazanmış ve  ara vermeden okulu bitirmiştim. Enver ise yıllardır özel hastanelerde çalışmaya ...

ANNE OLMAK

Resim
  Ada’yı evliliğinin sekizinci yılında ancak kucağına alabilmişti Selin. O kadar çok bekledi ki bu anı duygularını tarif edemiyordu.  Yıllarca başkalarının çocuğuna annelik yapmıştı. Nasıl anne olunur iyi biliyordu. Geçmişi gözünün önünden geçerken artık kucağında kendi yavrusu vardı. Hayali gerçek olmuştu.  Zaman hızlıca akıp geçmişti, Selin’in geç bulduğu yavrusuna karşı emeği, bedeli de tüm hızıyla devam ediyordu. İlgi her bir tarafına dağılmıştı kızının, okul çantasındaki beslenmesinden evdeki çorabına kadar. Artık kızı Ada’da kocaman olmuştu. Ama annesi yine onun etrafında pervaneydi. Ada da bu durumdan memnundu. Öyle ya kim memnunun olmazdı ki rahatı yerindeydi. Yatağını toplamaz, kıyafetlerinin temizliği, ütüsünü düşünmez, masa hazır olduğunda hemen yemeğe oturur. Bazen yemeğin hazır olmadığı günlerde olurdu. Ev hali çarşısı, pazarı, temizliği derken gecikmeler illaki arada olur insan hayatında. Ancak Ada eve geldiğinde “Of anne ya! Ne yiyeceğim ben şimdi!” demesi ...

ARKADAŞIM NAN, ARKADAŞIM KÖR, ARKADAŞIM NANKÖR…

Resim
Boş boş baktı Leyla tüm gün etrafına, çok üzgündü. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu… Lise zamanı tanışmışlardı Nalan’la. Aynı mahalledelerdi. Ortak arkadaşları sayesinde tanışmış, iyi de anlaşmış, birbirlerine gelip gitmeye başlamışlar, zamanla daha da sıkı fıkı olmuşlardı. Derken aynı üniversiteyi kazanıp aynı şehirde yaşamaya başladılar ve aynı şehirde de hayatlarına devam ettiler. On yıldan uzun bir süre…   Leyla’nın işleri normalde çok yoğun olmazdı. Bu yıl şirkette bazı değişiklikler oldu ve çok önemli bir projenin sorumluluğu da Leyla’ya verildi. Leyla fazla mesai yapmaya hatta evde de ekstra çalışmaya başladı. Son üç haftadır nerdeyse tüm zamanını alıyordu. Çok yoruluyordu, bunalıyordu ama dayanmaya çalışıyordu. İşim yüzünden hayatımdaki insanları çok ihmal ettim diye düşünmesine yetmişti üç hafta. Sonra yavaş yavaş temposu azalıp kendisini dinlemeye başladığında üç haftadır Nalan’ın onu bir kere bile aramadığını fark...