Kayıtlar

Bedel etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

BU HAYATIN YÜKÜNÜ HEP BEN Mİ TAŞIYACAĞIM?

Resim
Filiz, hayatının ilk yıllarında beri sorumluluğunu bilen bir çocuktu. Hatta kendiyle yetinmeyi ailesinin problemlerini de üstlenen tek kişiydi. Ağabeyi ve ablası olmasına rağmen nedense kimin derdi olsa Filiz’i bulurdu. Her zaman kapsayıcı, yönlendirici ve yükü omuzlayan Filiz olurdu. Bu nedenle Filiz, okul hayatında da başarıyı yakalamıştı. Bir zaman sonra atanmış öğretmen olmuştu. Ailesini maddi ve manevi desteklemeye devam ediyordu. Sanki ailesini tüm yükü onun üstündeydi. Filiz bunları yapması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü bir yerde sorumluluk almak onun kolu bacağı gibiydi. Ona göre olması gereken de buydu zaten.  Genç ve güzel Filiz, okul ortamında tanıştığı Ali ile tanışıp evlendi. Aileler bu evliliğe çok hoş bakmasa da iki gönül bir olmuştu. Evliliğin ilk zamanları her şey yolunda gidiyordu. Bir süre sonra Ali’nin hayata karşı rahatlığı evine de yansımıştı. Şimdi kurduğu yeni ailenin sorumlulukları yine Filiz’in üzerine kalmıştı. Filiz maalesef bu sefer de Ali’ye ne dese y...

BEN ÇİRKİN MİYİM?

Resim
Sabah güneşin doğuşuyla uyandı ve elini yüzünü yıkadı. Havluyla yüzünü kurularken bir an durdu ve aynada kendine bakıp kaldı. Geçen gün iş arkadaşının ona söylediği cümle geldi aklına, “Sen kendini çok mu güzel sanıyorsun?” Sonra çocukluk arkadaşının dediğini hatırladı, “En azından ben senden güzelim!” demişti diğer arkadaşının yanında…   Aslı, dış görünüşünü beğenmeyen, insanların kendisiyle ilgili düşüncelerini çok önemseyen biriydi. Çevresindekilerin de ona aynı pencereden baktığını düşünüyordu. Bu durum kafayı takıp bir türlü mutlu olmuyordu.  “Küçüklüğümde dahi saçımın kıvırcık olması ile, ten rengimle, boyumla ilgili olumsuz şeyler söylenirdi.” dedi bir gün arkadaşına. Bu yüzden kalabalık bir ortamda dahi bulunmak istemezdi.    Aslı en sonunda içindekileri, arkadaşı Emel’e döküverdi. Bir güzellik uzmanıyla görüşmek istediğini, gerekirse estetik ameliyat olacağını söyledi. Emel de onu akıl danıştığı, bilgisine güvendiği Leyla ablasına yönlendirdi. Aslı, arkadaşı...

BİZİM YÖNÜMÜZ NEREYE?

Resim
Bir İstanbul sabahında dar sokakların üzerine altın rengi bir ışık serpiliyordu. Üsküdar’ın üzerinden esen rüzgâr ağaçların dallarını hafifçe kımıldatıyor, fırınlardan çıkan taze ekmek kokusu havaya yayılıyordu. İnsanlar işlerine yetişmek için koşuşturuyor, dükkânlar birer birer açılıyordu. Bu hareketliliğin ortasında, eski bir virane sessizce ayakta duruyordu. Taşları gevşemiş, duvarları eğilmişti. Köşedeki yüksek duvar ise uzun süredir hangi yöne devrileceğini bekler gibiydi. Mehmet Amca, her geçtiğinde bu duvara uzun uzun bakar, ibret alırdı. O gün de durdu, dikkatle seyretti. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Çevreden geçen çocuklardan biri annesine fısıldadı: Anne bu amca neden hep duvara bakıyor? Kadın başını salladı: O Mehmet amca evladım. Başkasının göremediğini görür. Tam o sırada derinden bir çatırtı duyuldu. Çatlaklardan küçük taşlar yuvarlandı, ardından koca duvar büyük bir gürültüyle yere çöktü. Toz bulutu havaya karıştı, sokak bir anlığına sisle örtüldü. İnsanlar şaşkı...

YENİDEN YEŞERTMENİN TAM ZAMANI

Resim
Çocukluğumun en güzel hatıraları, babaannemin dizinin dibinde toplandığımız o sıcacık anılarda saklı. İncir ağacının gölgesinde ona hayranlıkla kulak verirdik. Bazen tatlı tatlı gülümseyerek bir mani söyler, bazen de geçmişten bir hikâye anlatırdı. Ne söylese içimize işler, gözlerimizin içi gülerek dinler, hiç bitmesin isterdik. Babaannemin küçük, sedef işlemeli bir çakısı vardı. O çakı cepten çıktığında bilirdik ki bir meyve soyulup avucumuza bırakılacak ve ardından birkaç nasihat gelecekti. En çok incir zamanlarını severdim. Bahçedeki incir ağacının dallarına uzanır, elleriyle topladığı incirleri hepimize pay ederdi. “İncir meyvesi berekettir,” derdi, “Her lokmasını kıymetini bilerek ye.” Onun bu sözleri, yıllar sonra inciri neden bu kadar sevdiğimi anlamamı sağladı.  “Hayatta yerini bil, sorumluluk al, faydalı ol,” derdi. O zamanlar bunun ne kadar büyük bir öğreti olduğunu anlayamamıştım.  Aynı incir gibi… İncir, tarih boyunca bolluğun, bereketin simgesi olmuştu. Ama ona du...

HER ŞEY TESADÜFLER ZİNCİRİ MİYDİ?

Resim
Ece şansa inanırdı, ona göre hayatında her şey şans eseri olmuştu. Ailesi, okulda ki öğretmenleri, işe başlaması, en yakın arkadaşıyla aynı yerde yaşaması… Hatta evliliğinin de bir şans olduğunu düşünüyordu. Başına iyi bir şey geldi mi "Şans" derdi. Kötü bir şey olunca da "Şanssızlık" diye adlandırırdı.  Ece, işyerinde başarılı olmak istiyordu. Bunun için de kendine bir planlama yapmıştı. Fazla mesaiye kalıyor, eve de iş getiriyordu. Farkında olmadan ailesiyle daha az vakit geçirmeye başlamıştı. Kendisi bu durumu çok sorun etmiyordu. Aksine mutluydu, sonuçta bir yıl sıkı çalışırsa terfi alacaktı. Ama kocası ve çocukları onun kadar mutlu değillerdi. Ece onlarla yeteri kadar zaman ayıramıyor ve ilgilenmiyordu.  Günden güne eşiyle olan tartışmaları artmıştı. Böyle olunca da "Bendeki de şans, denk geldiğim adama bakar mısın" diye söylenirdi. Eşiyle yaşadığı mutsuzluğun terfi aldığında düzeleceğini düşünüyordu.  İş yerinde herkes Ece’yi severdi. Çalışma arkadaş...

RAHATIM BOZULDU ANNE

Resim
Rana Hanım’ın gençlik hayali zengin biriyle evlenip güzel, rahat bir hayat sürmekti. Ragıp Bey ise güzel kızlardan hoşlanırdı. Nihayet üniversite yıllarında birbirleriyle tanıştılar. İkisi de istediklerini birbirlerinde buldular ve evlendiler. Alp adında bir erkek evlat sahibi oldular. Kendilerince öyle güzel büyüttüler ki yabancı bakıcı tuttular, özel okula gönderdiler, üniversiteyi yabancı ülkede okudu. Alp’in bütün arkadaşları onun hayatına imrenirdi. Hani derler ya gak dediğinde yumurta, guk dediğinde süt. Ne isterse önüne gelirdi.  Babası ile annesi sık sık bu servetin tek varisinin kendisi olduğunu vurgularlardı. Alp de çalışmada çok gözü olan bir çocuk değildi. Madem bütün servet onundu neden çalışacaktı ki. Ayakları kanepenin üzerine uzatır, sadece kendi rahatına bakardı.  Babası da ona işi öğretme gereği duymamıştı. Oğlunun bunları öğrenecek çok vakti olacağını düşünüyordu. Ama nereden bilecekti ki bu kadar erken vefat edeceğini. Hayatın karşımıza çıkardıkları her zam...

TIKLA GELSİN - ON PARMAKTA BİR MARİFET

Resim
Necla Hanım bugün her zamankinden daha heyecanlıydı. Yine ayda bir yaptıkları arkadaşları ile buluşma günü gelmişti. Bu seferki durak kendisiydi. İnsanlar misafir ağırlamayı kendilerine zahmet sayarak kafelerde buluşmaya başlamışlardı ancak Necla Hanımlar için bu çok kolay ve keyif verici bir işti. Bir araya gelmekten, hazırlık yapmaktan, arkadaşlarıyla oturmaktan keyif alıyorlar, bunun için yine ev ev dolaşıyorlardı. Necla Hanım arkadaşları için el açması börekler, baklavalar, mantılar daha neler neler hazırlamıştı. Sofrada yok yoktu. Erkenden kalkmış bütün hazırlıklarını tamamlamıştı. Her ay hem arkadaşlarıyla buluşarak tatlı tatlı sohbet ediyorlar hem de kenara birkaç kuruş koyuyorlardı.  Arkadaşlarının yaşları birbirine yakındı. Hemen hemen hepsinin çocukları da birbirine yakın yaşlardaydı. Bu yüzden de iyi anlaşıyorlardı. Kimisinin çocuğu üniversite sınavına hazırlanıyor, kimininki de lise giriş sınavlarına hazırlanıyordu. Sınavlara çok az bir zaman kaldığından, buluştuklarınd...

DOĞRU YOL DOĞRU SEN’E GÖTÜRÜR

Resim
İki kardeşiz biz kardeşim Enver ve ben, annem ve babamın iki değerli evladı. Hangi evlat anne baba için değerli olmaz ki?  Babam, çocukluğumuzdan beri hiçbir şeyimizi eksik bırakmazdı. Özel kurslar, dershaneler, kitap setleri... Doğum günlerimiz atlanmaz, annemin yaptığı nefis pastalar eşliğinde kutlanırdı. Mutlaka hediyelerimiz de alınırdı. Bisiklet, bilgisayar, telefon ya da sevdiğimiz şey neyse.  Çok mu zengindik, değildik ama babam çalışmayı ve almayı seven, çocuklarının üstüne düşen biriydi. Annem de öyle, “Fedakâr” değil miydi zaten annelerin ikinci ismi. Sevgisini hem dile getiren hem gösteren, yemeyip yediren, çocuklarının üstüne titreyen. Tabi her şey aynı kalmıyor ve değişiyordu. Her yeni eskir, her küçük büyüyordu, bizde büyüdük. Kardeşim Enver liseden mezun olmuş özel bir hastanede çalışmaya başlamıştı. Ben ise üniversiteye hazırlanıyordum. Daha sonra istediğim bölümü kazanmış ve  ara vermeden okulu bitirmiştim. Enver ise yıllardır özel hastanelerde çalışmaya ...