Kayıtlar

ihtiyaç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

KÖYDEKİ İŞLER

Resim
Her cuma olduğu gibi bu sabah da heyecanla doğruldu yatağından. Hemen odanın pencerelerini açarak mis gibi kokan köy havasını içeriye aldı. İnsanın içini ısıtan sıcacık güneş ışığıda eşlik etti o mis gibi kokuya. - Bugün çok işimiz var çoook, diyerek kardeşini de uyandırdı Ayşe.  Hem haftanın son günü hem de en sevdiği gündü bugün Ayşe’nin. Hafta içi şehir merkezinde kalan babaları o gün eve gelecekti. Köy ile merkez arası uzak olduğu için hafta içi merkezde kalıp, cuma günü işi bitince köye gelirdi. Yaz tatillerinde günleri bu şekilde geçerdi bu küçük ailenin. - Babam gelmeden bütün işleri bitirelim. Banyo yapıp, saçlarımıza da babamın geçen gelirken getirdiği kırmızı kurdeleli tokaları takıp babamı bekleyelim. Güzel olmaz mı, dedi kardeşine. Evlerinin bahçe duvarları taştan yapılmıştı. Çok yüksek değildi fakat bahçe sınırı belli olsun diye çevrilmiş bir duvardı. Mavi renge boyanmış, tahtadan bir bahçe kapısı da vardı. Bazen açılırken ağlarcasına gıcırdayan sesler çıkarsa da -nede...

KENDİNİ SEV

Resim
Zehra, yaşadığı sıkıntıları ve bu sıkıntıları hak etmediğini düşünüyordu. Yaşadığı problemleri çözmek için çeşitli tavsiyelere başvuruyordu. Arkadaş ortamları, sosyal medyada açıklama yapan uzmanlar, ilişki koçları… Her birinin tavsiyesini ayrı ayrı deniyordu. "Kendini sev, sen biriciksin, dilediğin gibi yaşa, güçlü ol kendini ezdirme…" Bu öneriler ile uyguladığı tüm yöntemler onu iyiye götürmüyordu sanki. Bu bozulmanın tek sorumlusu da bu yöntemler değildi elbette. Kendine daha çok değer vermeyi, daha çok tüketim yapma ve sadece kendini düşünme ile ilişkilendirmeye başlamıştı. Böylece Zehra sadece kendine odaklanan "Ben, ben, ben" diyen biri haline gelmişti. Ben değerliyim, bu benim hayatım, canım kendim, önce ben diye diye hayatı sadece kendinden ibaretmiş gibi görmeye başlamıştı.     Dünyanın merkezinde "Zehra" vardı onun için. Zamanla kendi kendine yetebilen Zehra birilerine ihtiyaç duymaya başladı. Hastalandı ama kimse yoktu yanında. Evini taşıdı ama ...

KALABALIKTA TEK BAŞINA

Resim
Onca kalabalığın içinde, Ortada kalmış gibi hissettiğinde, Etrafın insanlarla dolup taştığında, Kendini tek başına hisseder mi insan? Ne kalabalık bir ailede olmak, Ne iş yerinde grupça çalışmak, Ne evli barklı çocuklu olmak, İnsanı tek başına hissettirir mi bazen? Sosyal çevrenin geniş olması,  Sosyal medyada takipçilerin dolması O kalabalık yığınları ya da hep birlikte gidilen tatillerde Tek başına gibi hisseder mi insan?  Meğerse onlar bir kaçış ya da arayışmış. Çünkü dış dünya kalabalık olsa da Eğer iç dünyasında kimsesiz hissederse insan Kaçtığı her kalabalık içinde tek başınaymış… Her çokluğun işe yarar olmadığı, Her insanın da kimsesizliği gidermediği gibi, İster anne ister kardeş olsun ister bir eş, En sevdiklerinin yanında bile, İnsan kendini tek başına hisseder miydi?    İnsan anlaşılmak ister. Biri ya da birileri tarafından. Hoşlandıklarıyla hoşlanmadıklarıyla Söylediklerinin altında söylemedikleriyle, Sadece konuşarak değil Konuşmadan tek bir bakışla ya d...

İYİLİK ADINA

Resim
Yaz mevsiminin en güzel anı, sabah serinliğinin ardından gülümseyen güneş olsa gerek. Işıl ışıl güneşin yaydığı ısıyla birleşen poyraz esintisinin yüzüne vurduğundaki o güzel his… Bu huzurlu serinlik belki biraz olsun sevdirebilir yazı o kavurucu sıcağına rağmen. Yine böyle bir sabah pencereyi açıp temiz havayı içine çekti Mehtap. Pencereden insanların telaşla koşturmalarını, bir yerlere yetişme çabalarına izledi. Sabahları ve akşamları oluşan o kısa boşlukta kendiyle baş başa kalıp uzun uzun düşüncelere dalmayı seviyordu. Etrafındakiler yarı şaka yarı gerçek ifade ile "Dalma boğulacaksın" derdi ama o bazen bunu bile duymazdı. Derin düşüncelere dalıp hayata ve insana dair çıkarımlar yapmak, bağlantılar kurmak çocukluğundan beri en sevdiği şeydi. Bugünün konusu da "Koşuşturan insanların telaşları, gülmeyen yüzleri, birbirine karşı sabırsız bazen de öfkeli bakışları" olmuştu. Oysa her birimiz bir diğerine muhtacız.  Biraz kulak kabarttı dışarıdan gelen seslere… "...

AH SEVİLESİ İNSAN

Resim
Bazı insanlar vardır karanlığa ışık tutar. O azınlık olan insanlar… En zor anında yanında bitiverir. En ihtiyacın olan şeyle beraber sana doğru yürür, yüzündeki tebessümüyle… Yaşadığın olayda çoğunluk seni karamsarlığa çekerken o sana hiç bakmadığın yerden bakmanı sağlar. “Ya düşündüğün gibi değilse, neden sana zarar vermek istesin ki?” gibi… Çoğunluğun durduğu yerde onun her hayırda önden koştuğunu görürsün. Çoğunluğun ben dediği yerde onun “Sen nasılsın, iyi misin?” demesiyle içini bir sıcaklık kaplar… Çoğunluğun tıkanıp “Bu iş buradan sonra yürümez” deyip vazgeçtiği yerde, onun sahnede çabalayıp çözüm sunduğunu görürsün. Çoğunluğun mutsuz olduğu, şikayet ettiği bu hayatta onun ona verilene; teşekkürlü ve şükürlü olduğunu, hayattan keyif aldığını görürsün. En sıkıştığın, en ihtiyacın olduğu yerde “Sen işine bak, ben buraları hallederim.” cümlesiyle içine su serptiğini, omzundan yük aldığını hissedersin. Evet, evet! Çoğunluğun yük olduğu bu dönemde onun yük aldığını görürsün. Dokunduğ...

SOFRADAKİ BEREKET

Resim
Melisa, zilin sesiyle derin uykusundan uyandı. “Bu kim yahu sabah sabah!” diyerek homurdanmaya başladı. İçinden “Kimse kim, ben uykuma devam edeceğim” dedi ve yorganını kafasına çekti. Bu arada zil hiç durmadan çalmaya devam ediyordu. Kapıdaki kişinin vazgeçmeye niyeti yoktu.Üşenerek kalktı, omuzları düşük, ayaklarını sürükleyerek gidip kapıyı açtı. Karşısında hiç beklemediği misafiri görünce şaşkınlığını gizleyemeden; - "Anne! Sen nerden çıktın?" dedi. Zeynep, memleketten gelip kızına sürpriz yapmıştı. - "Niye kapıyı açmıyorsun kızım? Ağaç oldum burada." - "Anne, dün arkadaşlar bana gelmişti. Geç yattım, ondan kalkamadım." Melisa Ankara’da üniversiteyi kazanınca ailesi çok mutlu olmuştu. Biricik kızlarının eğitimi için imkanlarını seferber etmişlerdi. Ellerindeki baba yadigarı arsayı satıp kızları için kalacağı bir ev tutup düzen kurmuşlardı. Zeynep, gördüğü manzara karşısında şoka girmişti. Yarısı yenmiş yarısı çöpün kenarına bırakılmış pizzalar, dolapta...

SEÇTİKLERİMİZLE SEÇENEKSİZ KALMAK MÜMKÜN MÜ?

Resim
Mine sabah kalkmış apar topar hazırlanıp çıkmıştı yola. Trafikte giderken elinde telefon kimi arasam diye kara kara düşünüyordu. Borç istemek için kimi arasam? Yine ay sonu ve bitmek bilmeyen borçlarla baş başaydı…   Üniversite hayatı boyunca babasının verdiği harçlığı bir türlü yetiştiremiyordu. İş hayatında da farklı değildi Mine. Maaşı ona bir türlü yetmiyordu. Biraz daha rahat ederim düşüncesiyle kredi kartı almıştı ama işler iyice sarpa sarmıştı. Son taksiti ödeyip kurtulacağım derken yeni bir borç taksiti ile kredi kartının limitini sonuna kadar dolduruyordu. Üstelik bir sürü de ekstra borç birikmişti. Her ay sonu Mine için stres demekti… Arkadaşı, annesi, ablası, babası derken herkesi arayıp destek istiyordu. Hatta bir defasında annesi sitem ettiği için ona darılmıştı. Hele ablası için “parası var ne var sanki yardımcı olsa” diye içinden söylenip duruyordu. Ablası ise Mine’ye, çok tüketim yaptığını, harcamaları kısması gerektiğini söylüyordu. Mine her seferinde “aldıklarımın...

ZOR YILLAR

Resim
Sisli bir sabahtı, gün aydınlanıyor mu yoksa kapanıyor mu belli değildi. Bu havalar Nermin’de bir kasvet oluşturuyordu. İnsanın aklına yıllar önce yaşanılan anıları da birer birer getiriyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi. “Ne zorlu geçti hayatım” dedi Nermin çamaşırları katlarken. Ailesiyle ilgili ne hayalleri umutları vardı. Eşini seviyordu ama işlerindeki tutarsızlığı geçimlerine mani oluyordu. Kemal bir işte sabit kalmıyor, sürekli daldan dala atlıyordu. Ellerinde avuçlarında bir şey kalmamıştı Kemal’in iş kurma sevdası yüzünden. Yaşanılan olayların getirdiği zorlukları daha önceden görebilseydi, daha kolay problemlerini çözebilirler miydi acaba? Aklından sürekli 'acaba'lar geçmeye başlamıştı.  Kemal, her iş projesinde Nermin’i süslü vaatlerle ikna ediyordu. Nermin ise, “Bu sefer son!” diye karar alıyor ama kararının arkasında da duramıyordu. Bütün kenardaki birikimler hayallere gitmişti. Aslında hayatımızda bir olay olmadan önce mutlaka işaretini verir ama görebilmek mesele. Ne...

HAREKETE GEÇİR BENİ

Resim
Doktor yürüyüş önerdi yoksa nerdeeee… hareketsizlikten pas tutmuş eklemlerim :) hadi bakalım yürüyelim o zaman…  Bu kolay olmayacak biliyorum.  Neden dersen öyle alışkanlıklar kolay kolay bırakılmadığı gibi kolay da alışılmıyor yenisine.  Televizyon karşısında, tekli koltuğumla ben mutluydum. Üstelik sızlayan kemiklerimi örten yumuşak battaniyemle iyi hissediyordum kendimi… Ama doktor hanım benimle aynı fikirde değildi. İlaç yazar gibi her gün on beş dakika yürüyüş ekledi listeye. Bir de efendim her ay beşer dakikadan artırarak üç ay sonrasına kırk beş dakikaya çıkartacakmışım. “Ya ben kim yürümek kim doktor hanım” dedim ama yüzüme tebessümle bakıp yapacaklarımın listesini uzattı elime. İşte o gün bugündür hareketlerimi artırdım ama bir de bana sor. Her gün bir bahane, bir engel… Neyse ki her işin başı sağlık deyip yürüyüş yaparken buldum kendimi. İnsanoğlu genelde yapmakta zorlandığı şeylerle karşılaşınca bir acı, bir sancı orayı terk edesi geliyor.  Oysa hareketin ...

İŞİNİ İYİ YAPMAK

Resim
Güzel bir bahar sabahıydı. Her yer yeşile bürünmüş, ağaçlar çiçek açmaya başlamıştı. Sevda camları açtı kuşların cıvıltısı kulağında hoş bir melodi bıraktı. Mis gibi havayı içine çekti. “Ooh çok güzel” diyerek güne gördükleri için şükür ve teşekkür ile başladı.  Sevda’nın, eşi Ali Rıza ve iki çocuğu ile mutlu bir yaşamı vardı.  Her sabah erkenden kalkar kendi ve ailesinin ihtiyaçları ölçüsünde yapması gerekenleri yapardı. Sistem kurmayı severdi Sevda, ev deyip geçilmezdi! Ailede herkes kendi payına düşen neyse bilir ona göre hareket ederdi. Çocuklar masayı hazırlarken o ekmekleri kızartırdı, ya da o yumurtayı pişirirken baba çayı doldururdu. Sabahları “Hadi kalk geç kaldın, onu giyme, bu neden ütüsüz, hala sofra hazır değil mi?” gibi cümleler havada uçuşmazdı.  Dedik ya sistemi kurmuş bir eş ve anneydi Sevda.  Sevda kendini bildi bileli çocukları çok severdi. Gençliğinde yaşadığı mahallede çocukların biricik Sevda ablasıydı. Onlarla zaman geçirmek, bir ihtiyaçlarını ...