Kayıtlar

Farklılık etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

VADİ KONAK NO:18 - Bölüm 1

Resim
Zırrrr… zırrrrrr… zırrrrrr… Uzun uğraşlar sonucu telefonuna uzanmış ve alarmı kapatabilmişti. “Keşke bende '5 dakika daha anne!' diyebilseydim.” diye söylenerek yarım yamalak açtığı gözleriyle yatağından kalktı. Akşamki misafirleri de geç gidince etrafı toparlamadan hemen yatağa atmıştı kendini. Banyoya giden koridordaki döküntülere basmamaya çalışarak ilerliyordu. “320 metrekare eve üç kişi neden sığamıyoruz acaba? Hem de daha 6 yıl borcunu ödeyeceğimiz eve…” diye de homurdanıyordu bir yandan Şebnem. O arada ayağına plastik bir satranç taşı denk geldi; “Efeee! Bu filin ne işi var burada. Arayacaksın sonra! Hadi uyan artık. Servis gelecek, geç kalma yine.”  Yüzünü yıkamak için banyoya geçtiğinde ise kocasının ampulü hala değiştirmediğini fark etti. Akşamki çöp poşetinin yerde bıraktığı iz de belli belirsiz seçiliyordu dış kapının yanında. Gençliğinde çok tertipli düzenliydi. Dağınıklık ona çok yabancı bir kavramdı. Her işini de zamanında yapar, yetişirdi işlerine. Ta ki evlenip...

ANNEM NEDEN BENİ ANLAMIYOR?

Resim
Annesinin kapıyı çalmadan odaya girmesi ile beraber Ezgi irkildi. Gözlerini kapıya çevirdiğinde annesi ile karşı karşıya geldi. - Ezgi, Elif Teyzen Ankara’dan geldi. Hadi onu ziyarete gidelim.  -Annecim bugün gitmemiz şart mı?  - Kızım sana kalsa gitmemize de gerek yok. Sen sakın benimle hiçbir yere gelme olur mu?  Annesi Ezgi’nin açıklamalarını dinlemeden söylenmeye başlamıştı. - Anneciğim tam sınav haftam… Ezgi kuralları ve ilişkilerinde sınırları olan birisiydi. Ama annesi bu sınırları sürekli ihlal etmeye çalışıyordu. Oysaki Ezgi, küçüklüğünden beri bir şeyleri yalnız yapmayı seven bir çocuktu. Kendi odasında sıkılmadan vakit geçirebilirdi. Küçüklüğünde istemeyerek de olsa annesiyle bir yerlere gitmiş olsa da o planlarına şimdi dâhil olmak istemiyordu. İstemediğini de artık açıkça ifade ediyordu. Ama annesi onu sürekli kendi aktivitelerine dahil etmeye çalışıyordu. Akraba ziyaretleri, kalabalık aile toplantıları, Ezgi bunları sevmiyordu. Kendi halinde odasında kitap o...

AYNI AİLEDE BÜYÜSELER BİLE

Resim
Sevde ile Şeyma, iki kız kardeş… Sevde 4 yaş büyük Şeyma’dan. Aynı anne babayla, aynı evde, aynı oyuncaklarla büyüdüler. Anneleri Nagehan Hanım, büyük kızını büyütürken nasıl davrandıysa küçük kızına da öyle davranıyordu. Kurallara bağlı tam bir düzen insanıydı Nagehan Hanım. Eşi Hüsnü Bey’in de eşinden çok farkı yoktu. Yoğun bir iş hayatı olduğu için çocuklarla çok zaman geçiremiyordu. Yine de “Yorgunum, işten geldim.” demez, kızlarıyla sohbet etmeye çalışır, onlarla zaman zaman oyunlar oynardı. Büyük kızları Sevde, sessiz, sakin, içine kapanık derler ya işte tam da öyle biriydi. Çok konuşmaz, saygıda da kusur etmezdi. Soru soruldu mu mümkünse kafa sallayarak cevap verir, çok zorlarsan birkaç kelime eder, sonra yine susardı. Sitenin bahçesinde oynarken de bir iki arkadaşı vardı, onlar çıkarsa bahçeye inerdi. Biraz salıncakta sallanır, oyun oynayan çocukları izler, akşam olmadan eve dönerdi. Hoplamayı zıplamayı da pek sevmezdi. Şeyma ise ne annesine çekmişti ne de babasına. Ablasıyla z...

BİRLEŞMEK

Resim
  Elif, otobüste giderken başını cama dayamış yolu seyrediyordu. Otobüs hızlandıkça yoldaki şeritler nasılda tek bir çizgi gibi görünmeye başlıyordu. Oysa ki hepsi birbirinden ayrı çizgilerdi. Zaman da böyle hızla akıp gidiyordu… Nasıl geçmişti yıllar diye düşünürken geçmişe, üniversite yıllarına gitmişti birden.  Üniversite kantininde oturuyordu ve kapıdan bir delikanlı içeri girmişti, “sanki bir yerden tanıyor gibiyim” diye düşünmüştü Elif. Vedat da kapıdan girer girmez tam karşıda oturan yeşil gözlü kızı yani Elif'i fark etmişti. Farklı şehirden gelen bu iki insan, seçtikleri okul ile aynı yerde buluşmuşlardı. İkisi de hemen hemen aynı yaşlardaydı ve yeni başlayacak süreçlerine merhaba demişlerdi. Vedat ülkenin kuzeyinden, Elif ise güneyden gelmişti. Vedat biraz daha soğukkanlı ve sakindi. Elif ise yerinde duramayan hareketli bir kızdı. Bakıldığında başka dünyaların insanı gibiydiler.  Peki nasıl oluyor da insan, ilk defa gördüğü birini kendine bu kadar yakın hissedebi...

HAYALPEREST

Resim
Gece pek rahat uyuyamamıştı, sabah kalktığında da havayı kapalı bulunca içi iyice daralmıştı. Belli bugün onun için olumsuz geçecekti.  - Perihan bak demedi deme bugün zor bir gün olacak… - Niye öyle diyorsun Neriman Abla ne var gün de?  - Yok yok ben bilirim… Neyi bildiğini anlamadı Perihan ve kahvaltı masasını hazırlamaya devam etti. O sırada telefon çaldı. Arayan Neriman Abla’nın kızı Ezgi idi. Yine ne olduğunu anlamadı Neriman Abla bir hışımla telefonu kapatmıştı… - Bak ben sana dememiş miydim Perihan bugün zor geçecek diye. - Ne oldu abla?  - Bizim kız dünya turuna çıkacakmış. Gençmiş, ülke ülke gezip gün doğumunu farklı ülkelerde izleyecekmiş, her gün farklı lezzetleri tadacakmış…  - Genç işte abla heves etmiş. - Heves etmesinde sorun yok ki Perihan. Ama daha aklı başında hevesler etsin. Gündoğumu izlemek için ülke mi gezilir hem? Güneş her yerde aynı doğup aynı batmıyor mu Allah aşkına! Ülkeleri tanıyacağım kültürlerini öğreneceğim dese neyse ne!...

İKİ KANATLI KUŞ

Resim
Sema sabah erkenden uyanıp mutfağa girdi. Misafirler gelecekti, hemen hazırlıklara başladı. Mutfakta hazırlık yaparken güneşin pırıltısı, gelen kuş seslerini de duyunca dayanamadı balkona çıktı mis gibi havayı içine çekti. Bugün dünden daha güneşli diye düşündü. Hazırlıklar neredeyse tamamdı, poğaçalar fırından çıkmak üzereydi sarmalar tabakta yerini almış, salatanın sosu kalmıştı. Poğaçalar çıksın peşine böreği sürecekti fırına. Bu fırın biraz yavaş pişiriyor, önceki olsaydı tamamdı şimdi hepsi. Sema bir taraftan hazırlık yaparken bir taraftan da hep bir şeyleri kıyas yaptığını fark etti. İnsan zihni hep mi kıyas yapar diye düşündü. Günün güneşini o haftaya göre kıyaslıyoruz, kullandığımız eşyaları kıyaslıyoruz, çocuklarımızı hatta eşlerimizi kıyaslıyoruz. Bir söz söylenir “yeni gelen eskisini aratmasın” diye yine bir kıyas yapılmış. Kıyasla çalışan bir mekanizmamız var. Peki, kıyasımız nasıl olmalı? Diye sordu kendine “Komşunun çocuğu ne kadar da uslu…” “Bak ablanı örnek al, nasıl da...

BİLSEYDİ

Resim
  Her insan merak eder hayatında bir şeyleri... Kimi tarihini, geçmişini merak eder, kitaplar okur, araştırmalar yapar, müzeler gezer. Vay be! deyip etkilenir geçmişin kokusundan. Kimisi teknolojiyi merak eder, yeni olanı bilmek ister. Yeni bilimsel makaleleri okur, uzaya çıkan bilim adamlarını araştırır. Hayran kalır topladığı bilgilere. Öyle ya, her insan merak eder bir şeyleri. Sevdiklerini, özlediklerini, yaşayacaklarını... İnsan merak eder kendini, ailesini, arkadaşlarını… Ama bazen anlayamaz kimin kim olduğunu. Neden böyle konuşuyor, neden böyle yürüyor, neden böyle iş yapıyor veya neden buna kızıp seviniyor? Bazıları değişik geliyor insana.  Farklı olanlara bakarken şaşırıyor, gıcık oluyor, kızıyor. Oysa bilmiyor gerçeği… Bilseydi eğer, Kendisinden farklı olanın aslında şifası olduğunu, Hayatındaki o tıkanıklığı “gıcık” dediği kişiden öğrenip bunu çözebileceğini, Ondan öğrenecekleriyle ve ona öğretecekleriyle yükselebileceğini, Yine de uzaklaştırır mıydı problemin anaht...

SAYGI MI SEVGİ Mİ?

Resim
O gün günlerden Cumartesi’ydi hem de ne güzel bir Cumartesi’ydi…Okullar kapanmış, sınav stresi geride kalmış, Selin için rahat nefes alacağı günler başlamıştı. ‘Keşke annem de yanımda olsaydı' diye içinden geçirdi. Annesi Ayla Hanım kısa bir süreliğine şehir dışında olacaktı. Ayla Hanım için kısa, Selin için ise koskoca 10 gün. Bu Selin için; 10 kez kahvaltı hazırlamak, 10 kez akşam yemeği yapmak, 10 kez bulaşık makinesini çalıştırmak ve yerleştirmek demekti. Birden Selin’in aklına annesinin çiçek bahçesi geldi, annesi sıkı sıkı tembihlemişti. "Aman bak! çiçeklerimi ihmal etme güzel kızım." Annesinin sesi kulaklarında çınladı. Selin derin bir nefes çekti, oflayarak verdi, elinde ki kahve fincanını mutfak masasının üzerine bırakıp, cam balkona doğru yavaş adımlarla yürüdü. Annesi Ayla Hanım evin balkonunu cam ile kapattırmış, balkona rengarenk çiçeklerini koyarak balkonu adeta bir çiçek bahçesi haline getirmişti. Selin’in değil nasıl bakacağını, isimlerini dahi bilmediği o...

KAMİL VE MERAL ÇİFTİ

Resim
Kâmil Abi, yılların abisi. Koskoca adam. Şöyle baktığında yılların izi yüzünden okunan birisi. Saçları dökülmeye başlamış, kırışıklıkları derinleşmiş, dişleri eskimiş. Hani artık hayattaki enerjisi azalmıştır diyeceğin birisi. İnsan böyle birisini gözünde canlandırdığında hayattaki beklentileri de azalmıştır diyesi geliyor. Yani hayattaki istekleri azalmıştır diyeceğin birisi… Oysa Kâmil Abi istekleri konusunda gençliğinden hiçbir şey kaybetmemiş gibiydi. Hala yaşam enerjisi olan, bir fırsatı olsa veya çevrenin laf etmeyeceğini bilse belki de genç bir hanımı olmasını isteyecek birisi. Kâmil Abi bekar mı ki? Yok aslında evli. Ama evliliğinde aradığını bulamayan birisi… Kâmil Abi gençliğinde -ki şu anda da ruhu genç- eşiyle evlenirken, çok mutlu olacağını düşünmüştü. Yani güzel bir kadındı, biraz kısaydı ama olsun. Fakat, yıllar içerisinde güzelliğin çok da önemli olmadığını anlamıştı çünkü insan anlaşamayınca güzellik kayboluyordu. Eeee tabi bir de yıllar içerisinde de güzel...