Kayıtlar

sonuç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

KARŞILIKSIZ EMEKLER

Resim
“Seni doğuracağıma bir kalıp sabun doğursaydım, başımı yıkardım!” dedi annesi. Komşunun kızına ettiği sitem apartmandan duyuluyordu. Neşe, gülümseyerek mutfakta salata yapmaya devam ediyordu. Düşündü... Hakikaten insanoğlu ne hayallerle evlenir, çoluğa çocuğa karışır. Emeklerinin karşılığını alamamak ne de zor bir durumdur. İnsanlar bu hayatta birçok konuda emek verirler. Okul, ev, iş, çocuk, meslek, kariyer, eş… Çaba ve gayretinin karşılığını da görmek isterler. Nitekim insan kimi zaman görür de kimi zaman göremez. İşte o zaman ah eder en sevdiğine.  Sadece evladına değil bazen yol arkadaşına verir veriştirir. Nasıl mı? Çok yorgunsun, evi temizlemen gerekiyor, temizlemişsin. Eşinin en sevdiği yemekleri yapmışsın ve içeri girdiğinde bir güler yüz beklersin. “Günün nasıl geçti?” diye sormasını dilersin. Oysa hiç de umduğun gibi olmaz ve işler yolunda gitmez. Bizim adam güzelce yemeğini yemiş, gerile gerile yatıyor. Hem de yeni temizlediğin koltuğun üstünde! Neyle mi? Tabi ki iş kıy...

SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ

Resim
  SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ Ayça, uzun uğraşlar sonunda hayalindeki işi bulmuştu. Artık profesyonel bir şekilde yazarlık yapacak, insanların hayatına dokunan yazılar kaleme alabilecekti. Heyecanı büyüktü. Daha ilk günlerinde kaleme aldığı “Ayçiçeği” adlı yazısını yöneticisine gönderdi. İçten içe, yazısının hemen kabul edilip yayımlanacağını düşünüyordu. Ancak beklediği gibi olmadı. Kısa süre sonra, yöneticisinden “geri bildirim” başlıklı bir e-posta aldı. Merakla açıp okuduğunda hayal kırıklığına uğradı. “Ben yeterince iyi yazmıştım” diye düşündü. Ama iş yerinde yeni olduğu için de sesini çıkarmadı. Haftalar böyle geçti. Ayça yazıyor, yöneticisi geri bildirim gönderiyor, o da gelen önerilere göre yazısını revize ediyordu. Zamanla fark etti ki bu yorumlar kötü niyetli değildi, aksine yazılarını geliştirmesine yardımcı oluyordu. Bir sabah, yöneticisi Emre Bey herkesi toplantıya çağırdı. Her ay yaptıkları gibi bir “sonuç değerlendirmesi” yapılacağını söyledi. Herkesin, kendi çalışmalarını...

SESSİZLİĞİN MASUMLARI

Resim
  Bir taraf,   dünyada payına acı kalanlar… Diğeri, bakanların içini acıtacak durumdayken huzurlu olanlar… Her iki tarafta bekliyordu…. Biri yiyeceğe, ilaca ve umuda kavuşmayı…. Diğeri ise vicdanını rahatlatmayı… İşte bir gemi… Çok yakınlarda… Hedefe ulaşmak üzereyken… Ümitle sonuçlanmayı beklerken… Belirsizliğe sürüklenen anla karşılaşıldı… Her iki tarafta kavuşmayı beklerken… Sessiz bir masumluk kapladı ortalığı…   Bir ses olacaksa -ki olmalı, O, insanlığın sesi olmalıydı… Bir çocuğun sahildeki ümitle bakan gözlerinden öte… Denizde kağıttan gemiler yüzdüren masumların, heyecanından öte… Gemideki insanların kalbindeki tatmininden daha fazla … Herkesi kapsayan bir ses olmalıydı… Onun adı da vicdan… Bir gemi… Artık yakında değil… Yüzlere oturmuş acı tebessüm… Etrafta “Siz gelmeseniz de biz geldiniz bildik” naraları…   Anlaşılan, mesele limana varmak değildi, Bir taraf için yolda olmaktı… Diğeri içinse yolda olu...

GERÇEK BAŞARI

Resim
 Sınav sonuçları açıklanmıştı. Üzgün ve aynı zamanda umutsuzdu Ezgi. Bir türlü istediği şekilde çalışmamıştı. Sonucun böyle olacağı da belliydi aslında. “Keşke” deyip duruyordu. “Keşke zamanında başlasaydım.” “Keşke daha çok çalışsaydım.” “Nerede hata yapıyorum?” diye tekrarladı içinden. Oysaki cevabını bildiği bir soruydu bu…   Küçüklüğünden beri hep aynı problemle mücadele ediyordu Ezgi. Okulda ödevlerini de son ana sıkıştırır sürekli erteler, sonra da nasıl yapacağım diye ağlardı. Annesi defalarca ertelememesi gerektiğini söylese de aynı döngü tekrar eder dururdu. Lise giriş sınavlarında da başarısız olmuştu. Liseye istemediği okula gitmiş sevdiği arkadaşları ile ayrılmıştı. Nereden başlaması gerektiğini, ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Bu yüzden de tamamen bırakıyordu her şeyi ve bu onda çok ciddi bir huzursuzluk meydana getirmişti. Yapması gereken şeyleri biliyordu ama nasıl yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu.  Bu sene tekrar sınava girmeye karar verdi. ...

HER ŞEY TESADÜFLER ZİNCİRİ MİYDİ?

Resim
Ece şansa inanırdı, ona göre hayatında her şey şans eseri olmuştu. Ailesi, okulda ki öğretmenleri, işe başlaması, en yakın arkadaşıyla aynı yerde yaşaması… Hatta evliliğinin de bir şans olduğunu düşünüyordu. Başına iyi bir şey geldi mi "Şans" derdi. Kötü bir şey olunca da "Şanssızlık" diye adlandırırdı.  Ece, işyerinde başarılı olmak istiyordu. Bunun için de kendine bir planlama yapmıştı. Fazla mesaiye kalıyor, eve de iş getiriyordu. Farkında olmadan ailesiyle daha az vakit geçirmeye başlamıştı. Kendisi bu durumu çok sorun etmiyordu. Aksine mutluydu, sonuçta bir yıl sıkı çalışırsa terfi alacaktı. Ama kocası ve çocukları onun kadar mutlu değillerdi. Ece onlarla yeteri kadar zaman ayıramıyor ve ilgilenmiyordu.  Günden güne eşiyle olan tartışmaları artmıştı. Böyle olunca da "Bendeki de şans, denk geldiğim adama bakar mısın" diye söylenirdi. Eşiyle yaşadığı mutsuzluğun terfi aldığında düzeleceğini düşünüyordu.  İş yerinde herkes Ece’yi severdi. Çalışma arkadaş...

NE DENEDİYSEM OLMADI

Resim
Selda, yine aynı şeyleri yaşıyordu. Göz kapakları şişmiş, yüzünde kızarıklıklar oluşmuştu. Sebebini anlayamıyor, sonucuna takılıp kalıyordu.  “Olmadı. Bu da işe yaramadı, ne yapıyorsam bir türlü düzelmiyor. Yüzümdeki kızarıklık ve yaralardan kurtulamadım.” Selda, bir süredir yüzünde meydana gelen kızarıklık ve şişlikten şikayetçiydi. Ne olduğunu ve neden oluştuğunu bilmiyordu. Doktora gidip öğrenmek yerine duyduğu yöntemleri denemeyi tercih ediyordu. Bazısı “Yediğinden, içtiğindendir.” diyor. Bazıları da “Strestendir Selda’cığım.” diyordu. Ablası; “Neriman’ın da yüzü seninki gibiydi, eczaneden bir krem almış kullanıyordu. İyi gelmiş ona, adını soralım istersen.” dedi. Ablasının tavsiyesine hemen atladı tabi… “Ay ablacım iste tabi, alalım hemen. Bir de onu deneyeyim, belki iyi gelir.” Selda kalabalık bir ailede yetişmiş, akrabalarına, kardeşlerine, yeğenlerine düşkün biriydi. Eşi ve çocukları neyse, onun için onlar da öyleydi. Her hafta mutlaka bir veya iki gününü akrabalarına ...

NE UMDUM NE BULDUM?

Resim
  Yağmur’un şiddeti, damlaların cama vuruşundan belliydi. Eline kahvesini alıp pencereye yöneldi. O gün, Zeynep ve Murat’ın evliliklerinin üçüncü yıl dönümüydü. Zeynep özel günleri çok önemserdi, o gün de onun için önemliydi. Eşinin kendisi için ne yapacağını düşünürken bir yandan da kahvesini yudumluyordu.  Akan damlaların sesine dalmıştı ki o sırada çalan telefon ile irkildi, kahvesini masaya koydu ve heyecanla telefona koştu. “Alo! Zeynep?” “Efendim Aslı.” “Bu akşam dinlemeyi çok istediğin yazarın söyleşisi var. Arkadaşlarla gidelim diyoruz, gelir misin?” Zeynep uzun zamandır bu haberi bekliyordu. Böyle etkinliklerde ona iyi geliyordu. Bu geceye denk gelmesine üzüldü.  “Gelmeyi çok isterdim Aslı ama bugün bizim evlilik yıldönümümüz. Murat’la planımız var akşam için” dedi ve telefonu kapattı. Telefonu kapatırken bir yandan da içinden Murat’a söyleniyordu. Kahvesini alıp tekrar pencereye doğru yöneldi. Evlenmeden önce böyle günleri bambaşka hayal ederdi. Her şey ilk günk...

DEDEM VE BEN - ZOR BALIK

Resim
Dedeciğim,  Günlerdir yaşadığım bir şey var. Nasıl anlatsam bilemiyorum…  Ama sana anlatmayacağım da kime anlatacağım değil mi? Dede, uzun zamandır okula giderken ayaklarım geri geri gidiyor. Çünkü bazı çocuklar okulda, bana ve birkaç arkadaşıma zorbalık yapıyorlar. Eşyalarımızı izinsiz alıyorlar ve bu benim malım diyerek bir daha da vermiyorlar.  Kendi kendilerine birilerine kızıyorlar, ters yapıyorlar ve yaptıklarından pişmanlık da duymuyorlar. Özellikle de sınıftaki sessiz sakin arkadaşlarımıza daha çok yapıyorlar.  Arkadaşımın suyunu içiyor sonra suyu onun üstüne döküyorlar. Bazılarımızın fiziksel özellikleriyle alay ediyorlar. Kilosuyla, boyuyla, dişleriyle, sivilceleriyle… Ödevlerini yapmayıp sınıfın çalışkanlarına zorla kendi ödevlerini yaptırıyorlar.  Güçsüz olanların daha da çok üstüne gidiyorlar. Bir keresinde kantinden yiyecek bir şeyler alan arkadaşımın önünü kesip elindekileri almışlardı. Hele kalabalık grup oldularsa havalarından yanlarına kimse ya...

RAHATIM BOZULDU ANNE

Resim
Rana Hanım’ın gençlik hayali zengin biriyle evlenip güzel, rahat bir hayat sürmekti. Ragıp Bey ise güzel kızlardan hoşlanırdı. Nihayet üniversite yıllarında birbirleriyle tanıştılar. İkisi de istediklerini birbirlerinde buldular ve evlendiler. Alp adında bir erkek evlat sahibi oldular. Kendilerince öyle güzel büyüttüler ki yabancı bakıcı tuttular, özel okula gönderdiler, üniversiteyi yabancı ülkede okudu. Alp’in bütün arkadaşları onun hayatına imrenirdi. Hani derler ya gak dediğinde yumurta, guk dediğinde süt. Ne isterse önüne gelirdi.  Babası ile annesi sık sık bu servetin tek varisinin kendisi olduğunu vurgularlardı. Alp de çalışmada çok gözü olan bir çocuk değildi. Madem bütün servet onundu neden çalışacaktı ki. Ayakları kanepenin üzerine uzatır, sadece kendi rahatına bakardı.  Babası da ona işi öğretme gereği duymamıştı. Oğlunun bunları öğrenecek çok vakti olacağını düşünüyordu. Ama nereden bilecekti ki bu kadar erken vefat edeceğini. Hayatın karşımıza çıkardıkları her zam...