SEN NEYİ MERAK EDERSİN? - Bölüm 2
Zehra’nın zihnindeki konu ‘İNSAN’dı, her şekle ve duygu durumuna geçebilen canlı. Çok nazik, anlayışlı, adaletli de olabiliyor; bencil, zalim, adaletsiz de. “İnsanın öyküsü nasıl başlıyordu?” diye soru sordu kendine ve düşüncelere daldı.
İnsan kimdir?
İnsan ırkın ismi, topraktan gelen şekil almış ruhu olan... Aklını kullanan, düşünebilen, aynı zamanda da unutan bir canlı.
‘İnsan neyi unutur?’ diye düşündüğünde yaşadıkları ne olursa olsun unutur dedi. En mutlu olduğu günü unuttuğu gibi en mutsuz olduğu günü de unutabiliyor. İspatı da kendinde buldu. Bir yıl, bir ay, bir gün, bir saat içinde yaşadığı şeylerden hangisini tam olarak hatırlıyordu. Hangisiydi gerçekten en mutlu olduğu gün veya yaşadıklarından hangisi en güzeliydi diye sordu kendine. Sonra bunların geçici olduğunu söylemek kendisinin ve çevresindekilerin dilindeydi diye düşündü.
Ne varlık bir kapıda ne yokluk. Her şey gelir geçer. Acı olan da geçer güzel olan da.
‘O zaman insan unutan’ dedi. Varlığı, yokluğu, mutluluğu, mutsuzluğu…
Geçici hayatta teste tabi olduğunu unutur insan. Sonsuz bir zamana sahip olduğunu düşünür. ‘Kalıcı olma isteği insana sınavı da unutturuyor’ diye düşündü Zehra.
Kendine verilen imkânların onun sınavının bir parçasını oluşturduğunu unutur. Akıbetini belirleyeceğini düşünmez, aklına gelmez. Oysaki insan ihtiyaçları çok olan bir canlıdır. İhtiyaçların giderilmesi noktasında kendinden yanadır. Verilen, verilmeyen nimetleri, yapılan iyilikleri… Görmezden gelmesinin sebebi kendinden yana olmasıdır.
Birileri sevmek sevilmek isterken, birileri de kendine saygı duyulmasını ister. Birileri ne kendisine yapılan iyiliği unutur ne de kötülüğü, bazıları da hatırlamaz bile ne iyiliği ne kötülüğü.
Aslında insanlar birbirlerine muhtaç olacak şekilde yaratılmış. Birinin sevilme isteğini diğerinin sevmesi, birinin gücü, diğerinin korunma ihtiyacına göre tasarlanmış olması. Çünkü insana verilen özellikler ve imkanlar kendinden ziyade karşısındakinin ihtiyacını giderecek yönde tasarlanmıştır.
Ancak insanoğlu en çok istekleri giderilen taraf olmak ister. Alacağını alıp vermeye gelince vermek istemez, burada başlar o zaman bencilliği. Bencillik ise zamanla çığ gibi büyür de büyür.
Bu durum ‘İhtiyaçları giderilirken teşekkür etmediği için mi başlıyor acaba' diye sordu kendine Zehra. Küçücük çocukken teşekkür edebiliyorken ne oluyor da zamanla ihtiyaçlarının karşılanmasını da mecburiyet gören bir canlıya dönüşebiliyor. Hakkını alamadığını düşündüğünde de şikâyet ediyor. Payına razı olmadığında elindekilerin kıymetini de anlayamıyor…
- O halde görebilir mi? Savaş ortasında olmasına rağmen yaşama sevincini kaybetmemiş çocuğun gözündeki ışıltıyı?
- O halde duyabilir mi? Tüm imkansızlığına rağmen akşam evine bir ekmek parçasıyla dönen babanın ailesiyle birlikte yaptığı o şükür duasını…
- O halde hissedebilir mi? Gerçeği ve gerçeğin getirdiği huzuru…
- Kendisi şu an rahat olmasına rağmen rahatsız olanı görebiliyor mu?
- Kendisi sıcacık evindeyken, evsiz kalanların acılarını hissedebiliyor mu?
Çığ gibi büyüyen şikayetlerin altında yaşayan insan nasıl hayat sevincini koruyabilir? Nasıl teşekkür edebilir? Ve nasıl hatırlar unutmaması gerekenleri… Elbette hatırlayamaz…
Ve en büyük kötülüğü kendine yapmaya başlar…
Sonra zamanla kendisinin sahip olduğu imkânları yeterli görmeyip, yok saymaya kadar gider. Bu onu nankörlüğe sürükler, memnuniyetsiz olmasına sebep olur. Bu durumda da etrafındakilerle tartışmaya başlar. Artık tüm kaos içindedir…
Zihninde deli sorular vardı Zehra’nın…
İnsanoğlunun tartışmaya yakın olması acaba neden kaynaklanıyor? Böyle zamanlarda öğrenmeye de kapalı mı oluyor? Ya da kendinden başkasını düşünmeyip, başkasının derdiyle umursamıyor da denilebilir mi?
Peki insan, yeterince düşünmeden yapıp ettikleri ile geldiği olumsuz durumdan neler yaparak çıkabilir ya da toparlanabilirdi?
SEN NEYİ MERAK EDERSİN? - Bölüm 1
SEN NEYİ MERAK EDERSİN? - Bölüm 3
Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.
&
YAHYA HAMURCU
Şikayetin sebep oldukları… Yaşam sevincini alıp ümidini kesenlerden olmana dahi varıyor…
YanıtlaSilİnsanı özetlemişsiniz
YanıtlaSilGeçmişten bugüne insan nerede kendi kalesine gol atar? Ne güzel anlatmışsınız💐
İnsan unutan bir canlı… ne kadar güzel anlatılmış. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilTüm görenlerden, tüm duyanlardan, tüm hissedenlerden olalım inşALLAH. İnsan oğlu neymiş gösterelim birbirimizi tamamlayalım...🌹
YanıtlaSilKafamda deli sorular 😶🌫️
YanıtlaSilİnsan unutan bir canlı.
YanıtlaSilNe güzel anlatmışsınız,
Kaleminize sağlık 🌸
İnsan hep kendinden yana. Bir düşünse kendinin dışında olanları. Herşey çok başka olur o zaman.
YanıtlaSilYazıyı okurken sanki diyar diyar gezdim düşüncelerimde kaleminize sağlık
YanıtlaSilYüreğinize sağlık..☘️
YanıtlaSilGerçeğe sağır, kör olmayı nerede hak eder bir insan?
Hak sadece birilerine mi ait bir kavram? Yani sadece konu ben olunca mı hak konuşulmalı?
Oysa hak dediğimiz kavram yeryüzüne ait bir şey değil midir?
İNSAN, ne çok şey biliyordu ama unuttu...
YanıtlaSilHepimiz insanız! deyince eşitlendiğimiz bir alana geçiyoruz sanki...
Silİnsan yapımı ne de olsa! derken bu olması gereken bir şey zaten der gibi..
SilHer şey soru-cevapla başlıyor.. Bir kere samimi şekilde merak edip soru sormaya başladığında - kendine, bir bilene, hayata - birçok şey açılmaya başlıyor, birçok bilgi düşüyor insanın kucağına...kat kat katlanmış bir kumaşın dürgülerinin açılması gibi.. evrenin kendisi de bir dürgü gibi açıla açıla bu hale gelmemiş miydi?
YanıtlaSilDoğru soruları sorup doğru cevapları kabul edebilen olmak... İnşallah
SilYeni yazıyı beklemedeyim. Elinize sağlık 🌷
YanıtlaSilİnsan düşündükçe hatırlıyor.. düşündükçe hızını yavaşlatıp dengeye gelebiliyor... Düşünmeyi de mi unuttuk acaba?
YanıtlaSilİnsan olmak nasıl bir şey? Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilufak ufak başlayarak...
YanıtlaSilİnsan unutan bir canlı…
YanıtlaSil