Kayıtlar

zaman etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

DEĞİŞİM Mİ DÖNÜŞÜM MÜ?

Resim
İnsanların telaşlı telaşlı koşturduğu, arabaların vızır vızır geçtiği cadde ne kadar da kalabalıktı. Tıpkı şehrin diğer caddelerinde olduğu gibi. Yetişkinlerin yüzünde hep bir yerlere yetişme telaşı vardı. İnsan bazen "Çocuk olmak ne güzel, keşke hiç büyümeseydim!" diye düşünür. Çocukken oynadığı oyunlar gelir aklına ve yüzünde oluşan acı bir tebessümle iç geçirir. "Ahh! Nerede o eski günler?" İnsanın iç geçirmesine sebep olan şey neydi? Büyümesi mi yoksa bu değişim mi? İnsan büyürken değişiyor muydu yoksa dönüşüyor mu? Bunların arasındaki fark neydi? "Haydi çocuklar, akşam oldu neredesiniz?" diye bağıran annelerimizin sesi olmasa kararan havayı bile fark etmezdik. "Ahmet hadi saklambaç oynayalım çabuk gel." diye okuldan gelir gelmez birbirimizi organize eder toplanırdık. Kim ebe olacak diye hemen saymaya başlardık. "Portakalı soydum, başucuma koydum…" "Bir, iki, üç…  Önüm arkam sağım  solum  sobe." O günleri hatırladıkça ne k...

EKMEK KIRINTISI

Resim
Hastane koridoruna çıkmış, cama doğru yönelmişti. Pencere önüne gelen kuşlar, cam kenarına bırakılan ekmek kırıntılarını peşi sıra alıp gidiyorlardı. Çok da yaklaşıp ürkütmeden seyretmeye başladı Meltem. “Ne de güzel” dedi içinden. “Her biri birbirlerini itmeden hareket ediyor. Telaş yok, kaygı yok… Ah insan!” dedi… Rızkı vereni bilse insan, hiç bitecek endişesine girer mi?     Bir ah geçirdi içinden. “Küçücük kuş neler anlatıyor bize… Şu hastanede, tüm dünya işleri ne kadar da anlamsızlaştı.” Sağlık olmayınca tüm telaşlar anlamını yitirmişti. Günlerden hangi gündeydi? Hangi aydı mesela şu an bulundukları? Mevsim kışa dönmüştü belliydi ama hava güneş açtığında da sıcaklık hissedilir derecedeydi. “Ne telaşsız bir gün” diye düşündü. Belki de ona öyle gelmişti. Dışarda hızlıca akan zaman burada sanki yavaşlamıştı. Hızlıca çevirsem zamanı diye geçirdi içinden. Sonra bir gülümseme belirdi yüzünde. Daha geçen ay, tam tersini söylüyordu sevdiği arkadaşlarıyla beraber vakit ...

YANLIŞ İLİKLENEN DÜĞME

Resim
Hayat…  İnsana verilen ve insanın da aslında en sevdiği… Kimi zaman yanlış iliklenen düğme gibi…   O sahne öyle bir sahne ki…  Her şey yolundayken ne kadar da yaşanılası, kelebekler misali,  “Yaşamak ne güzel şey” dediği… Hep böyle gitsin ister insan, hiç bozulmasın,  “Aman ağzımızın tadı kaçmasın”  “Dümenimiz kırılmasın…”  Halbuki ne kıymetli rol ve sahne verildi insana…  Peki insan o kıymetli sahnenin değerini nasıl anlar?   Hiç kazanılmamış bir mücadelenin tadını nerden bilebilir?  Elbette bilemez, bilmesi için sorular gönderilir.  Sorular sorun olmaya başlayınca yanlış iliklenir düğmeler…  Her soru problemdir aslında ve her problem de gizlenen bir şifadır. Ama düğmeler yanlış iliklenince görebilmek mümkün mü? Ya duyabilmek? Ya sezebilmek?  Her problem şifası ile gelir…  Tıpkı kıştan sonra yazın gelmesi gibi…  Tıpkı karanlık bir tünelden aydınlığa çıkmak gibi…  Ve hatta hastalıktan sonra tekrar ...

MEĞER YOKLUK VARLIĞIMMIŞ!

Resim
“Kereem…” “Kereeeeem!”   “Kerem oğlum burada değil misin? Uyur gezer mi oldun? Neden beni duymuyorsun?  Elindekileri yere atma dememiş miydim sana!?”  Gün içinde en az 7-8 kere aynı sahne yaşanıyordu Yasemin ve oğlu Kerem için. Evde, okul yolunda, çarşıda ya da misafirlikte… Yer, zaman ve çevredeki insanların kim olduğu fark etmiyordu onlar için. Durum artık çığırından çıkmaya başlamıştı. Neden sürekli aynı olayı yaşıyorlardı ki? Klasik bir Pazar sabahında kahvaltı yaptıktan sonra annesi;  “-Bir uzman görüşü mü alsan Yasemin? ben sana iyi bir doktordan randevu alayım. Ne dersin?” dedi.  Çocuğunun “hasta” olma ihtimali korkutmuştu Yasemin’i; ki öyleyse bile bu daha önce hiç duymadığı bir hastalıktı.  Çocuğunun basit iletişim kurma becerilerini biri çekip almış gibiydi. “4 yaşında daha sosyal, daha pozitif ve iletişime açıktı bu çocuk, neden tersine döndü her şey” diye dertleniyordu. Yaşama sevinci gitti, depresyona girdi de diyemiyordu Kerem için çünkü çocuk...

DENEYİMSEL TASARIM ÖĞRETİSİ

Resim
İnsan merak eder, Mutluluğu, Mutlu insanları, İnsanların nasıl mutlu olduklarını. İnsan merak eder, Başarıyı, Başarılı insanları,  İnsanların nasıl başarılı olduklarını, Ve başarıyı nasıl devam ettirdiklerini. Merak etse de insan, mutluluğu ve başarıyı, Ulaşılmaz zanneder, bazen keser ümidini. Mutluluk bana haram der, Bilmez ki helali haram ettiğini. Kendisidir kendisine engel, Kendisidir ayağına çelme takan. Mutluluk da başarı da sonuçtur aslında Yapıp ettikleri de sebeptir bunlara. Yaparsam ne olur yapmazsam ne olur? bilmeden, Yaşar hayatı ve geçip gider… Deneyimleri transfer etmeden. Keşke ateşe değdiğinde yakacağını bilmek gibi, Hayatın da kuralları olsa. İlişki kurmadan önce mesela, Bir işe başlamadan, evlenmeden, anne baba olmadan, Bir adım atmadan henüz, Uyarsa insanı, sonuçlar hakkında. İnsan ister, Anlık değil de gerçekten mutlu olmayı… Kısa süreli olmayıp, uzun vadede başarılı olmayı… Problemlerini çözebilen olmayı... Peki nedir tüm bunların gerçeği?  Çifter, çifter ...

SEN NEYİ MERAK EDERSİN? - Bölüm 2

Resim
Zehra’nın zihnindeki konu ‘İNSAN’dı, her şekle ve duygu durumuna geçebilen canlı. Çok nazik, anlayışlı, adaletli de olabiliyor; bencil, zalim, adaletsiz de.  “İnsanın öyküsü nasıl başlıyordu?” diye soru sordu kendine ve düşüncelere daldı. İnsan kimdir?  İnsan ırkın ismi, topraktan gelen şekil almış ruhu olan... Aklını kullanan, düşünebilen, aynı zamanda da unutan bir canlı. ‘İnsan neyi unutur?’ diye düşündüğünde yaşadıkları ne olursa olsun unutur dedi. En mutlu olduğu günü unuttuğu gibi en mutsuz olduğu günü de unutabiliyor. İspatı da kendinde buldu. Bir yıl, bir ay, bir gün, bir saat içinde yaşadığı şeylerden hangisini tam olarak hatırlıyordu. Hangisiydi gerçekten en mutlu olduğu gün veya yaşadıklarından hangisi en güzeliydi diye sordu kendine. Sonra bunların geçici olduğunu söylemek kendisinin ve çevresindekilerin dilindeydi diye düşündü. Ne varlık bir kapıda ne yokluk. Her şey gelir geçer. Acı olan da geçer güzel olan da. ‘O zaman insan unutan’ dedi.  Varlığı, yokluğu,...

DENEME VE YANILMA

Resim
Sabahın ilk ışıklarıyla gözünü yeni bir güne açtı. Gece pencereyi açık bıraktığından odaya giren rüzgarla her yerinin tutulduğunu fark etti. Dün yaşadığı yorgunluk hala üzerindeydi ama gece yağan yağmurun oluşturduğu toprak kokusu yorgunluğunu unutturdu sanki.  Odasına sinen bu otla karışık toprak kokusunu gözlerini kapatıp iyice içine çekti. Sonra düşündü, açık unutulan pencerenin nelere yol açtığını. Biraz halsizlik, biraz huzur, biraz şükür, biraz pişmanlık…  Yatağından doğrulup pencereye doğru gitti ve kapadı. “Bugün Pazar, güzel bir kahvaltıyla toparlanırım. İyi ki arkadaşlarımın kahvaltı teklifini reddetmedim. Hem uzun zamandır onlarla dışarıda vakit geçirmiyorduk, iyi de olur.” diye düşündü Özge.  Evden hazırlanıp çıkarken gökyüzüne baktı mis havayı tekrar içine çekti. Bu güzel havanın keyfini yürüyerek çıkarmak istedi. Arkadaşlarıyla sözleştikleri yere geldiğinde onları, kahve eşliğinde sohbete başlamış olarak gördü. Uzun zamandır birbirlerini görmedikleri için ko...

NEDEN GERGİNİM?

Resim
Neslihan o gün şiddetli bir baş ağrısıyla uyanmıştı sadece başı değil omuzları, boynu, sırtı da ağrıyordu. “Geldiğim son nokta, bundan kötüsü olamaz herhalde” diye düşündü. Zaten uzun zamandır gergin ve stresliydi. Yapılması gerekenler omuzlarına yük olmuştu. Üstelik yapması gereken işlerin çoğu için de son gün yaklaşmıştı artık daha fazla bekletme imkânı da yoktu. Neslihan derin bir ‘offff’ çekti… O sırada telefon çaldı, arayan annesiydi. Neslihan telefonu açmak istemedi, iyi de şu anda meşgule atsa bile annesini geri aramayı ne kadar bekletebilirdi ki? -Aloo, kızım nasılsın? Dün sesin pek iyi gelmeyince merak ettim, aklım sende kaldı. - İyi değilim anne! Bir türlü başlayamadığım ve gün geçtikçe çoğalan işler hem başıma bela oldu hem de kendimi sıkmaktan başım ağrıyor. Son günleri de geldi çattı şimdi ben bu kadar şeyi nasıl yetiştireceğim, of! İçim daralıyor, nefes alamıyorum! Emine Hanım telefonun diğer ucunda gülümsüyordu, Neslihan’ın çocukluğundan beri hiç değişmeyen problemine al...

NASIL İYİ OLURUM?

Resim
         Her insan iyi olmak ister. İyi bir eş, iyi bir arkadaş, iyi bir patron, iyi bir yönetici, iyi bir anne, iyi bir baba… İnsan iyi olmak isterken iyilerle bir arada olmak da ister. Aysel Abla sağ olsun ne zaman danışsam bana hep en doğru olanı söyler. Neye ihtiyacım varsa gidermeye çalışır ama biraz kırar döker. Lafını ölçmeden, tartmadan, dan diye söyler. Ne olurdu aktaracağı kıymetli deneyimlerini birde güzellikle söyleyebilseydi daha güzel olmaz mıydı? “İyi hoş ama bir dayak yemediğim kaldı, bir daha da sormayacağım” diye hayıflanırken buluyorum kendimi diye geçirdi içinden. İnsan sadece fayda gördüğünü istemez, fayda gördüğünden az keyif de almak ister. Portakal suyu misali C vitamini var ama tadı da güzel olunca herkesin tercihi olur.  Pazarda karpuz alırken en iyi karpuzu satan pazarcı gibi ama yüzü gülmüyor, konuşmuyor, insanın yüzüne dahi bakmıyor. Ürünleri iyi diye karpuzu alır ama ‘bir de gülümsese ya da soruma cevap verse’ diye düşünür insa...

NE OLACAK Kİ?

Resim
Aysun “Bugün de bitti ” diye geçirdi içinden. O sırada metrodan inmiş dışarı çıkmak üzere yürüyordu. Yürürken zihnini kurcalayan o soruyu düşünüyordu. Bir yandan da yolda gördüğü her şeyde çiçekçide, otobüste, tabelada sorunun cevabına yardımcı olacak işaretler arıyordu.  Bir eli sürekli cebindeki telefonunu yokluyordu. Bu duygu onu hem rahatsız ediyor hem de mutluluk veriyordu. Ya da ona öyle geliyordu. Genç kızın elindeki telefon titredi ve daha ekrana bakana kadar aklından milyon tane düşünce geçti ve ekrandaki yazıyı görünce gözleri dolmaya başladı. Oysa daha bir ay önce böyle değildi. Aysun, hayatı için elinden geldiğince çabalayan, koyduğu hedefler için pes etmeden çalışan bir kızdı. Neşeli bir arkadaş ve okul ortamı vardı. Ancak hayatını kısa sürede değiştirecek bir şey yaşamıştı. Bir gün sosyal medyadan arkadaş edindi kendine. Hesap isimleri takma isim olduğu için kiminle konuştuğunu bir süre öğrenemedi. Aradan zaman geçmişti artık neredeyse günün her anını yeni tanıştığı k...