Kayıtlar

insan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

YANLIŞ İLİKLENEN DÜĞME

Resim
Hayat…  İnsana verilen ve insanın da aslında en sevdiği… Kimi zaman yanlış iliklenen düğme gibi…   O sahne öyle bir sahne ki…  Her şey yolundayken ne kadar da yaşanılası, kelebekler misali,  “Yaşamak ne güzel şey” dediği… Hep böyle gitsin ister insan, hiç bozulmasın,  “Aman ağzımızın tadı kaçmasın”  “Dümenimiz kırılmasın…”  Halbuki ne kıymetli rol ve sahne verildi insana…  Peki insan o kıymetli sahnenin değerini nasıl anlar?   Hiç kazanılmamış bir mücadelenin tadını nerden bilebilir?  Elbette bilemez, bilmesi için sorular gönderilir.  Sorular sorun olmaya başlayınca yanlış iliklenir düğmeler…  Her soru problemdir aslında ve her problem de gizlenen bir şifadır. Ama düğmeler yanlış iliklenince görebilmek mümkün mü? Ya duyabilmek? Ya sezebilmek?  Her problem şifası ile gelir…  Tıpkı kıştan sonra yazın gelmesi gibi…  Tıpkı karanlık bir tünelden aydınlığa çıkmak gibi…  Ve hatta hastalıktan sonra tekrar ...

IHLAMUR AĞACI

Resim
Ayşe o gün sıcaktan çok bunalmıştı. Aklına ıhlamur ağacının olduğu o tepe gelmişti. Sadece sıcaktan bunaldığı zamanlarda değil, canını sıkkın olduğunda da oraya giderdi. O tepe, Ihlamur ağacı ona annesi ve nasihatlerini hatırlatırdı.  Gideceği yer için hazırlık yapıyordu. Termosuna çayını doldurdu. Annesinin tarifi, mis gibi tarçın kokan elmalı kurabiyesinden bir kutuya koydu. Hazırladıklarını minik bir piknik sepetinin içine yerleştirdi.    Radyosu da olmazsa olmazıydı, ona da sepette bir yer ayarladı. Evleri yol kenarındaydı, ıhlamur ağacına ulaşabilmek için tepeye doğru yürümesi gerekiyordu.  Aşağıdan yukarıya doğru baktığında koca ıhlamur ağacının, rüzgârın etkisiyle dans eden yapraklarını gördü. Yaklaştıkça kokusu da buram buram burnuna gelmeye başlamıştı. Bu koku Ayşe'nin çocukluğunun kokusuydu. Çocukluğu bu ağacın altında oyunlar oynayarak geçmişti.   Ağacın yanına vardığında; küçük ahşap bir masa, bir ağacın dallarına asılı bir salıncak onu karşılıy...

SEN NEYİ MERAK EDERSİN? - Bölüm 2

Resim
Zehra’nın zihnindeki konu ‘İNSAN’dı, her şekle ve duygu durumuna geçebilen canlı. Çok nazik, anlayışlı, adaletli de olabiliyor; bencil, zalim, adaletsiz de.  “İnsanın öyküsü nasıl başlıyordu?” diye soru sordu kendine ve düşüncelere daldı. İnsan kimdir?  İnsan ırkın ismi, topraktan gelen şekil almış ruhu olan... Aklını kullanan, düşünebilen, aynı zamanda da unutan bir canlı. ‘İnsan neyi unutur?’ diye düşündüğünde yaşadıkları ne olursa olsun unutur dedi. En mutlu olduğu günü unuttuğu gibi en mutsuz olduğu günü de unutabiliyor. İspatı da kendinde buldu. Bir yıl, bir ay, bir gün, bir saat içinde yaşadığı şeylerden hangisini tam olarak hatırlıyordu. Hangisiydi gerçekten en mutlu olduğu gün veya yaşadıklarından hangisi en güzeliydi diye sordu kendine. Sonra bunların geçici olduğunu söylemek kendisinin ve çevresindekilerin dilindeydi diye düşündü. Ne varlık bir kapıda ne yokluk. Her şey gelir geçer. Acı olan da geçer güzel olan da. ‘O zaman insan unutan’ dedi.  Varlığı, yokluğu,...

KENDİME OLAN HİSLERİM

Resim
  Bir kabuk vardır insanın üzerinde,   Kendince bir sığınağı, gerçekte ise ağırlığı...  Üzerinden kalksa, sanki rahatlayacak,  Kendi gerçekliğe kavuşacak.  Her insanın kurtulma istediği,  Ya da kaçıp sığınak zannettiği, Bir kabuğu vardır hayatında.   O kabuk öyle bir şey ki,  Hem vazgeçmek istemediği,  Hem de vazgeçemediği için istediği,  Ama vazgeçtiğinde gerçekteki kendini,  Faydayı görüp özgürlüğünü bulduğu, O kabukla birlikte direncini kırdığı. Kırması çok zor ama kolaylığı verilmiş,  Ki o zorlanması oraya varana kadar, Vardığında ise gerisi ferahlık. Neye sığındığında güvende hisseder ki insan?  Güvende hissettiği şey, gerçekten güvenli midir?  Ona iyi gelen ya da iyi hissettiren, Gerçekte iyi midir? İyi, ne demekti? İyiyim, ne zaman denirdi?  “İyiyim” dediğinde gerçekten iyi miydi?  Ah ben, ah kendim...  Ne yapacağım seninle?  Onu yapmak mı zor, yapmamak mı?  Soru, karışık ve zor....

HAYIR(!) DA HAYIR VAR

Resim
İnsanoğlu hayatın içinde zaman zaman hayırlar duyar….   -Dur düşeceksin! Dokunma ona hayır! -Hayır üzgünüm, şimdi onu alamayız… -Hayır şu an yeni bir elemana ihtiyacımız yok… Biz sizi ararız… Ve daha nice hayırlar….   İnsan hep olumlu sonuçla karşılaşmak ister… Halbuki her sonucun başında sebepler vardır. Her sebebin de kendine göre hayırları vardır. Ah, keşke insan bilse hayırların içinde gizlenen o müjdeyi… Zahmetin içindeki rahmeti bilse yine üzülür müydü karşılaştığı hayırlara? Ah, keşke insan bilse kendisi için gizlenen o müjdeyi…     Başta acı gelir insana hayırları duymak; Bir bebeğin uyumak istememesine rağmen annesinin onu uyutması, Bir çocuğun hasta olduğu için o gün dışarı çıkarılmasına izin verilmemesi… İnsan hayatı boyunca ne kadar da çok hayır(!)lar duyuyor...   Peki her insan hayır(!)lara aynı tepkiyi mi verir?   Kimi var hayırları duymaya dayanamadığı için başlar şikayet etmeye; “ Hep benim başıma geliyor…” “ Şansım olsaydı anam beni kız doğ...

HAREKET BEREKETMİŞ

Resim
İnsan ki, Yapıp ettikleriyle nasıl bir canlıymış böyle! Seçimleriyle yücelip, Yine seçimleri ile düşebiliyormuş meğerse. Gelecek için atılan bir tohummuş öyleyse, Hayırdaki tek bir kararı bile. Kendisine atılan pasları gole çeviren de, Yine kendisiymiş meğerse. İnsan ki, Bir sakınma makinesi aslında, isterse. Yaptıklarının yanına sakındıklarını eklediğinde, Golleri taşıyacakmış onu bir üst lige. Verilenlerle birlikte, Verilmeyenlere de şükrettiğinde, Anlayacakmış teslimiyetle, Verilenler neymiş meğerse.   İnsan ki, Umudunu kaybetmediğinde,  Düşmeyi de kalkmayı da bildiğinde, Varacağı yerle birlikte Gideceği yolu da sevdiğinde, Hatırlayacak o zaman, Gelme sebebini düşünürse… İnsan ki, Kendisine verilen potansiyeli bir bilebilse, Dönüşebileceği kişiyle arasındaki engelleri bir aşabilse, O başarının, mutluluğun tadını bir alabilse, Erecekmiş varacağı yere, Hem de daha bitmeden süre. Yeter ki inan, Çünkü öyle varacak kabule. Ve yine dönecek her şey başladığı yere, O da hayırdaki h...

GÜNEŞ MİYDİ KARANLIĞI AYDINLATAN

Resim
Derin bir nefes aldı... İçindeki boğulma hissini çektiği nefesle rahatlatmaya çalıştı, olmadı. Doğruldu biraz hava alabilmek için sahile doğru yürüdü. Bir banka oturdu. Güneş parlıyordu ama onun hayatı kuyu kadar karanlıktı sanki… Geldiği duruma anlam veremiyordu. Nasıl buraya gelmişti her şey? Nasıl bu kadar sarpa sarmıştı? Dengeyi kuramıyordu artık. Tüm hayatı bu durumdan etkileniyordu. Ne hayallerle gelmişlerdi buraya. Canı acıyordu. Bu kadar şey yapmasına rağmen ne bir çözüm bulabiliyordu ne de bir huzur. Elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmıştı evde huzur bozulmasın diye. Durumları olmadığı için o yıl okulu kazanmasına rağmen bir yıl daha hazırlanayım bahanesi ile okula gitmemişti. O süre zarfında da hem çalışır eve destek olurum hem de para biriktiririm diyordu. Öyle de yaptı hemen bir işe girdi, çalışmaya başladı. Gününün büyük çoğunluğu işte geçtiği için planladığı gibi kalan vaktinde pek ders çalışamıyordu. Aynı zamanda evde ço...

MUTLULUK NEYDİ... MUTLULUK EMEKTİ...

Resim
  Ilık bir yaz sabahı güneş, tüm ihtişamıyla denizin üzerinde pırıl pırıl parlıyordu. Deniz de yaz mevsiminin hareketliliğine dans ederek eşlik ediyordu sanki. Eda, etrafa neşe saçan güneşi fark edince daha fazla evde kalmak istemedi ve kendini sahilde buldu. Biraz yürüyüş yaptıktan sonra bir banka oturdu, kitabını açtı. Kitaptaki başlık dikkatini çekmişti… Açlık insanı kibarlaştırır, nezaket katar… Açlık duygusu insana doğuştan verilmiştir… İnsana dair şeyler öğrenmeyi severdi. Bu kitapta insanı anlatıyordu ama niye açlıkla başlamıştı. Bu bir diyet kitabı değil ne alaka diye düşündü… O sırada kafasını kaldırdı, etrafı izlemeye başladı.”   O gün sanki tüm sesler birbirine karışmıştı. Bir tarafta denizde oynayan çocukların kahkahaları, bir tarafta yetişkinlerin sohbet sesleri, diğer tarafta palmiye ağaçlarının rüzgârda çıkardıkları hışırtı sesleri... Bir tarafta elinde üç tane oyuncak arabayla: “oyuncağım yok, sıkılıyorum...

BİZİ NEDEN SEVMİYORLAR

Resim
Aysel tatlı uykusundan uyandı. Kulaklarına “bız, bızz” sesler geliyordu kolları kaşınıyordu. Sabaha kadar uyuyamamıştı. İnsanların çoğu gibi Aysel de “bızz” sesine sinir olmuştu… “Seni sevmiyorum sivrisinek kardeş!” “E haklı değil miyim? Isırdın, kanımı emdin, kulağımın yanında sabaha kadar vızladın, uyutmadın, kaşınıp durdum… Bunlar pek de sevilesi şeyler değil derim ben sen ne dersin? Ah ah aynı seni sevmedikleri gibi beni de sevmiyorlar. Peki ben, ben neden sevilmiyorum? Niye beni sevmediler beni, beni, Aysel’ini… Bana neler diyorlar bir bilsen. Çok konuşuyormuşum, insanların konuşmalarına müsaade etmiyormuşum. Çok gıcık bir insanmışım. O kadar üzülüyorum ki. Ben de herkes gibi sohbet etmeye çalışıyorum aslında. Yok neymiş ‘vir vir vir’ yapıyormuşum. Tek yaptığım şey konuşmakmış. ‘Başka yaptığın bir şey yok mu senin?’ diyorlar.     Senin hiç faydan var mı acaba? Senin de tek yaptığın ısırmak, kaşındırmak insanı! Dur bakalım bunu araştıracağım. Seni sevmek için bir sebep ...