Kayıtlar

BAĞLILIK MI BAĞIMLILIK MI?

Resim
Aykut, mahallede herkesin sevdiği, başı sıkıştığında yanına koştuğu, komşu teyzelerin yardımcısı, çocukların ağabeyiydi. Aykut, kırk yaşlarına gelmiş ama hiç evlenmemişti. Bu yüzden komşu teyzeler ona hayırlı kısmet bulmayı görev edinmişlerdi.  Her gördükleri bekar kızı Aykut’a anlatıp onu ikna etmeye çalışıyorlardı. Aykut ise hiçbirini kabul etmiyordu. Aslında onun gönlünde hala üniversite zamanından bu yana unutamadığı Füsun vardı. Neden hala onu unutamamıştı? Füsun’a bağlı mıydı? Bağımlı mıydı? durup düşündü. İlişkilerinin başında ikisi de çok mutluydu. Aykut, Füsun için her şeyi yapmaya hazırdı. Öyle çok emek verdi ki sevdiği kız için, gözlerinin içine bakıp ne istiyorsa itiraz etmeden kabul ediyordu. Onu düşünmeden edemiyordu. Nereye baksa onu görür olmuştu adeta. Füsun da onu seviyordu aslında. Ta ki zaman geçip Aykut için dünya, Füsun’dan ibaret oluncaya kadar… Füsun’u memnun etmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın memnun edemiyordu. Karşılıksız bir sevgi olmuştu sanki. ...

GÖZ BEBEĞİMİZ

Resim
Daha doğmadan “ne yakışır torunuma” diye hediyeler almaya başlamışlardı. Ne de olsa iki ailenin de ilk torunu ilk göz ağrısı olacaktı. Oldukça heyecanlıydılar, uzun yıllar beklemişler ve nihayet torun sahibi olmuşlardı. Torun gelince nasıl da canlılık gelmişti bedenlerine.  Ayşe’nin anne olma isteği, üzün süren hastane süreçleri sonunda Ali bebek dünyaya gözlerini açmıştı. Tabi onu dört gözle bekleyen diğer aile büyükleri Ali bebekle vakit geçirmek, onun bakımında rol almak için planlar yapıp durdular. Babaannesi uzak olduğundan hafta sonları Ali ile vakit geçirmek istiyordu. Anneannesinin evi yakın olduğu için o da hafta içini seçmişti. Ali bebeğin banyosu, giyimi, uykusu derken üç hanım döne döne, elden ele paşalar gibi bakıyorlardı. Daha gık demeden yanı başında gözlerinin içine bakan bir sürü göz vardı. Ali’nin ilk yaş günü büyük bir kutlamaya dönüşmüştü. Katlı pastasını babaannesi, mekânı organize eden anneannesi, hazırlıklar ve davetlileri ayarlayan annesi olmuştu. Öyle bir t...

İYİ Kİ VARSIN NARİN ÖĞRETMEN

Resim
  Narin uzun boylu, sarışın, mavi gözlü manken gibi bir kızdı. Herkesin güzellik anlayışı farklıdır derler ama Narin’i görenler dönüp bir daha bakıyorlardı. Öyle ki lise mezuniyet fotoğrafını fotoğrafçı ona sormadan dükkâna asmıştı. Narin ise güzelliği ile ön planda olmayı tercih etmiyordu. Varlıklı bir ailenin kızıydı. İstanbul'un en gözde semtlerinden birinde yaşıyordu. Böyle olmasına rağmen Narin'i hep farklı yerlerde görürdü arkadaşları. Buna bir anlam veremezlerdi. “Kızım sen ne böyle saçma işlerle uğraşıyorsun? Paran da var gününü gün etsene” derlerdi. Bir gün Ramazan kolisi dağıtırken, diğer gün Ayşe Teyze’sinin kapısını çalarken, sokaktaki salya sümük ağlayan bir çocuğu yerden kaldırırken hallerine şahit olurlardı. Varlıklı olmasına rağmen mütevazi bir yaşamı vardı. Gittiği yere uyumlanır, oraya uygun kıyafet seçimi yapar, ikram edilen bir şey olursa da tadına bakar ve nezaketle teşekkür ederdi. Onun çocukluğundan beri bir hayali öğretmen olmaktı. Hayalini de bırakmadı ...

İKİ KANATLI KUŞ

Resim
Sema sabah erkenden uyanıp mutfağa girdi. Misafirler gelecekti, hemen hazırlıklara başladı. Mutfakta hazırlık yaparken güneşin pırıltısı, gelen kuş seslerini de duyunca dayanamadı balkona çıktı mis gibi havayı içine çekti. Bugün dünden daha güneşli diye düşündü. Hazırlıklar neredeyse tamamdı, poğaçalar fırından çıkmak üzereydi sarmalar tabakta yerini almış, salatanın sosu kalmıştı. Poğaçalar çıksın peşine böreği sürecekti fırına. Bu fırın biraz yavaş pişiriyor, önceki olsaydı tamamdı şimdi hepsi. Sema bir taraftan hazırlık yaparken bir taraftan da hep bir şeyleri kıyas yaptığını fark etti. İnsan zihni hep mi kıyas yapar diye düşündü. Günün güneşini o haftaya göre kıyaslıyoruz, kullandığımız eşyaları kıyaslıyoruz, çocuklarımızı hatta eşlerimizi kıyaslıyoruz. Bir söz söylenir “yeni gelen eskisini aratmasın” diye yine bir kıyas yapılmış. Kıyasla çalışan bir mekanizmamız var. Peki, kıyasımız nasıl olmalı? Diye sordu kendine “Komşunun çocuğu ne kadar da uslu…” “Bak ablanı örnek al, nasıl da...

ÇOCUKLAR DA FARKLIDIR

Resim
  Yeşim, ailesiyle doğum günü daveti için yola çıkmıştı. Güneş parıltısıyla etrafı kaplamıştı ve gökyüzü maviliği ile içine neşe veriyordu. Kızının okuldan arkadaşının doğum günüydü. Mekana gelmişlerdi. Yeşim arabadan derin bir nefes alarak indi. Küçük kızının kemerini açar açmaz fırlayacağını biliyordu ve öyle de oldu. Eşine seslendi,  “Ben topuklularla koşamam, acele et de Mina’ya sen göz kulak ol Şükrücüğüm.” Mina öyle hızlı hareket ediyordu ki annesiyle babası gözleriyle bile ona yetişmekte zorlanıyorlardı. Hep birlikte hızlı adımlarla davet edildikleri kafeye girdiler. Mekanda iki büyük tahta masayı birleştirmişler, bir tarafı yetişkinler bir tarafı da çocuklar için ayırmışlardı. Yeşim, yetişkinlerle çocuk masasının kesiştiği sandalyeye oturdu. Bir yandan çocukları izliyor, bir yandan da yetişkinlerin sohbetlerini dinliyordu. Tabi gündem çocuklardı.  Onları izlerken şunu fark etti, çocuklardan bazıları kızı Mina gibi çok hareketli, kimi çocuk sürekli sağına soluna la...

NEYDİK NE OLDUK?

Resim
İnsanların telaşlı telaşlı koşturduğu, arabaların vızır vızır geçtiği cadde ne kadar da kalabalıktı. Tıpkı şehrin diğer caddelerinde olduğu gibi. Yetişkinlerin yüzünde hep bir yerlere yetişme telaşı vardı. İnsan bazen ‘Çocuk olmak ne güzel, keşke hiç büyümeseydim!’ diyor. Çocukken oynadığı oyunlar geliyor aklına ve yüzünde oluşan buruk bir tebessümle iç geçiriyor. ‘Ahh! nerede o eski günler?’ İnsanın iç geçirmesine sebep olan şey neydi? Büyümesi mi yoksa bu değişim mi? İnsan büyürken değişiyor muydu? Okuldan gelir gelmez oyuna koşardık… Kim ebe olacak diye hemen saymaya başlardık. “Portakalı soydum, başucuma koydum…” “Bir, iki, üç…  Önüm arkam sağım solum sobe. “ O günleri hatırladıkça ne kadar masum ne kadar güzel yaşamışız. Büyümek için sabırsızlandığımız o zamanlarda, yaşadığımız çocukluk günlerimizi arayacağımız aklımıza gelmezdi. Sokaktan içeri girmeyen bizlerden, evlerden sokağa inmeyen çocuklara nasıl geldik?  Neydi bu değişimin sebebi?  Çocuklar sokak oyunlarını b...

SIRT ÇANTASI

Resim
  Esra sırt çantasını ne hevesli hazırladı. O gün Üniversite de ilk günüydü. İlk denemesinde puanı yeterli gelmemiş ve bir yıl daha sınava hazırlanma kararı almıştı. Sonraki yıl ise sınava girmiş, hedefine ulaşmıştı. Artık başarmanın mutluluğunu yaşıyordu.  İki yıl odasına kapanıp ihtiyaçları dışında onu oyalayacak birçok şeyden uzak durmaya çalışmıştı. Tabi bu başlarda da kolay olmamıştı. Gezi davetleri, alışveriş saatleri, sinema partileri bir müddet rafa kaldırılmıştı. Bu konularda teklifler gelse de hayır demek derslerine daha da odaklanmasına sebep olmuştu. Başlarda zorlansa da artık ders çalışmak ona keyif verir hale gelmişti. Ne de olsa bu durum bir süreliğine böyle olacaktı... Hayatta her şey geçici değil miydi zaten…  Bir bebek dünyaya gelmek için 9 ay annesinin karnında o küçücük alanda aldığı pozisyonuyla. Annesine verdiği yüküyle, bulantısıyla, hepsi geçiciydi… Doğmayan bebek, doğuramayan anne var mıydı?  Hastanede hasta yatağında ağrısıyla mücadele ederk...