Kayıtlar

mutluluk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İNSAN KENDİNDEN YANA

Resim
Nermin Hanım o gün yine kendi kendine bir yandan söyleniyor bir yandan dua ediyordu. Her anne gibi o da oğlunun mürüvvetini görmek istiyordu. İyi bir kızla evlensin, mutlu bir yuvası olsun derdindeydi. Birazcık da oğlunu bu yönde sıkıştırıyordu tabi; - Artık yaşın geldi de geçiyor oğlum ne zaman evleneceksin? Bak işin gücün de var.  - Of anne sen de taktın evliliğe, sana yük oluyorsam söyle başka eve çıkarım.  - O ne demek oğlum benim de yaşım geçiyor bak… torunlarımı görmeyeyim mi ben de? Tabi Nermin Hanım bu arada boş durur mu? Komşulara, bütün altın günlerine “oğluma hayırlı bir kısmet, helal süt emmiş bir kız arıyorum” diye haber salıyordu! Hele akrabalar, her biri ayrı çalışıyordu Ali'yi evlendirmek için. Aslında kuzenleri birkaç kez onu birileri ile tanıştırmıştı fakat Ali bir iki kez görüşüp sonra beğenmiyordu. Ali’nin hayalindeki kızı bulamıyorlardı. Sahi insan evlilikten aslında ne bekliyordu? Ya da bu bekleyiş sırasında insanın kafasında hep kendi beklentileri mi olu...

MUTLULUK AYAKKABI BAĞLAMAYI ÖĞRENMEK OLABİLİR Mİ?

Resim
Ela o gün kafede arkadaşıyla buluşacaktı. Boğazın kenarında şık bir kafe seçmişlerdi, salaş yerleri sevmiyordu. Buluşmaya erkenden gitmişti, arkadaşı ise biraz geç kalmıştı. Aksi gibi telefonunun da şarjı bitmek üzereydi. O sırada oyalanacak bir şey aradı ve bir kahve söyledi. Kahvesini yudumlarken deniz manzarasını seyrediyordu bir yandan. O sırada kulağı arka masada konuşanlara takıldı.    Konuşmalar dinledikçe dikkatini de çekmeye başlamıştı. Bir yandan da dinlediğini belli etmemeye çalışıyordu. Kulağına gelen seste birisi şöyle diyordu:  - Hz. İbrahim’in RABbini aradığı gibi mutluluğu arıyor insanlar. Mutluluk bir sürü arkadaşa sahip olmak mı? Değil. Öyle olsa bir süre sonra telefonuna bakmaya başlamazsın. Yayınladığı sosyal medya postuna ‘beğeni’ almak mı? Değil. Bir süre sonra hiçbir etkisi kalmıyor. Mutluluk uzun süreli olmalı. İsminin başına eklenen etiketler mi? Doktor, avukat vs. O da değil. Öyle olsa mutsuz doktor ya da avukat olmazdı.  Ela o sırada “ben ...

MUTLULUĞUN SIRRI EKSİKLİK Mİ?

Resim
Yoğun geçen bir haftayı daha geride bırakmıştı Ayşe. Yeni bir proje almıştı çalıştığı iş yeri. Bu proje yüzünden sabahlara kadar çalıştığı günler de olmuştu ve nihayet bitmişti. O hafta sonunu kendine ayırıp ne zamandır ertelediği işlerini yapacaktı. İlk olarak gardırobundan başladı. Düzen seven biriydi aslında ama o yoğunlukta dolabı da zihni gibi dağınık kalmıştı. Dolabı toplandıkça zihni de toparlanıyordu sanki… Evdeki işlerini bitirdikten sonra dolabının üst rafında sakladığı ahşap kutuyu aldı. Yatağının üzerine oturdu ve kapağını açtı. İçerisinde çocukluğundan kalan hatıraları vardı. İlk çizdiği resim, ilk oturdukları ev, ilk bisikletinin resmi, okul gösterisinde çekilen fotoğrafları… Ne kadar kıymetliydi Ayşe için. Üzerinden yıllar geçse de hala saklıyordu. O günleri özlediğinde kutuyu açıp bakarak hasret gideriyordu. O zamanlar sahip oldukları şeylerin sınırlı olduğunu ve buna rağmen ne kadar mutlu olduklarını tekrar görüyordu o kutunun içerisinde. Küçük bir kasabada, maddi imkâ...

DENEYİMSEL ÖĞRETİ

Resim
  İnsanın hikayesi yaratıldığı andan itibaren hiç değişmedi. Zaman içerisinde bazı şeyler yenilenip değişse de hayat yolculuğumuz hep aynı şekilde devam etti… Benzer istekler, problemler, sorunlar, şikayetler… Aslında bütün mücadele mutluluk ve başarı içindi... Kiminin uzun ömrü olur kiminin kısa ama bir şekilde mutlu ve başarılı olmak için yapar insan ne yaparsa… Peki neden çoğunluk kendini mutsuz ve başarısız hisseder o halde? Etrafındaki insanlarla, işiyle, gücüyle, sağlığıyla sorunlar yaşandığında insan kendine karşı dürüst ise ilk şu soruyu sorar “Bir yerlerde hata yapıyorum ama nerede?” Elbette hatasız insan olmaz ama hatalar sürekli tekrarlanıyorsa işte o konuda işe yarayan yöntemleri bilmiyoruz demektir. Günlük hayatın akışında, bir meslek başında ya da okullarda birçok doğru strateji öğrenebiliyor insan.  Mesela alet kullanmak, ölçüm yapmak, su, hava, ısı gibi tabiattaki verileri kullanmak ve bu alanlardaki yöntemler... Oysa hayatımızın en önemli kısmını oluşturan ili...

YENİDEN AYAĞA KALKMAK MÜMKÜN MÜ?

Resim
Her imkanını kaybeden...  Kaybettiklerini aramaya başlar...  O geçici mutluluğu ve geçici keyfi... Geçici keyiflerin ardında mutluluğa kapanmıştı kapılar...  İnsan hangi kapıyı çaldığını fark etmeden sonuna geldiğinin sandığı noktada...  Tam da gücü bitiyorken... Tam da "Bitti!" derken...  Yeniden ayağa kalkmak mümkün mü? Ya mümkünse... Seçenekleri ortadan kaldırdığında... İçindeki "SENİ” görebilmenin bir yolu var... Ama önce sen "İçindeki seni” azat etmeye HAZIR MISIN?   & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.  & " Her düşmüşün asıl sorusudur...  Peki nasıl değişirim, nasıl toparlanırım sorusu… Bugün; yapabileceğin kadar küçük iyi işleri küçümseyip ertelemeyerek… Bugün; yapamayacağın büyük işlerin hayalinde oyalanmayarak..." YAHYA HAMURCU &   KİM KİMDİR İLİŞKİLERDE USTALIK BAŞARI PSİ...

KENDİNE YOLCULUK

Resim
Elini çenesine koymuş, başını da hafifçe cama yaslamış dışarıyı izliyordu. Hava soğuktu ama gördüğü manzaralar içini ısıtıyordu. Uzun zamandır hayal ettiği şeyi yaşıyordu Zeynep. Tam da o sıra bembeyaz karla kaplı dağın etrafında dolanıyordu tren. Ne iyi etmişti de doğum gününde böyle bir hediye düşünmüştü annesi.  Doğuya giden bir tren yolculuğuna kim hayır diyebilirdi ki zaten. Bir de bunu onun adına birinin düşünmesi kadar güzel bir şey olmasa gerekti. Hayat yolculuğunda, insanın elde edeceği en büyük imkanlardan biriydi, iyi bir anne babaya sahip olmak... Düşündü Zeynep, şükretti… Dünyaya geldiği için… Annesi için… Bu yolculuk için... Hayat yolculuğunda sürekli desteklendiği için... Öylesine müteşekkirdi ki… Hissettiği mutluluğun bir tarifi yoktu... Bu tren gezisinde yolculuk yapan bir tek Zeynep değildi elbette. Hemen yan vagonda ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş Ayşen vardı. İki ay önce planlamıştı bu yolculuğu sevdiğiyle. Evlilik planları yaptığı zamanlarda nerden bileb...

SEN NE ZAMAN EVLENİYORSUN?

Resim
Aysun, apartmandan çıkarken Hayriye teyzenin kapısının önünden sessizce geçmeye çalıştı. Ona her yakalandığında yine evlilik muhabbetlerini açıp başlıyordu öğütlere ve sorulara… Aysun bir an kendi kendine düşündü; acaba evlenmeyen herkese soruyorlar mıydı bu soruları? Belli yaşa gelmiş, işini eline almış herkese sorulan meşhur sorulardı galiba bunlar. “İşin de var, e güzelsin de yaşın da gelmiş, ee neyi bekliyorsun?” Bir an durup “Ben de bilmiyorum.” diyesi geliyor insanın. Sorular biraz arttıkça ve zaman da akıp gittikçe artık “Ayy yeterr” diyerek içinden bağırası geliyordu Aysun’un. “Evlen de yuvanı kur artık, biz de mutluluğunu görelim, torun sevelim.” diye baskı yapan ailesi de cabası…  Aysun bazen “Tamam sırf siz istiyorsunuz diye evleneceğim.” diye geçiriyordu içinden. Peki insan; Evlenince mi mutlu olurdu sadece? Ya da mutlu olmak için mi evlenirdi? Her evlenen mutlu oluyor muydu?  Aysun, kafasında deli sorular ile düşünmeye devam etti... İnsanoğlu mutlu olmak istiyordu...

NE OLACAK Kİ?

Resim
Aysun “Bugün de bitti ” diye geçirdi içinden. O sırada metrodan inmiş dışarı çıkmak üzere yürüyordu. Yürürken zihnini kurcalayan o soruyu düşünüyordu. Bir yandan da yolda gördüğü her şeyde çiçekçide, otobüste, tabelada sorunun cevabına yardımcı olacak işaretler arıyordu.  Bir eli sürekli cebindeki telefonunu yokluyordu. Bu duygu onu hem rahatsız ediyor hem de mutluluk veriyordu. Ya da ona öyle geliyordu. Genç kızın elindeki telefon titredi ve daha ekrana bakana kadar aklından milyon tane düşünce geçti ve ekrandaki yazıyı görünce gözleri dolmaya başladı. Oysa daha bir ay önce böyle değildi. Aysun, hayatı için elinden geldiğince çabalayan, koyduğu hedefler için pes etmeden çalışan bir kızdı. Neşeli bir arkadaş ve okul ortamı vardı. Ancak hayatını kısa sürede değiştirecek bir şey yaşamıştı. Bir gün sosyal medyadan arkadaş edindi kendine. Hesap isimleri takma isim olduğu için kiminle konuştuğunu bir süre öğrenemedi. Aradan zaman geçmişti artık neredeyse günün her anını yeni tanıştığı k...

AŞKIM BAKSANA BANA

Resim
Masmavi gözleriyle yandan yandan bakıyordu, ayakta telefonda konuşan eşine. Baktığını da fark ettirmek istemiyordu bir yandan. Arkadaşının “Elifciğim!” demesiyle irkildi. Hissettiği duygulardan bir an çıktı ve “Efendim” dedi. Elif üniversitede okurken Serkan ile tanışmış ve okul bitmeden  evlenmişti. Üstelik ne zorluklarla evlenmişlerdi. Ailesi evlenmelerini istememişti. Elif’in okulu devam ediyordu, bunun mezuniyeti, iş bulması, çalışması daha önünde çözüm bekleyen bu kadar problem varken bu evlenme isteği de nereden çıkmıştı.  Serkan’ın da düzgün bir işi yoktu. Maddi olarak geçinmeleri zordu. Ama her şeye rağmen evlenmişlerdi. Üç tane de kızları olmuştu. Yaşı küçük olmasına rağmen aldığı sorumluluklar fazlaydı Elif’in. Ev, iş, çocuklar… kızlarıyla beraber büyümüştü. Öyle böyle derken 10 yıl geçti.  Eşini çok seviyordu, her konuda yanında olurdu ama her konuda... Onun umutsuz olduğu yerlerde Elif ona moral verir onunla ilgilenirdi. Arkadaşları bu ilginin kıvamını kaçırdı...

BENİMKİSİ BAŞKA

Resim
    Metroda herkesin kaşlarının çatık olduğunu fark edince “belli ki bir şeylerden endişe ediyorlar” diye düşündü Metin. Dünyanın tüm dertleri omuzlarında gibi görünüyorlardı. “Ben de herkes mutlu bir ben mutsuzum sanıyordum” dedi. Düşünürken birden kendi yansımasını gördü metro camında. Dümdüz memnuniyetsiz bir ifade. Diğer insanları da tek tek incelemeye başladı. Niye mutsuzduk böyle? Neydi hepimizin problem i? “Hadi ben işyerinde birikmiş işleri nasıl toparlayacağımı düşünüyorum, ya diğerleri. Onların en büyük problem i ne olabilir acaba?” diye düşündü.   Üçüncü sırada oturan kadın kocası ile yaşadığı problem lerden dertli olabilir mi? Yanındaki de belki çocuğunun yemek problem inden dolayı sorun yaşıyordur. Karşısında oturan adam çocuğu olsun istemiş ve belki üçüncü kez tedavi sonucu olumsuz sonuçlanmış olabilir mi? Ayakta duran uzun sarı saçlı kızın tüm düşüncesi, yaşıtları evlenirken ona sıranın ne zaman geleceği miydi? Bir süre metroda yolculuk eden insanlar hak...

İNSAN NASIL SINIR KOYAR?

Resim
Torunu Doğa uyurken Nalan Hanım’da geçmişe dalıp gitmişti. Birkaç yıla ne kadar da çok şey sığmıştı. Bu masum yüz doğalı bir yıl geçmişti bile. Eşinin kaybından sonra sanki her şey hızlanmıştı. Biricik kızı Duygu’nun evlenmesi ve yeni bir aileye girmenin yolculuğu ile ne kadar hareketlenmişti hayatı. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki keşke eşi de yanında olsaydı da kızının bu mutluluğunu görseydi. Saçlarını taramadan uyumayan o küçük kızı büyümüş müydü şimdi? Kabul edemediği şey anneannelik değil kızının büyümesiydi. Nalan Hanım her ne kadar karışmadığını iddia etse de Duygu’nun hayatındaki bir çok şeyde rol aldığının farkında bile değildi. Kontrol etme isteğine bir türlü engel olamıyordu. Sanki kızı bir şeyleri unutacak veya yanlış yapacakmış gibi geliyor, o yüzden hiç elini üzerinden çekmiyordu.  Gece yatacağı saati kızına göre ayarlıyor, hayatındaki planları kızının aile yaşantısına göre yapıyordu. Bu sırada Duygu anlamadığı bir kargaşa içindeydi; “Evlilik böyle bir şey sanır...