Kayıtlar

Mayıs, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İYİ Kİ VARSIN NARİN ÖĞRETMEN

Resim
  Narin uzun boylu, sarışın, mavi gözlü manken gibi bir kızdı. Herkesin güzellik anlayışı farklıdır derler ama Narin’i görenler dönüp bir daha bakıyorlardı. Öyle ki lise mezuniyet fotoğrafını fotoğrafçı ona sormadan dükkâna asmıştı. Narin ise güzelliği ile ön planda olmayı tercih etmiyordu. Varlıklı bir ailenin kızıydı. İstanbul'un en gözde semtlerinden birinde yaşıyordu. Böyle olmasına rağmen Narin'i hep farklı yerlerde görürdü arkadaşları. Buna bir anlam veremezlerdi. “Kızım sen ne böyle saçma işlerle uğraşıyorsun? Paran da var gününü gün etsene” derlerdi. Bir gün Ramazan kolisi dağıtırken, diğer gün Ayşe Teyze’sinin kapısını çalarken, sokaktaki salya sümük ağlayan bir çocuğu yerden kaldırırken hallerine şahit olurlardı. Varlıklı olmasına rağmen mütevazi bir yaşamı vardı. Gittiği yere uyumlanır, oraya uygun kıyafet seçimi yapar, ikram edilen bir şey olursa da tadına bakar ve nezaketle teşekkür ederdi. Onun çocukluğundan beri bir hayali öğretmen olmaktı. Hayalini de bırakmadı ...

İKİ KANATLI KUŞ

Resim
Sema sabah erkenden uyanıp mutfağa girdi. Misafirler gelecekti, hemen hazırlıklara başladı. Mutfakta hazırlık yaparken güneşin pırıltısı, gelen kuş seslerini de duyunca dayanamadı balkona çıktı mis gibi havayı içine çekti. Bugün dünden daha güneşli diye düşündü. Hazırlıklar neredeyse tamamdı, poğaçalar fırından çıkmak üzereydi sarmalar tabakta yerini almış, salatanın sosu kalmıştı. Poğaçalar çıksın peşine böreği sürecekti fırına. Bu fırın biraz yavaş pişiriyor, önceki olsaydı tamamdı şimdi hepsi. Sema bir taraftan hazırlık yaparken bir taraftan da hep bir şeyleri kıyas yaptığını fark etti. İnsan zihni hep mi kıyas yapar diye düşündü. Günün güneşini o haftaya göre kıyaslıyoruz, kullandığımız eşyaları kıyaslıyoruz, çocuklarımızı hatta eşlerimizi kıyaslıyoruz. Bir söz söylenir “yeni gelen eskisini aratmasın” diye yine bir kıyas yapılmış. Kıyasla çalışan bir mekanizmamız var. Peki, kıyasımız nasıl olmalı? Diye sordu kendine “Komşunun çocuğu ne kadar da uslu…” “Bak ablanı örnek al, nasıl da...

ÇOCUKLAR DA FARKLIDIR

Resim
  Yeşim, ailesiyle doğum günü daveti için yola çıkmıştı. Güneş parıltısıyla etrafı kaplamıştı ve gökyüzü maviliği ile içine neşe veriyordu. Kızının okuldan arkadaşının doğum günüydü. Mekana gelmişlerdi. Yeşim arabadan derin bir nefes alarak indi. Küçük kızının kemerini açar açmaz fırlayacağını biliyordu ve öyle de oldu. Eşine seslendi,  “Ben topuklularla koşamam, acele et de Mina’ya sen göz kulak ol Şükrücüğüm.” Mina öyle hızlı hareket ediyordu ki annesiyle babası gözleriyle bile ona yetişmekte zorlanıyorlardı. Hep birlikte hızlı adımlarla davet edildikleri kafeye girdiler. Mekanda iki büyük tahta masayı birleştirmişler, bir tarafı yetişkinler bir tarafı da çocuklar için ayırmışlardı. Yeşim, yetişkinlerle çocuk masasının kesiştiği sandalyeye oturdu. Bir yandan çocukları izliyor, bir yandan da yetişkinlerin sohbetlerini dinliyordu. Tabi gündem çocuklardı.  Onları izlerken şunu fark etti, çocuklardan bazıları kızı Mina gibi çok hareketli, kimi çocuk sürekli sağına soluna la...

NEYDİK NE OLDUK?

Resim
İnsanların telaşlı telaşlı koşturduğu, arabaların vızır vızır geçtiği cadde ne kadar da kalabalıktı. Tıpkı şehrin diğer caddelerinde olduğu gibi. Yetişkinlerin yüzünde hep bir yerlere yetişme telaşı vardı. İnsan bazen ‘Çocuk olmak ne güzel, keşke hiç büyümeseydim!’ diyor. Çocukken oynadığı oyunlar geliyor aklına ve yüzünde oluşan buruk bir tebessümle iç geçiriyor. ‘Ahh! nerede o eski günler?’ İnsanın iç geçirmesine sebep olan şey neydi? Büyümesi mi yoksa bu değişim mi? İnsan büyürken değişiyor muydu? Okuldan gelir gelmez oyuna koşardık… Kim ebe olacak diye hemen saymaya başlardık. “Portakalı soydum, başucuma koydum…” “Bir, iki, üç…  Önüm arkam sağım solum sobe. “ O günleri hatırladıkça ne kadar masum ne kadar güzel yaşamışız. Büyümek için sabırsızlandığımız o zamanlarda, yaşadığımız çocukluk günlerimizi arayacağımız aklımıza gelmezdi. Sokaktan içeri girmeyen bizlerden, evlerden sokağa inmeyen çocuklara nasıl geldik?  Neydi bu değişimin sebebi?  Çocuklar sokak oyunlarını b...

SIRT ÇANTASI

Resim
  Esra sırt çantasını ne hevesli hazırladı. O gün Üniversite de ilk günüydü. İlk denemesinde puanı yeterli gelmemiş ve bir yıl daha sınava hazırlanma kararı almıştı. Sonraki yıl ise sınava girmiş, hedefine ulaşmıştı. Artık başarmanın mutluluğunu yaşıyordu.  İki yıl odasına kapanıp ihtiyaçları dışında onu oyalayacak birçok şeyden uzak durmaya çalışmıştı. Tabi bu başlarda da kolay olmamıştı. Gezi davetleri, alışveriş saatleri, sinema partileri bir müddet rafa kaldırılmıştı. Bu konularda teklifler gelse de hayır demek derslerine daha da odaklanmasına sebep olmuştu. Başlarda zorlansa da artık ders çalışmak ona keyif verir hale gelmişti. Ne de olsa bu durum bir süreliğine böyle olacaktı... Hayatta her şey geçici değil miydi zaten…  Bir bebek dünyaya gelmek için 9 ay annesinin karnında o küçücük alanda aldığı pozisyonuyla. Annesine verdiği yüküyle, bulantısıyla, hepsi geçiciydi… Doğmayan bebek, doğuramayan anne var mıydı?  Hastanede hasta yatağında ağrısıyla mücadele ederk...

SENİN MESELEN NE?

Resim
Leyla günlerdir yaşanan olaylara anlam veremiyordu. Aklı almıyor, canı fena sıkılıyordu. Görüştüğü kişilerle veya gittiği yerde konuyu bir şekilde mesele yaptığı şeye bağlıyordu. Konuştuğu kişiler ya çok ilgisiz ya da hayatlarında farklı meşguliyetleri olan kişilerdi. Kendi bir türlü işin içinden çıkamıyordu. Acaba çevresi ve diğer insanlar nasıl bakıyordu bu meseleye diye merak ediyordu. Sahi merak nasıl oluşur?  Neden herkes aynı şeyi merak etmez? Kim neyi, neyden dolayı merak ediyor?  İnsan gerçekten merak ettiğinde nasıl tepkiler verir? Bu gibi sorularla zihni meşgul olmaya başlamıştı. Okul çıkışı annesinin teyzesi olan Necla Teyze’yi ziyarete gidecekti. Belki onunla bu konuyu konuşabilirdi! Ne de olsa bizim gibi farklı meşguliyetleri yoktu ‘ne giysem ne içsem, nereye gitsem’ gibi…   - Necla Teyze Ortadoğu’daki işgal altındaki topraklar hakkında ne düşünüyorsun?  - Yavrum ben çocuktum o zamanlarda bu mevzu vardı. Düşün aradan yetmiş sene geçti. Kimler geldi ...

ZAMANE ÇOCUKLARI İŞTE

Resim
Zeynep 7 yaşında, çok soru soran, cevaplardan kolay tatmin olmayan, konuşmayı seven bir çocuktu. Annesi, Zeynep’in bitmek bilmeyen, zaman-mekân fark etmeyen soruları için bir çözüm bulmuştu. Zeynep merak ettiği sorular için akşamı bekliyor, akşamları yemekten sonra anne babasıyla birlikte Zeynep’in gün boyu merak edip biriktirdiği sorular üzerine konuşuyorlar, sohbet ediyorlardı.  Yine sıradan bir gündü, Zeynep ailesiyle birlikte o gün dedesini ziyarete gitmişti. Zeyneplerin evinde televizyon izlenmezdi, dedesi ise akşam haberlerini hiç kaçırmazdı. Annesi akşam yemeğinin bulaşıklarını yıkarken Zeynep, dedesi ile haberlere dalmıştı. Bu demek oluyordu ki Zeynep’in akşam için oldukça sorusu olacaktı.  - Anne kavga etmek kötü bir şey değil mi? O zaman savaşmak da kötü bir şey olmalı.  - Bazen insanlar kendilerini savunmak için savaşmak zorunda kalabilir Zeynep çiğim. - Peki ya çocuklar ve kediler de tehlikeli midir anne? - Hayır canım, neden tehlikeli olduğunu düşündün ki? - ...

İLETİŞİM ÇAĞINDA İLETİŞİMSİZLİK

  İletişim, mesaj alışverişi… Ama yakınındakilerle… İnsan uzağındakileri yakını yaptıkça… Uzağındakilere bilinç verdikçe… Yakınındakiler de uzağı olur… Oysa bu hayatta ancak sınırları olanın imtiyaz hakkı vardır… İlişkilerin yasalarını merak edenler için…   & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.    & " Bu hayatta insanlar iyi insanlarla karşılaşırlar… Aslında bu çok önemli değildir… Mesele iyi insanlarla birlikte olabilmek, iyi insanlarla iyi ilişki kurabilmektir... " YAHYA HAMURCU   &   KİM KİMDİR    İLİŞKİLERDE USTALIK BAŞARI PSİKOLOJİSİ

KÜÇÜK ADIMLAR

Resim
Sabaha karşı uyandığında camları açmayı ihmal etmedi... Yavaş yavaş gün doğumunun kızıla dönen hareleri, renk geçişleri kendini iyi hissettirdi. Hayatta hiçbir şey birdenbire olmuyor diye düşündü. Yeryüzü bize ne kadar çok işaret veriyordu… Gün yavaş yavaş kararıyor. Sabah yavaş yavaş gün ışımaya başlıyordu. Mevsimler kıştan yaza, yazdan kışa yavaş yavaş geçiyordu. Hele küçücük tohumun filizlenip topraktan görünmesi yok muydu? Usul usul, acele etmeden gün geldiğinde meyvesini veren bir ağaca dönüyordu. Merve’nin evliliğinde de böyle yavaş yavaş değişimler olmuştu. Her şey öyle güzel başlamıştı ki... Merve üniversiteyi bitirmiş. Güzel de bir iş bulmuştu ve projelerde aranan, parmakla gösterilen bir çalışan olmuştu. Şirkette yan departmandaki Selim’in ilgisini kısa sürede çekmişti. Selim çok centilmen, kadın ruhundan anlayan bir erkekti. Her yerde karşısına çıkar çeşitli sürprizler yapar ve kendisine hayran bırakırdı…  Merve’nin sevdiği şeylerin çoğunu öğrenmişti, hangi yemeyi sever...

HERKESİN BİR HİRASI VAR

Resim
Herkesin bir Hira'sı vardır, Gitmek istediği, saklanmak istediği, tek başına kalmak istediği. Onunki de Hira idi. Yolu zor, Yolu uzun, Bedeli büyük. Ama vardığında her şeyi unutturan, O emeği vermeye razı olduran. Nedir o Hira? Oysa baktığında sadece dağ ve taştı, Yolu sarp ve yokuştu. Sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? Bildiğinde, nedenin varsa çıkmak için kim görür ki yokuşu? Nedir o Hira? Tek başına ama yalnız değilken, Yükselişin sembolü, Sakladığın yerin adı, Bir dağdan çok öte olan, İnsanı bambaşka şeylerle karşılaştıran. Senin Hiran ne? Ya da kim? Kime sığınıyorsun, derdini anlatıp Ya da kime veya kimlere aşırı beğenilmek istiyorsun Nelerden uzaklaşmak istiyorsun, Neye yaklaşmak istiyorsun? Öyle ya her insanın farkında olmadığı bir Hira’sı vardır. İyi geldiğini düşündüğü insanlardır bu kimi zaman. Kimi zaman da sığınmak istedikleri. Eşi, babası, kardeşi, arkadaşı… Bir dağ gibi gördüğü Hira’sı. Peki, senin Hira’n kim? Kendine benzeyenleri mi seçiyorsun, Yoksa kendinden far...

BİLSEYDİ

Resim
  Her insan merak eder hayatında bir şeyleri... Kimi tarihini, geçmişini merak eder, kitaplar okur, araştırmalar yapar, müzeler gezer. Vay be! deyip etkilenir geçmişin kokusundan. Kimisi teknolojiyi merak eder, yeni olanı bilmek ister. Yeni bilimsel makaleleri okur, uzaya çıkan bilim adamlarını araştırır. Hayran kalır topladığı bilgilere. Öyle ya, her insan merak eder bir şeyleri. Sevdiklerini, özlediklerini, yaşayacaklarını... İnsan merak eder kendini, ailesini, arkadaşlarını… Ama bazen anlayamaz kimin kim olduğunu. Neden böyle konuşuyor, neden böyle yürüyor, neden böyle iş yapıyor veya neden buna kızıp seviniyor? Bazıları değişik geliyor insana.  Farklı olanlara bakarken şaşırıyor, gıcık oluyor, kızıyor. Oysa bilmiyor gerçeği… Bilseydi eğer, Kendisinden farklı olanın aslında şifası olduğunu, Hayatındaki o tıkanıklığı “gıcık” dediği kişiden öğrenip bunu çözebileceğini, Ondan öğrenecekleriyle ve ona öğretecekleriyle yükselebileceğini, Yine de uzaklaştırır mıydı problemin anaht...

VAZGEÇİLMEZ

Resim
Emir, küçük bir ailenin tek erkek evladıydı. Bir ablası bir de annesi vardı. Hayat sanki o küçük yaşlarında omuzlarına büyük büyük yükler yüklemişti. Ama bu hayatta her dezavantajlı durumun bir de avantajı vardır. Emir, farkına varmadan bu yükleri taşıyarak problemlerine çözüm bulma konusunda gelişmiş, hayata karşı daha güçlü biri oluvermişti. Hayat, karşısına hep bir engel çıkarsa da Emir her seferinde yıkılmadan en zorlu problem leri bile aşmayı başarabiliyordu. Anne ve babası, çok erken yaşta evlenmişler ve hayatı gelişi güzel, kendi zevklerine göre yaşamaya çalışmışlardı. "Hayat bir gün, o da bugün." deyip sorumsuzca günlerini gün etmişler, hiçbir amaçları olmadan ömürlerini tüketmişlerdi. Hiçbir zaman da durup düşünüp çevrelerindekilerin yükünü almamışlar, bilakis onlara ekonomik sıkıntıları ile, psikolojik buhranlarıyla dert olmuşlardı. Akılları fikirleri iyi giyinmek, en iyi restoranları keşfetmek ve gıybetin dibine vurmaktı. Aileleri ne kadar uyarsa da onları hiç duym...