VADİ KONAK NO:18 / Kıymet Alınmaz, Verilir - Bölüm 3


 

Şebnem olanlardan sonra, yanlışlıkla perdeye takılıp düşüvermiş bir orkide dalı gibi sessizce içine çekilmişti. Onca şeyden sonra neye üzüleceğini şaşırmış, bir yandan da olabildiğince hızlı toparlanmaya çalışmaktaydı. Huzura benzeyen, adını tam da koyamadığı tatlı bir his misafir olmuştu ona bugünlerde. Tıpkı yaz akşamları ılık ılık esen rüzgar tadında bir histi bu. 

Bazı sabahlar dev güneş gözlükleri arkasına saklanıp site sakinleri uyurken dışarıda biraz turluyordu.  Hem yürümek hem de yalnız kalmak ve harekette olmak iyi geliyordu. Her attığı adımda bir huzur yükleniyordu sanki.

Sinan da verdiği aşırı tepkiden pişman olmaya başlamıştı. Ortağı Fuat kenara çekti bir gün: 

“Kanka çok abartmadın mı artık? Şebnem Abla üstüne titriyor. Bu devirde kadınlar çok bencil. Şebnem Abla ise sen ne dersen yapmaya hazır. Kıymetini bil bak pişman olursun! 

Tamam, o da abartmış ama kırk yılda bir böyle bir hata yapmış, özgüveni düşmüş demek ki. Hem kadınlar severler böyle işlemleri bilmiyor musun sanki. Sende de vardır illa bir hata. Problemin tek taraflı olduğu nerede görülmüş. Az biraz özeleştiri öldürmez insanı.”

Sinan sessizce dinledi, haklı söze ne denirdi. Bir zamanlar hiç kıyamadığı eşine şimdi çoğunlukla sinir olurken yakalıyordu kendini. Neden değişmişti? “Şebnem değiştiyse ben de değişmişimdir elbet” diye düşündü. “Ben olsam şu anki halimle evlenir miydim? Ne kadar kaba oldum böyle.” Diye düşünmeden de edemedi.

Ne eski neşesi vardı ne de kibarlığı. Maddi açıdan ise Şebnem'in maaşı olmasa geçinemezlerdi bile. İçindeki sessiz cevap ise hiç hoşuna gitmedi.

Ertesi gün oğlunun okulundan aradılar. Rehberlik hocası Efe’de son birkaç aydır gözlemlediği olumsuzluklardan bahsediyordu. Kulağındaki ses; “Dersleri kötü değil ama çok pasif. Varlığı yokluğu belli olmayacak nerdeyse. Depresif bir çocuğa dönüştü. Aile içinde bir sıkıntınız var mı diye aradım. Müsaitseniz biraz konuşmak istiyordum.” derken kelimeler adeta birikip Sinan’ın damarlarını tıkadı. Tansiyonu fırladı mı yoksa çok mu düştü o an ayırt edemedi. 



Bu böyle gitmeyecekti. Saatine baktı daha erkendi. Kalktı elini yüzünü yıkadı. O da yetmeyince soğuk bir su içti. Biraz olsun sakinleşti. Suyunu yudumlarken artık sorunlardan kaçmamaya karar verdi. Önündeki adisyon defterinden bir yaprak yırttı alelacele kendine bir manifesto karaladı;

- O ev bize çok büyük, ne demeye azıyla yetinmedin?!

- Kafeyi daha mütevazi bir semtten açıp bu kadar borca girmeyecektin! Müşteriler de buradaki kadar huysuz olmazdı belki...

- Efe’yi çok ihmal ettin, en son ne zaman onunla basket oynadın?!

- Ne ara karını çirkin hissettirecek kadar zorba oldun?!

Şimdilik bu kadar yeterdi, hepsi gülle gibi oturmuştu zaten kursağına. Buna rağmen garip şekilde güçlenmiş de hissetti kendini. Kafasındaki sorunları bir yere yazabilmek iyi hissettirmişti.  Nasıl düzelteceğini, nereden başlayacağını bilmiyordu ama sorunları tanımlamak bile ilaç gibi geldi Sinan’a. “Ben biraz erken çıkacağım” diye seslendi ortağına kaçamak bir gülümsemeyle.

Aynı anda Şebnem Vadi Konak sitesinin önünde oğlunun okul servisini bekliyordu. Hiç okul dönüşü buluşup bir yerlere gitmedikleri aklına gelmişti sabah kahvaltı yaparken. İzninin son günlerindeydi, yüzü hala eskisine dönmese de gözlüğü atmıştı kenara. 

Efe, sitenin kapısında annesini eflatun gömleğiyle gülümserken görünce kelime oyunu, yani sınav stresini azaltmak için bulduğu yöntem daha keyifli geldi ona: Leylak – Güneş – Son Sınıf...

Eli oğlunun omzunda yokuş aşağı yürürlerken telefonu çaldı Şebnem’in. Uzun zamandır eşinin adını telefon ekranında görmemişti. 

- Alo? 

- Şebnem evde yoksunuz, erken çıktım bugün. Belki birlikte bir şeyler yaparız. Ne dersin?  

- Efe’yle dolaşmaya çıkmıştık. Sahile inen sokaktan yürüyorduk. İstersen bize katılabilirsin. 

- Anne, babam mı o?!

Çok uzun bir aradan sonra ilk defa ailece dışarıya çıkmışlardı. Yüzleri gülümsüyor, kalplerindeki o sevinç tüm hareketlerine yansıyordu. Üçü için de kıymetli bir gün olmuştu. 

Meğer kıymet, verilen bir şeymiş; önce kendine sonra dibindekilere, sonra tüm etraftakilere…



ÖNCEKİ BÖLÜM


 &

Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar. 

&

"Sıradan bedellerle neden sıra dışı bir hayatın olsun ki"

YAHYA HAMURCU

&


&

 KİM KİMDİR

İLİŞKİLERDE USTALIK

BAŞARI PSİKOLOJİSİ


Yorumlar

  1. Problemin farkına varmak ne kadar kıymetli sonrasında zaten çözüme istekli olunca her şey yoluna girebiliyor, kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Problemsiz insan yok bu hayatta olmaması da tuhaf olurdu...mesele problemlerimizi dışardan çözülsün diye beklemek yerine biz kendi içimizde nasıl çözüme ulaştırabiliriz aslında... hayatın içinden bir seri çalışması olmuş yazanların elleirne sağlık :)

    YanıtlaSil
  3. Kıymeti, karşıdakini kıymetlendirmeyi ne güzel anlatmışsınız…

    YanıtlaSil
  4. Sen değişirsen dünya değişir :))

    YanıtlaSil
  5. İnsan, gereksiz isteklerinin peşinde koşarken gitmesi gereken yolu kaçırabiliyordu. Ama yine de hiçbir şey için geç değildi. Nasıl güzeldir problemlerini fark edip çözüm aramak çözebilmek…

    YanıtlaSil
  6. Atılan küçük adımlar, dalgaların büyüdüğü gibi büyüyor çözüm için.

    YanıtlaSil
  7. kıymet verilen bir şeymiş... Alınan değil...

    YanıtlaSil
  8. Şebnem çözüm arayışına girmişti
    Şimdi Sinan da sorunu fark edip değişmeye başladı
    Biz de çoğu zaman fark edemiyoruz ama kendimizle ilgili yapabileceklerimizi yaptığımızda karşımızdaki de ister istemez harekete geçiyor

    YanıtlaSil
  9. 👏👏 haftalık dizi bölümü bekler gibi, vadi konak ın yemi yazısını bekler oldum 😂

    YanıtlaSil
  10. İnsanın hep daha iyiyi hedeflemesini yanlış anlamışız, imkanı arttırmaya çalışıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doyum imkanı arttırmakta değilmiş meğer ☺️

      Sil
  11. Çok güzeldi, insanın kiymet gördükce kiymetleniyor ...

    YanıtlaSil
  12. Bazen sadece farkı fark etmek gerek... Büyük hamlenin küçük adımı oluyor bu...

    YanıtlaSil
  13. "yanlışlıkla perdeye takılıp düşüvermiş bir orkide dalı gibi" 🙂

    YanıtlaSil
  14. Solgun bir çiçeğe su verdiğinde sabırla canlanmasını beklemek gibi.... bir aileyi de şenlendirmek dünyadaki herşeyden kıymetli....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru! Herşey ailede başlar derlerdi, eskiden klişe bir laf gibi gelirdi bana ama gerçekten öyle, gerçekten maddenin atomu gibi, toplumların özü orası, kalitesi de oradan belli oluyor.. birey düzeyinde ise huzurunun büyük kısmı oraya bağlı gibi geliyor bana..

      Sil
  15. Kıymet verince güzelleşen, açan çiçekler 🌸

    YanıtlaSil
  16. Kaleminize sağlık . Bazen basit şeyler güzel farklılık uluşturur.

    YanıtlaSil
  17. Ailenin aile olması gerektiğini anlatanlara selam olsun o zaman...

    YanıtlaSil
  18. Kaleminize sağlık 🤍 bazen problemi bulamadığı için çözemiyor insan o yüzden tanımlama gerçekten çok önemli 🤍🌱

    YanıtlaSil
  19. Çok kiymetli bir yazı olmuş, kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  20. Kıymet verilen birşey, güzelliğin beş para etmez bende ki bu sevda olmasa dedikleri böyle birşey mi acaba ?

    YanıtlaSil
  21. kıymet verebilmek ne güzel, bu farkındalıkta olmak.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİM KİMDİR?

PIRIL PIRIL BİR SEN(E)

ÇOK AMA AZ