MEĞER YOKLUK VARLIĞIMMIŞ!


“Kereem…”

“Kereeeeem!”

 


“Kerem oğlum burada değil misin? Uyur gezer mi oldun? Neden beni duymuyorsun?  Elindekileri yere atma dememiş miydim sana!?” 

Gün içinde en az 7-8 kere aynı sahne yaşanıyordu Yasemin ve oğlu Kerem için. Evde, okul yolunda, çarşıda ya da misafirlikte… Yer, zaman ve çevredeki insanların kim olduğu fark etmiyordu onlar için. Durum artık çığırından çıkmaya başlamıştı. Neden sürekli aynı olayı yaşıyorlardı ki?

Klasik bir Pazar sabahında kahvaltı yaptıktan sonra annesi; 

“-Bir uzman görüşü mü alsan Yasemin? ben sana iyi bir doktordan randevu alayım. Ne dersin?” dedi. 

Çocuğunun “hasta” olma ihtimali korkutmuştu Yasemin’i; ki öyleyse bile bu daha önce hiç duymadığı bir hastalıktı. 

Çocuğunun basit iletişim kurma becerilerini biri çekip almış gibiydi. “4 yaşında daha sosyal, daha pozitif ve iletişime açıktı bu çocuk, neden tersine döndü her şey” diye dertleniyordu. Yaşama sevinci gitti, depresyona girdi de diyemiyordu Kerem için çünkü çocuk mutsuz görünmüyordu; ama donuktu, ruhsuz gibiydi çoğunlukla… Sadece çok sevdiği bir şeyler olunca anlık keyifleniyor, hatta fazla heyecanlanıyordu; sonra çiçek gibi yine solup kendi iç dünyasına ya da çoklukla ekrana dalıyordu.

Arkadaşlarının çocuklarını gözlemledi bir süre, onlar da Kerem’den çok farklı değildi; böylece doktor fikrini çıkardı aklından. Demek ki genel bir problem vardı toplumda ya da yaşadığımız zamanda. Kendi çocukluğunun detaylarını düşünmeye başladı;

 -Her şey çok başkaydı tabii o zamanlarda; kıyaslamak hatalı olur.” diyordu eşi. 

-Şimdi tableti olmayan, yaz tatilinde otele götürülmeyen, hafta sonu kurslara gitmeyen çocuk kalmadı neredeyse. Özel okul da çok istisnai bir şeydi mesela eskiden, şimdi orta halli her ailenin normali oldu bunlar. Biz bakıcı falan da görmedik mesela”

-Ah Hakan’cığım ah.!  Diyerek devam etti Yasemin;

-Haklısın da bütün bunlar yani artan imkanlar ile çocukların daha neşeli, daha güler yüzlü olması beklenmez mi? Ne bileyim, biz okul dönüşü soğuktan donmuş parmaklarımızı sobada yakmadan ısıtmaya çalışırken “ah bu yokluk” derdi annem. O zaman kendi kendime demiştim; “bir gün çocuğum olursa ona yokluk göstermeyeceğim, annem gibi üzülmeyeceğim” diye.

-Bir şeyleri yanlış anlamış olmalıyım, olmalıyız hepimiz”, diye iç geçirdiler sonra.



Müdahale etmezse, problemin asıl kaynağını bulup bir şeyler yapmazsa çok geç olacağını anladı. O kartopunun önünü kesmezse çığ olacaktı; sonra ömür boyu yaşayacağı vicdan azabıyla baş başa kalacaktı Yasemin. 

Hatta sadece Kerem değil, tüm bir neslin yükünü hissetti omuzlarında. Çocuklar; çocuk gibi yaşamalıydı. Onlara en temiz, en organik gıda temin etmeye çalışıyorlardı. Ama organik bir yaşam akışı sunamamışlardı. Kendi çocukluğunu, bütün o anılarını gözleri dolarak, kalbi yumuşacık olarak hatırlıyordu; çocuğunun da bunu deneyimlemesini istiyordu. 

Oysa şimdiki anne-babaların bütün harcadıkları o para ve zaman gerçekten söyledikleri gibi çocuklarının geleceği için miydi?! 



Belki ben de onlar gibiyim diye düşündü ve kendine karşı dürüst olmak birden çok hoşuna gitti. 

“Ben kendim için refah içinde bir çocuk istiyorum diye Kerem in çocukluğundan çalıyorum. Sırf ben istiyorum diye, kendi yaşayamadığım ve olmasını istediğim çocukluğumu Kerem üzerinden yaşamaya çalışmak doğru bir şey değil." diye düşündü Yasemin. 

İnsanın yaşadığı problemleri kendiyle dürüst bir şekilde irdeleyebilmesi kadar insana güç veren bir şey yoktu. 

Yarın ilk iş bir bilene danışacaktı “zamanın çılgınlığına kapılmamış, günden güne farklılaşan yöntemler sunmak yerine bana çocuk yetiştirmenin gerçeğini anlatacak birini bulacağım” dedi, kararlılıkla. 



 &

Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar. 

&

"Bir damla, bir damlanın önemidir bardağı taşıran...
Bir damlalar, bir damlalardır bardağı dolduran...
Hangi bardak bir damla ile dolar, diğer damlalar olmadan...
Hangi bardak taşar, damlalarla bir damla olmadan..."

YAHYA HAMURCU

&


&

 KİM KİMDİR

İLİŞKİLERDE USTALIK

BAŞARI PSİKOLOJİSİ


Yorumlar

  1. Çamurdan bütün bir ev yaptığım günler aklıma geliyor. Oyuncak yoktu ama mutlu hatırlıyorum o günleri...
    kiraza dalalım, erik çalalım derken yediğimiz dayakları bile keyifle anlatıyoruz hala... Odalara kapatılan çocuklarımıza imkan verdiğimizi zannediyoruz ama tek yaptığımız onların elinden becerilerini almak... Ve üzerine de baş etmeye çalıştığımız sıkıntılar cabası...

    elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O camur evi ben de hatirliyorum, hatta camlarini da oyar icinde ates yakar izlerdik... 4 elemente cok asinaydik...

      Sil
    2. O çamurdan evin camından ateşin yanışını izlemek isterdim şimdi 😊

      Sil
  2. Ben en iyi çocuğu yetiştirenim kimse karışmasın derken yanılıyoruz... Yapamadıklarımı çocuğum yapsın derken kaybediyoruz... Farkında değiliz...

    YanıtlaSil
  3. Gerçekleri duyunca insanın kıyasları nasıl da değişiyor. Geçmişte yaşadığı imkansızlıklara hayıflanan biri, aslında hayata karşı daha güçlü hazırlandığının farkına varıyor. Çağımızın problemini çok anlaşılır anlatmışsınız, elinize sağlık 🌷

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz çok yokluk gördük diye üzülerek anlatan büyüklerime bakıyorum...
      "Meyveyi sonunda aldıysan ağaçtan, Dallara tutunurken...
      Zorlansan ne fark eder, Zorlanmasan ne?"

      Sil
  4. Varetmeye çalıştıkça istediğin şeylerin yok olması ne kadar acı

    YanıtlaSil
  5. Çocuklukta ne kadar çok oyuncaksızdık. Ama herşeyi oyuncağa çevirme marifetimiz vardı. Hele de yazın köye gitmek, ayçiçek tarlalarında olgunlaşmış tarlalarda elimizde ki sopalarla düşman mücadelesi verir sapıyla kafalarını ayırırdık kendimizi çanakkale mücadelesinde hayal ederek. ☺️ Annemizin halamızın gazlamalarıyla. Tabi bir taraftan işte yapmış olur destek verirdik. Hem üretmişiz hemde eğlenmişiz. Şimdiki çocuklar gerçekten imkanlı imkansızlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne guzel bir manzara geldi gozumun onune simdi..:)

      Sil
  6. Ben yaşamadım, çocuğum yaşasın derken ne zararlar veriyoruz belki de ona iyilik yapmak isterken..

    YanıtlaSil
  7. Yetiştirmek ile büyütmenin aynı şey olmadığını çok güzel anlatmış. Elinize sağlık 🌼

    YanıtlaSil
  8. Ne güzel çıkarım yapmış ve neticesinde karar vermiş.

    YanıtlaSil
  9. Olsun... Alacak nefesimiz varsa hala, o zaman bir ümit de var demektir. Bir yerden başlamak lazım. Ama gerçek bir yöntemle. Günden güne değişen yöntemlerle değil...

    YanıtlaSil
  10. Kaleminize, yüreğinize, düşüncelerinize sağlık..

    Ne kadar ihtiyacımız olan bir yazı..
    Yasemin hanım; Çocuk yetiştirirken nerede yanlış yapıyoruzu kendisine doğru soruları sorarak çok güzel bilinç açmış..💦

    YanıtlaSil
  11. Çok güzel anlatmış bazen biz kendi yaşamdımz şeyler çocuk larımz yaşatmak isterkın aslında zarar veriyoruz

    YanıtlaSil
  12. Bu kadar yoğun bilgi yağmuru akan bir çağda gerçek-ten çocuk nasıl çocuk yetiştirilir? İmkan arttırmak neden bir çocuğu daha fazla mutsuz eder? Bir zamanlar çoğu ebeveynin düşündüğü ama doğru cevaba ulaşamadığı sorular. Oysaki bir kısım kişiler de doğru cevaplara erişti.

    YanıtlaSil
  13. Yetiştirmek ile büyütmek arasındaki farkı bilmek büyük bir avantaj geriye kalan uygulamaya koyma gücü

    YanıtlaSil
  14. İnsan ne çok yanılır. Ah eski oyunlar ve beraberlikler... kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  15. Sema Nur ERTEN14 Ocak 2025 13:35

    Esas meseleyi imkanı kalite kullanmakta kaçırdık. Eskiden annelerimiz tahta kaşıklar Bebek yaparken kıymet bilirlermiş şimdi ki çocuklar bir saatte sıkılır oldu.

    YanıtlaSil
  16. Annelerimize yönelik ne güzel yazı olmuş. Elinize sağlık 🍬

    YanıtlaSil
  17. İnsan yanılır ve yanıldığını da fark etmez. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  18. Büyütmek başka bir şey yetiştirmek başka… Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş. 🌸📝

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİM KİMDİR?

PIRIL PIRIL BİR SEN(E)

ÇOK AMA AZ