Kayıtlar

HAREKETE GEÇİR BENİ

Resim
Doktor yürüyüş önerdi yoksa nerdeeee… hareketsizlikten pas tutmuş eklemlerim :) hadi bakalım yürüyelim o zaman…  Bu kolay olmayacak biliyorum.  Neden dersen öyle alışkanlıklar kolay kolay bırakılmadığı gibi kolay da alışılmıyor yenisine.  Televizyon karşısında, tekli koltuğumla ben mutluydum. Üstelik sızlayan kemiklerimi örten yumuşak battaniyemle iyi hissediyordum kendimi… Ama doktor hanım benimle aynı fikirde değildi. İlaç yazar gibi her gün on beş dakika yürüyüş ekledi listeye. Bir de efendim her ay beşer dakikadan artırarak üç ay sonrasına kırk beş dakikaya çıkartacakmışım. “Ya ben kim yürümek kim doktor hanım” dedim ama yüzüme tebessümle bakıp yapacaklarımın listesini uzattı elime. İşte o gün bugündür hareketlerimi artırdım ama bir de bana sor. Her gün bir bahane, bir engel… Neyse ki her işin başı sağlık deyip yürüyüş yaparken buldum kendimi. İnsanoğlu genelde yapmakta zorlandığı şeylerle karşılaşınca bir acı, bir sancı orayı terk edesi geliyor.  Oysa hareketin ...

İŞİNİ İYİ YAPMAK

Resim
Güzel bir bahar sabahıydı. Her yer yeşile bürünmüş, ağaçlar çiçek açmaya başlamıştı. Sevda camları açtı kuşların cıvıltısı kulağında hoş bir melodi bıraktı. Mis gibi havayı içine çekti. “Ooh çok güzel” diyerek güne gördükleri için şükür ve teşekkür ile başladı.  Sevda’nın, eşi Ali Rıza ve iki çocuğu ile mutlu bir yaşamı vardı.  Her sabah erkenden kalkar kendi ve ailesinin ihtiyaçları ölçüsünde yapması gerekenleri yapardı. Sistem kurmayı severdi Sevda, ev deyip geçilmezdi! Ailede herkes kendi payına düşen neyse bilir ona göre hareket ederdi. Çocuklar masayı hazırlarken o ekmekleri kızartırdı, ya da o yumurtayı pişirirken baba çayı doldururdu. Sabahları “Hadi kalk geç kaldın, onu giyme, bu neden ütüsüz, hala sofra hazır değil mi?” gibi cümleler havada uçuşmazdı.  Dedik ya sistemi kurmuş bir eş ve anneydi Sevda.  Sevda kendini bildi bileli çocukları çok severdi. Gençliğinde yaşadığı mahallede çocukların biricik Sevda ablasıydı. Onlarla zaman geçirmek, bir ihtiyaçlarını ...

EVRENSEL DİL

Resim
Galata Kulesinin orada bir çay ocağının, kaldırımın üzerine koyduğu taburelerden birine oturdu ve kendine bir çay söyleyip etrafına bakındı. Ne kadar birbirinden farklı ve ne kadar çok insan vardı. Ne zaman kafası karışsa tek başına bir yere çekilip, saatlerce etrafı izler ve düşünürdü Cansu. Üniversite okumak için geldiği şehrin en çok bu yanını sevmişti. Kalabalıktı ama kendi başına çekileceği bir yer bulmakta bir o kadar kolaydı… Cansu üniversite okurken zorlanacağını düşünmüştü, ilk yılında anladı ki üniversite insanları anlamaktan daha kolaydı. Cansu çevresindeki insanları anlayamıyor, sıkça hayal kırıklığı yaşıyordu. Bu yüzden onlara karşı daha mesafeli olmaya karar vermişti taa ki Fuat karşısına çıkana kadar. Bu sefer de hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyor ama Fuat’a bir şans vermek istiyordu. Yine kafası çok karışmıştı… Fuat bir yıldır Cansu’nun peşinden koşuyor, kalbini kazanmak için her türlü yolu deniyordu. Koridorlarda uzaktan uzağa Cansu’ya bakıyor, arada bir çiçek yolluyo...

DENİZ YILDIZLARI

Resim
“İnsan, bu hayatta bir şeyi çok iyi yaparsa, karşılığını da mutlaka alır." demişti biri, buna defalarca şahit olmuştu Nurcan. Bir televizyon kanalında yapımcı olarak çalışıyordu. Yeni bir programın hazırlık sürecindeydi. Çalışma temposundan arada kendi kendine konuşurdu. Arkadaşları, onu öyle yakaladıkça “deli bu kız” diyorlardı. O ise, “Anlamıyorsunuz bu deli olmak değil, ben kendime soru sorarak ve cevaplayarak şu gördüğünüz zor olan iş sürecini kendimce kolaylaştırıyorum.’’ diye cevap verirdi.  Televizyon programlarını düşünüyordu Nurcan, gündüz kuşaklarında insanların aşırılıklarıyla dolu hayat hikâyeleri yer alıyordu. "Bıktık insanların bu hallerinden ve şikâyetlerinden’’ diye düşündü. Sahi, insan neden özel hayatını bu kadar gözler önüne sererdi ki! "Toplumdaki ahlaki çöküşü de artırıyor bu programlar" dedi kendi kendine. Anormali normalleştirme çabasıydı sanki. Anlam veremez olmuştu. Ruhu sıkılıyordu. "Neyse, sen işine odaklan" dedi kendine ve sorus...

ANNE OLMAK

Resim
  Ada’yı evliliğinin sekizinci yılında ancak kucağına alabilmişti Selin. O kadar çok bekledi ki bu anı duygularını tarif edemiyordu.  Yıllarca başkalarının çocuğuna annelik yapmıştı. Nasıl anne olunur iyi biliyordu. Geçmişi gözünün önünden geçerken artık kucağında kendi yavrusu vardı. Hayali gerçek olmuştu.  Zaman hızlıca akıp geçmişti, Selin’in geç bulduğu yavrusuna karşı emeği, bedeli de tüm hızıyla devam ediyordu. İlgi her bir tarafına dağılmıştı kızının, okul çantasındaki beslenmesinden evdeki çorabına kadar. Artık kızı Ada’da kocaman olmuştu. Ama annesi yine onun etrafında pervaneydi. Ada da bu durumdan memnundu. Öyle ya kim memnunun olmazdı ki rahatı yerindeydi. Yatağını toplamaz, kıyafetlerinin temizliği, ütüsünü düşünmez, masa hazır olduğunda hemen yemeğe oturur. Bazen yemeğin hazır olmadığı günlerde olurdu. Ev hali çarşısı, pazarı, temizliği derken gecikmeler illaki arada olur insan hayatında. Ancak Ada eve geldiğinde “Of anne ya! Ne yiyeceğim ben şimdi!” demesi ...

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR

Resim
Koza apartmanı sakinleri, uyandıklarında o günlerinin bu kadar hareketli geçeceğini bilmiyorlardı. Apartmana yeni taşınan ailenin yaşam şekli biraz tuhaf, normalin dışında gibiydi.  Yıllardır boş olan daire satılmış ve alan kişide boş kalmasın, kira geliri olsun diye hızlıca ilk rast gelen aileye kiraya vermişti.  Yeni taşınan komşularda hareket oldukça fazlaydı. Gece geç saatlere kadar devam eden bu hareketlilik ve ses oldukça rahatsız ediciydi. Sanki evdekiler gece de gündüz de ayakta gibiydi. Yıllardır sakin ve kendi halinde yaşayan apartman sakinleri hiç böyle bir şeyle karşılaşmışlardı. Onlar, komşuluğun pek de kalmadığı bu zamanda birbirini gözeten, kollayan kişilerdi. Ama artık apartman pek de sakin değildi. Yeni kiralanan dairede, yüksek sesle konuşmalar ve oğlan çocuklarının evde top oynaması, alt katta oturan emekli Aysel Abla’yı çileden çıkarmaya yetiyordu. Tek o da değil apartmandaki bütün oturanlar bu durumdan çok rahatsızdı tabii. Birkaç daire sakini şikayet etti...

EZGİ’NİN GÜNLÜĞÜ

Resim
“Ne zormuş günlük tutmak, aslında ilk kez yaptığım için bana zor geliyor. Nasıl başlasam? Sevgili günlük çok klişe ama bende bu klişeye uyumlanacağım sanırım. Uyum demişken…” Ezgi günlük tutmaya karar vermişti. İlk konusu ‘Uyum’ ve ilk ele alacağı kişi ise kendisiydi. İnsanın aldığı kararlarla olan uyumunu düşündü. Niyetlerini sonra davranışlarını yazdı. Ezgi tekrar ve tekrar düşündü… “Seçimlerim ve ben neden uyumlu değiliz? Halbuki, kararlarımı en iyi olduğunu düşündüğüm için seçmiştim. Şimdi kararlarım ve ben hiç benzemiyoruz, uyumsuzuz. Sevgili günlük, toprağına sıkı sıkıya tutunup kök salmak mı? Yoksa savrulmak mı daha iyi? Kime, nerede ve ne zaman uyumlanmalıyız? Ya kendimize?  Girdiğimiz farklı ortamlarda yaşantımıza uygun kısımları iyi belirleyip oralarda uyum sağlamak önemli olan. Uyumlanma sürecinde düşüncenin de önemi büyük. Yani karşımıza çıkan seçenekler arasında en doğru olanı düşünüp seçmeliyiz. Tabi seçeneklerin de gerçeğe en yakınını, şimdi karşımda bir sürü seçenek...