Kayıtlar

zor etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

UMUT OLSUN Kİ…

Resim
Ekim ayının sonları, sıcaklıklar halen mevsim normallerin üzerinde seyrediyordu. Tatilin etkisinden tam olarak çıkamamıştı Umut. Sıranın üzerindeki karalamaları zihni sünger gibi içine çekiyordu ama neyi alıp neyi almadığının o da farkında değildi. Tıpkı hayatına yeni insanların girip çıkması gibi. Bu hali uzun bir süre gözlerini kırpmadan devam etti. Hayatta da kim bilir daha neleri fark edemiyor insan? Birden zilin çalması ile irkildi ve zihnindeki kalabalığın peşinden gitmeyi bıraktı. Çünkü yetişmesi gereken bir başka ders vardı. Okul dönemi yeni başlamıştı ve adapte olmakta zorlanıyordu. Yeni şeylere başlamayı severdi ama sonunu getirmek çok da kolay olmuyordu. Önceki dönemin ağırlığını omuzlarından atamamıştı. Alt sınıftan kalan dersleri vardı. Ne okul dersleri ne de arkadaş ilişkileri iyi gitmiyordu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Umut, hareketini bırakmıyordu. “Evet şu an istediğim şeyleri nasıl yapacağımı bilemeyebilirim, arkadaş ilişkilerim iyi gitmiyor olabilir ama bunun bir so...

YANLIŞ İLİKLENEN DÜĞME

Resim
Hayat…  İnsana verilen ve insanın da aslında en sevdiği… Kimi zaman yanlış iliklenen düğme gibi…   O sahne öyle bir sahne ki…  Her şey yolundayken ne kadar da yaşanılası, kelebekler misali,  “Yaşamak ne güzel şey” dediği… Hep böyle gitsin ister insan, hiç bozulmasın,  “Aman ağzımızın tadı kaçmasın”  “Dümenimiz kırılmasın…”  Halbuki ne kıymetli rol ve sahne verildi insana…  Peki insan o kıymetli sahnenin değerini nasıl anlar?   Hiç kazanılmamış bir mücadelenin tadını nerden bilebilir?  Elbette bilemez, bilmesi için sorular gönderilir.  Sorular sorun olmaya başlayınca yanlış iliklenir düğmeler…  Her soru problemdir aslında ve her problem de gizlenen bir şifadır. Ama düğmeler yanlış iliklenince görebilmek mümkün mü? Ya duyabilmek? Ya sezebilmek?  Her problem şifası ile gelir…  Tıpkı kıştan sonra yazın gelmesi gibi…  Tıpkı karanlık bir tünelden aydınlığa çıkmak gibi…  Ve hatta hastalıktan sonra tekrar ...

AYNI AİLEDE BÜYÜSELER BİLE

Resim
Sevde ile Şeyma, iki kız kardeş… Sevde 4 yaş büyük Şeyma’dan. Aynı anne babayla, aynı evde, aynı oyuncaklarla büyüdüler. Anneleri Nagehan Hanım, büyük kızını büyütürken nasıl davrandıysa küçük kızına da öyle davranıyordu. Kurallara bağlı tam bir düzen insanıydı Nagehan Hanım. Eşi Hüsnü Bey’in de eşinden çok farkı yoktu. Yoğun bir iş hayatı olduğu için çocuklarla çok zaman geçiremiyordu. Yine de “Yorgunum, işten geldim.” demez, kızlarıyla sohbet etmeye çalışır, onlarla zaman zaman oyunlar oynardı. Büyük kızları Sevde, sessiz, sakin, içine kapanık derler ya işte tam da öyle biriydi. Çok konuşmaz, saygıda da kusur etmezdi. Soru soruldu mu mümkünse kafa sallayarak cevap verir, çok zorlarsan birkaç kelime eder, sonra yine susardı. Sitenin bahçesinde oynarken de bir iki arkadaşı vardı, onlar çıkarsa bahçeye inerdi. Biraz salıncakta sallanır, oyun oynayan çocukları izler, akşam olmadan eve dönerdi. Hoplamayı zıplamayı da pek sevmezdi. Şeyma ise ne annesine çekmişti ne de babasına. Ablasıyla z...

TEKNOLOJİ İMKAN MI? TUZAK MI?

Resim
Leyla, her yıl okullar kapanınca yaz tatili için memlekete dedesinin yanına giderdi. Küçüklüğünde oradaki köy hayatı çok hoşuna giderken artık liseli olmuştu ve dedesinin evine gittiğinde yaşadığı bazı yoksunluklar canını sıkıyordu. İnternetin olmaması mesela hayatını durduruyordu resmen. Dedesi köyde hala birçok şeyi teknoloji kullanmadan kendi yapıyordu. Tarlada yaptığı işlerin çoğunu makineler yapabiliyordu oysa ki. Bir gün tarlaya doğru giderken dedesine eşlik etmişti. Bir yandan da konuşuyordu Leyla; “Teknoloji nasıl da gelişmiş değil mi dede? İnsanın hayatını zorlaştıran çoğu meseleyi halletmiş sanki... ● Yıkayacağı çamaşıra ve onun hassasiyetine göre deterjanı ayarlayabilen çamaşır makineleri, ● Telefonumuzdan içini görebildiğimiz buzdolapları, ● Hele de cep telefonları… Artık birçok şeyi bu akıllı telefonlarla halledebiliriz. Dedeciğim biliyor musun sağlıkla ilgili bütün bilgilerimizi bile bu telefonlara kaydedebiliyoruz? ● Hangi doktora ne zaman gittiğimizi, ● Ne zaman hangi t...

KENDİME OLAN HİSLERİM

Resim
  Bir kabuk vardır insanın üzerinde,   Kendince bir sığınağı, gerçekte ise ağırlığı...  Üzerinden kalksa, sanki rahatlayacak,  Kendi gerçekliğe kavuşacak.  Her insanın kurtulma istediği,  Ya da kaçıp sığınak zannettiği, Bir kabuğu vardır hayatında.   O kabuk öyle bir şey ki,  Hem vazgeçmek istemediği,  Hem de vazgeçemediği için istediği,  Ama vazgeçtiğinde gerçekteki kendini,  Faydayı görüp özgürlüğünü bulduğu, O kabukla birlikte direncini kırdığı. Kırması çok zor ama kolaylığı verilmiş,  Ki o zorlanması oraya varana kadar, Vardığında ise gerisi ferahlık. Neye sığındığında güvende hisseder ki insan?  Güvende hissettiği şey, gerçekten güvenli midir?  Ona iyi gelen ya da iyi hissettiren, Gerçekte iyi midir? İyi, ne demekti? İyiyim, ne zaman denirdi?  “İyiyim” dediğinde gerçekten iyi miydi?  Ah ben, ah kendim...  Ne yapacağım seninle?  Onu yapmak mı zor, yapmamak mı?  Soru, karışık ve zor....

NEDEN GERGİNİM?

Resim
Neslihan o gün şiddetli bir baş ağrısıyla uyanmıştı sadece başı değil omuzları, boynu, sırtı da ağrıyordu. “Geldiğim son nokta, bundan kötüsü olamaz herhalde” diye düşündü. Zaten uzun zamandır gergin ve stresliydi. Yapılması gerekenler omuzlarına yük olmuştu. Üstelik yapması gereken işlerin çoğu için de son gün yaklaşmıştı artık daha fazla bekletme imkânı da yoktu. Neslihan derin bir ‘offff’ çekti… O sırada telefon çaldı, arayan annesiydi. Neslihan telefonu açmak istemedi, iyi de şu anda meşgule atsa bile annesini geri aramayı ne kadar bekletebilirdi ki? -Aloo, kızım nasılsın? Dün sesin pek iyi gelmeyince merak ettim, aklım sende kaldı. - İyi değilim anne! Bir türlü başlayamadığım ve gün geçtikçe çoğalan işler hem başıma bela oldu hem de kendimi sıkmaktan başım ağrıyor. Son günleri de geldi çattı şimdi ben bu kadar şeyi nasıl yetiştireceğim, of! İçim daralıyor, nefes alamıyorum! Emine Hanım telefonun diğer ucunda gülümsüyordu, Neslihan’ın çocukluğundan beri hiç değişmeyen problemine al...

HAYIR(!) DA HAYIR VAR

Resim
İnsanoğlu hayatın içinde zaman zaman hayırlar duyar….   -Dur düşeceksin! Dokunma ona hayır! -Hayır üzgünüm, şimdi onu alamayız… -Hayır şu an yeni bir elemana ihtiyacımız yok… Biz sizi ararız… Ve daha nice hayırlar….   İnsan hep olumlu sonuçla karşılaşmak ister… Halbuki her sonucun başında sebepler vardır. Her sebebin de kendine göre hayırları vardır. Ah, keşke insan bilse hayırların içinde gizlenen o müjdeyi… Zahmetin içindeki rahmeti bilse yine üzülür müydü karşılaştığı hayırlara? Ah, keşke insan bilse kendisi için gizlenen o müjdeyi…     Başta acı gelir insana hayırları duymak; Bir bebeğin uyumak istememesine rağmen annesinin onu uyutması, Bir çocuğun hasta olduğu için o gün dışarı çıkarılmasına izin verilmemesi… İnsan hayatı boyunca ne kadar da çok hayır(!)lar duyuyor...   Peki her insan hayır(!)lara aynı tepkiyi mi verir?   Kimi var hayırları duymaya dayanamadığı için başlar şikayet etmeye; “ Hep benim başıma geliyor…” “ Şansım olsaydı anam beni kız doğ...

BİZİM HANIM NİYE BÖYLE?

Resim
Emekli öğretmen Bedri Amca ve eşi Neriman Teyze Muğla’nın en güzel köylerinden birinde yaşıyorlardı. Bedri amca mesleği gereği uzun yıllar Türkiye’nin birçok şehrinde görev yapmıştı. Tabi kolay değil, her tayin dönemi çoluk, çocuk evi, eşyası taşınıp durmak. Bu konuda en büyük destekçisi de eşi oluyordu.  Artık emekli olduktan sonra Muğla’ya yerleşmiş ve orada yaşamlarını sürdürüyorlardı.  Neriman Teyze insanlarla ilişki kurmayı çok severdi. Gittiği her yerde onu seven ve yalnız bırakmayan arkadaşları olurdu. Burada da yeni komşularından oldukça memnundu. Yakın bir zamanda İstanbul’dan gelecek çocuklarının haberini almışlardı. Neriman Teyze onların en sevdiği yemekleri yapmakla meşguldü. Tabi komşuları da her zamanki gibi yardıma gelmişlerdi.    Bedri Amca ise insanlarla ilişki kurmakta eşi kadar iyi değildi. Hatta bazen eşinin yeni insanlarla tanışması, her gittiği ortamda birilerinin tanıdık çıkması garibine giderdi. Yeni gittikleri şehre alışmak ve uyum lanma da z...

EVLENDİM, ŞİMDİ NE OLACAK?

Resim
Tempolu geçen düğün hazırlıkları sona ermiş nihayet sevdiği adamla evlenmişti Elif. Artık yeni evindeydi ve çok mutluydu.  Elif bekarken kalabalık bir ailenin içinde yaşıyordu. Üstüne evlerine gelen gidende eksik olmazdı. O ise gününü planlayarak geçirmeyi isterdi ancak evdeki hareketten buna imkan bulamıyordu. Yeni yaşantısında hayatını daha iyi ve planlı şekilde geçirebileceğini düşünüyordu.  İşin başındaki zorluk olmadan kolaylığı göremez insan; Elif evlenmeden önce özellikle öğrencilik yıllarında ve çalışırken ev işleriyle pek ilgilenmezdi. Annesi, evin düzenini arka planda hallediyordu. Ev düzeni ve işleyişi hakkında pek deneyimi olmamıştı. Evlendiği zaman bu konuda zorlanacağı da hiç aklına gelmiyordu.  Evliliğinin ilk dönemlerinde her şey yeni ve temizdi, yemek işini de dışarıdan bir müddet çözmüşlerdi ancak bu sürekli böyle olmayacaktı kendi de farkındaydı. Bir gün erkenden uyandı ve o günü evin işlerine ayırmayı planlamıştı. Evi temizleyip, eşinin en sevdiği yeme...