Kayıtlar

deneyim etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

PIRIL PIRIL BİR SEN(E)

Resim
2024’ten uzaklaşıp 2025’e gelirken Eski bir sen(e)den yeni bir sen(e)ye giderken… Herkes kendince bir süreçten geçti. Kimi sarp bir yokuştan geçti, Kimi yaşadığı bir kıtlıktan. Kimi faydalı bir alışkanlık edindi, Kimi zararlı olan alışkanlıktan vazgeçti. Birileri bir şeyleri başardı, Birilerinin başarısı yarım kaldı. Kimi evlendi, kimi boşandı. Kimi işe başladı, kimi onlarca işi geride bıraktı. Bazısı kafasındakilere bir türlü başlayamadı, Bazısı nihayetine erdirdi, Bazısı yapılacaklara başlasa da bitiremedi. Kimi dünyaya geldi, kimi ise dünyaya veda etti… Kimi şikayet etti, kimi de şükretti. Bazısı kayıplar verdi, bazısı kaybedenleri izledi, bazısı da kaybederken kazandı. Sonuçta herkes için koca bir sene geçti. Kimi fark etti deneyim çıkardı, Kimi ise yaşadı ve geçti. Ama bazısı kazandı bazısı kaybetti. Kimdi o kaybedenler? Kimdi o kazananlar? İnsan, hayatında neyin ne olduğunu anlayamadığında aynı şeyleri yapar ama farklı sonuçlar bekler. Bir yıl bitip diğer bir yıla başlarken, insa...

AH NERMİN HANIM

Resim
Pencerenin önüne oturup çayını eline alır, gökyüzünün yağmurdan sonra değişen rengine dalar saatlerce düşünürdü.  Bazı günler gözlerinden akan yaşlar eşlik ederdi cama vuran yağmur damlalarına.  Puslu bir havaya gözlerini açmıştı Pelin. Böyle havalar bazen hoşuna gider bazen de onu çok sıkardı. Yine öyle garip hissettiği bir gündü.    Yataktan zar zor kalkmıştı, evin içinde biraz dolaştıktan sonra mutfağa giderek ocağa çayı koydu. Dolaptaki kahvaltılıklardan kendisine göre bir sofra hazırlarken bir yandan da çayını demledi. Karnını hızlıca doyurup, en büyük kupalarından birine çayını doldurdu. Bugün yapmaktan en keyif aldığı şeyi yapacaktı, camın önüne oturup yağmuru izlerken çayını içmek…  Salona geçip camın önündeki koltuğa otururken birden gözüne Nermin Hanım takıldı, apartman girişinden hızlı adımlarla binaya doğru yürüyordu. Nermin Hanım; Pelin’in alt kattaki komşusunun çocuğuna bakıyordu.  "Ah Nermin Hanım! Bu yaşında yağmur da olsa soğuk da olsa yine...

IHLAMUR AĞACI

Resim
Ayşe o gün sıcaktan çok bunalmıştı. Aklına ıhlamur ağacının olduğu o tepe gelmişti. Sadece sıcaktan bunaldığı zamanlarda değil, canını sıkkın olduğunda da oraya giderdi. O tepe, Ihlamur ağacı ona annesi ve nasihatlerini hatırlatırdı.  Gideceği yer için hazırlık yapıyordu. Termosuna çayını doldurdu. Annesinin tarifi, mis gibi tarçın kokan elmalı kurabiyesinden bir kutuya koydu. Hazırladıklarını minik bir piknik sepetinin içine yerleştirdi.    Radyosu da olmazsa olmazıydı, ona da sepette bir yer ayarladı. Evleri yol kenarındaydı, ıhlamur ağacına ulaşabilmek için tepeye doğru yürümesi gerekiyordu.  Aşağıdan yukarıya doğru baktığında koca ıhlamur ağacının, rüzgârın etkisiyle dans eden yapraklarını gördü. Yaklaştıkça kokusu da buram buram burnuna gelmeye başlamıştı. Bu koku Ayşe'nin çocukluğunun kokusuydu. Çocukluğu bu ağacın altında oyunlar oynayarak geçmişti.   Ağacın yanına vardığında; küçük ahşap bir masa, bir ağacın dallarına asılı bir salıncak onu karşılıy...

AYNA AYNA, SÖYLE BANA

Resim
Bazen ayna karşısına geçer kendimize kızıp kavga ederiz. Söylene söylene bir hale gireriz; “Salaksın kızım bu yaptığın saflığı kimse yapmaz.” Bazen kendimizle gurur duyar, övünürüz; “Aferin kız Bahar, iyi yaptın spora başlamakla, helal olsun sana.” Bazen sessizce ağlarız, sonra kendimize bakar yine ağlarız. Dertleşiriz bir de, karşımızda biri varmışçasına. Bazen de hayatımızdaki insanlarla yaşarız tüm bunları. Hani her insanın hayatında vardır ya hoşlanmadığı birileri. Tartıştığı, gıcık olduğu, görünce yüzünü ekşittiği. İlişkilerinde, ticaretinde, müşterisinde, komşusunda, marketinde yani kısacası hayatın her yerinde bu durumu yaşadığımız zamanlar olur. Öyle ki bu durumu, tanımadığımız insanlarda bile yaşadığımız olur bazen. Trafikte bir kornaya basışı var ki sorma! Kavga edersin orda kendi kendinle, dikiz aynasından söylenirken bulursun kendini. Bir de tam zıttı vardır. Görünce hoşlandığın, sürekli yanında olmak istediğin. Onu gördüğünde mutlu olduğun. Bir davranışını örnek aldı...

TEKNOLOJİ İMKAN MI? TUZAK MI?

Resim
Leyla, her yıl okullar kapanınca yaz tatili için memlekete dedesinin yanına giderdi. Küçüklüğünde oradaki köy hayatı çok hoşuna giderken artık liseli olmuştu ve dedesinin evine gittiğinde yaşadığı bazı yoksunluklar canını sıkıyordu. İnternetin olmaması mesela hayatını durduruyordu resmen. Dedesi köyde hala birçok şeyi teknoloji kullanmadan kendi yapıyordu. Tarlada yaptığı işlerin çoğunu makineler yapabiliyordu oysa ki. Bir gün tarlaya doğru giderken dedesine eşlik etmişti. Bir yandan da konuşuyordu Leyla; “Teknoloji nasıl da gelişmiş değil mi dede? İnsanın hayatını zorlaştıran çoğu meseleyi halletmiş sanki... ● Yıkayacağı çamaşıra ve onun hassasiyetine göre deterjanı ayarlayabilen çamaşır makineleri, ● Telefonumuzdan içini görebildiğimiz buzdolapları, ● Hele de cep telefonları… Artık birçok şeyi bu akıllı telefonlarla halledebiliriz. Dedeciğim biliyor musun sağlıkla ilgili bütün bilgilerimizi bile bu telefonlara kaydedebiliyoruz? ● Hangi doktora ne zaman gittiğimizi, ● Ne zaman hangi t...

DENEME VE YANILMA

Resim
Sabahın ilk ışıklarıyla gözünü yeni bir güne açtı. Gece pencereyi açık bıraktığından odaya giren rüzgarla her yerinin tutulduğunu fark etti. Dün yaşadığı yorgunluk hala üzerindeydi ama gece yağan yağmurun oluşturduğu toprak kokusu yorgunluğunu unutturdu sanki.  Odasına sinen bu otla karışık toprak kokusunu gözlerini kapatıp iyice içine çekti. Sonra düşündü, açık unutulan pencerenin nelere yol açtığını. Biraz halsizlik, biraz huzur, biraz şükür, biraz pişmanlık…  Yatağından doğrulup pencereye doğru gitti ve kapadı. “Bugün Pazar, güzel bir kahvaltıyla toparlanırım. İyi ki arkadaşlarımın kahvaltı teklifini reddetmedim. Hem uzun zamandır onlarla dışarıda vakit geçirmiyorduk, iyi de olur.” diye düşündü Özge.  Evden hazırlanıp çıkarken gökyüzüne baktı mis havayı tekrar içine çekti. Bu güzel havanın keyfini yürüyerek çıkarmak istedi. Arkadaşlarıyla sözleştikleri yere geldiğinde onları, kahve eşliğinde sohbete başlamış olarak gördü. Uzun zamandır birbirlerini görmedikleri için ko...

NEDEN GERGİNİM?

Resim
Neslihan o gün şiddetli bir baş ağrısıyla uyanmıştı sadece başı değil omuzları, boynu, sırtı da ağrıyordu. “Geldiğim son nokta, bundan kötüsü olamaz herhalde” diye düşündü. Zaten uzun zamandır gergin ve stresliydi. Yapılması gerekenler omuzlarına yük olmuştu. Üstelik yapması gereken işlerin çoğu için de son gün yaklaşmıştı artık daha fazla bekletme imkânı da yoktu. Neslihan derin bir ‘offff’ çekti… O sırada telefon çaldı, arayan annesiydi. Neslihan telefonu açmak istemedi, iyi de şu anda meşgule atsa bile annesini geri aramayı ne kadar bekletebilirdi ki? -Aloo, kızım nasılsın? Dün sesin pek iyi gelmeyince merak ettim, aklım sende kaldı. - İyi değilim anne! Bir türlü başlayamadığım ve gün geçtikçe çoğalan işler hem başıma bela oldu hem de kendimi sıkmaktan başım ağrıyor. Son günleri de geldi çattı şimdi ben bu kadar şeyi nasıl yetiştireceğim, of! İçim daralıyor, nefes alamıyorum! Emine Hanım telefonun diğer ucunda gülümsüyordu, Neslihan’ın çocukluğundan beri hiç değişmeyen problemine al...

ESKİYİ AT YENİYİ KAP

Resim
Nermin Hanım sabah uyanır uyanmaz ilk işi duvardaki eşinin fotoğrafına bakardı. Ona bakmadığında kendini suçlu hissederdi. Yaşadıkları ev oldukça eski bir evdi. Asırlardır depremlere maruz kalmış ama ayakta kalmayı başarabilmişti. Tıpkı Nermin Hanım gibi.   Evin ahşap zemini üzerinde yürürken gıcırdayan tahtaları sesleri bir bir geçmiş anılarını hatırlatırdı. O sabah da aynı ses ile buluşunca içinden “Hey gidi günler…” diye iç geçirdi. Sanki çocukları yürüyor, hemen yan odadan da rahmetli eşi geliyormuş hissini verdi. Ondan kalan baston, tesbih her bir şey duvarlarda asılıydı. Nermin Hanım’ın gelinliğini zamanında mahallede giymeyen genç kız kalmamıştı. Duvağı, çiçeği, ayakkabısı, rugan çantası her bir şeyi. O naftalin kokan sandığında sarılı kat kat bohçaların içerisinde dururdu. Onun için eski olan her şey çok kıymetliydi. Uzun uzun geçmişe dalardı. O zamanki şarkılardan, türkülerden mırıldanırdı. Yüzündeki derin çizgiler onun taşıdığı ağır yüklerin izleriydi sanki. Mahallede he...

BAKMAK MI, GÖRMEK Mİ?

Resim
Yemek, çay, sohbet derken akşam olduğunu fark etmediler bile. - Muhabbete biraz da bahçeyi dolaşarak devam edelim mi? Dedi Ahmet Amca. Bu yiyip içtiklerimizi başka türlü sindiremeyeceğiz yoksa. - Olur. Ellerine bir fener alarak bahçeyi gezmeye koyuldular. Bahçenin ilerisinde bulunan arı kovanlarından gelen vızıltı sesleri dikkatini çekti Ali’nin. - Bu saatte hala bal mı topluyor arılar? Gülümseyerek cevap verdi Ahmet amca. - Hayır. Arılar gece uçamazlar. O yüzden gündüz toplarlar ballarını. Şimdi kovan içi işler. Temizlik falan. - Temizlik mi? Nasıl yani? Temizlikçileri mi var arıların?  - Olmaz mı? Sadece bal yapmaz arılar. Temizlikçisi var, güvenlikçisi var, klimacısı var, süt annesi, kraliçesi var. Ali şaşkın şaşkın bakarken sözüne devam etti Ahmet Amca. - Arıların muazzam bir sistemleri var. Anlatsam saatler sürer. Ama şöyle özetleyebilirim ki arıların dünyasını deşifre etse insanlar, "İdeal toplum yapısı ve yönetimi nasıl olmalı?" sorusunun cevabını almış olurlar.  Ali...