KÖYDEKİ İŞLER
Her cuma olduğu gibi bu sabah da heyecanla doğruldu yatağından. Hemen odanın pencerelerini açarak mis gibi kokan köy havasını içeriye aldı. İnsanın içini ısıtan sıcacık güneş ışığıda eşlik etti o mis gibi kokuya.
- Bugün çok işimiz var çoook, diyerek kardeşini de uyandırdı Ayşe.
Hem haftanın son günü hem de en sevdiği gündü bugün Ayşe’nin. Hafta içi şehir merkezinde kalan babaları o gün eve gelecekti. Köy ile merkez arası uzak olduğu için hafta içi merkezde kalıp, cuma günü işi bitince köye gelirdi. Yaz tatillerinde günleri bu şekilde geçerdi bu küçük ailenin.
- Babam gelmeden bütün işleri bitirelim. Banyo yapıp, saçlarımıza da babamın geçen gelirken getirdiği kırmızı kurdeleli tokaları takıp babamı bekleyelim. Güzel olmaz mı, dedi kardeşine.
Evlerinin bahçe duvarları taştan yapılmıştı. Çok yüksek değildi fakat bahçe sınırı belli olsun diye çevrilmiş bir duvardı. Mavi renge boyanmış, tahtadan bir bahçe kapısı da vardı. Bazen açılırken ağlarcasına gıcırdayan sesler çıkarsa da -nedendir bilinmez- değişmezdi o kapı.
Ayşe her cuma o duvarın üzerine çıkıp babasının gelmesini beklerdi. Kardeşi de yanında otururdu. Her duvara çıktığında annesi arkasından seslenirdi;
- Ayşeeee! Yine mi ordasın? Kızım düşersin oradan, hem üstün başın toz olacak. Artık içeriye girin akşam oldu, gelir şimdi babanız. Haydi sofrayı kurmaya yardım edin bana.
- Tamam anneee. Beş dakika daha lütfennn, derdi ikisi birden. Ama yine de ikna olmazdı anneleri. "Çabuk düşmeden gelin artık" diye ikinci kez ve daha yüksek bir ses tonuyla seslenirdi bu sefer. Ufukta babaları da görünmeyince mecburen eve geçerlerdi.
Ayşe’nin annesi biraz sert bir kadındı. Kendi kuralları ve düzeni olan biriydi. Pek yumuşak sözleri de yoktu. Sevdiğini de öyle açıkça belli edebilen biri değildi. Ama çocuklarının ihtiyaçlarını çok iyi bilirdi. Korumacı bir kişiliğe sahipti. Çocuklarını sağlıklı ve güven içinde büyütebilmek onun için çok daha önemliydi.
Her anne gibi o da; rüzgar alıp hasta olmasınlar, koşup da bir yerleri yaralanmasın diye pek gözünün önünden ayırmak istemezdi. Fakat kendi kuralları olan da bir kadındı. Ev işlerinin yarım bırakılmasından hiç hoşlanmazdı. Her sabah kahvaltıdan önce ve sonra yapılacak belirli işler vardı. Bir de haftada bir yapılması gereken belli işler olurdu…
Temizlik öyle alelade yapılan bir şey değildi. Bu yüzden de hiç bitmezdi bu evin işleri...
Gaz lambaları, koltuk oymaları, halı kenarları ayrıca silinen haftalık işlerdendi. Annelerinin duvardan indirip ellerine verdiği gaz lambaları dikkatlice ve üfleyerek silinirdi.
- Camını dikkatli silmezseniz dışarıya ışık vermez, derdi anneleri. Yavaş yavaş o küçük elleriyle, yumuşak bir bezle, üfleyerek silerlerdi. Ondan sonra da annelerine;
- Olmuş mu anneciğim, diye sorarak onay alırlardı.
Bu hayata “Anne Kuralları” derdik çocukken. Hala devam edip etkisini sürdüren kurallar…
Hangimizin anılarında yoktu ki bu kurallar…
Saat dokuz olduğunda evlerde ışık yanmazdı. Erkenden uyanıp, gün içerisinde de sürekli bir koşuşturma ile geçince haliyle erkenden yatıyordu buradaki köy halkı. Sadece nadir kişilerin evinde ışık olurdu belirli bir saatten sonra.
Ayşe’lerin evinde ise babalarının sık evde olmamasından mütevellit olsa gerek, ışıklar erken kapanırdı.
- Anne gaz lambasını kıssak da azıcık kitap okusak olmaz mı, derlerdi annelerine.
- Olmaz yatın hemen. Gece gece yol soran olur, hem geç oldu. Milletle uğraştırmayın beni.
- Anne yaa ama saat daha dokuz, deseler de bir fayda etmezdi.
Bakışlarından anlarlardı zaten ne yapmaları gerektiğini. Anneleri başını salladı mı hemen yapılması gerekeni anlayıp o işe koyulurlardı. Misafir mi geldi, hemen biri şeker tutar diğeri ise çikolata / lokum ne varsa ikram kasesinde onu sunardı. Başka bir baş sallaması ise “Ayakkabıları düzenleyin” demekti. Göz işareti ise başka bir şey anlatmaktaydı.
Ne kadarda katı ve soğuk görünse de anneleri çok iyi bir iletişimciydi. İletişim ustası denilebilirdi onun için. İnsanların neye ihtiyacı var, kimin yardıma ihtiyacı var, kimin eksiği var haberi olurdu. Aman aman süslü cümleleri yoktu ama kime nasıl yaklaşacağını iyi bilirdi.
Babaları mı? Babaları yumuşak, yufka yürekli bir adamdı. Yumuşaklığı çokça hissedilirdi herkes tarafından. Hatta sadece insanlar değil köydeki hayvanlar bile severdi Mehmet Bey’i. Bahçedeki köpekleri Fındık dahi onu görünce koşarak yanına gider, kendini sevdirirdi.
Anneleri Fatma Hanım bile eşinin yanında sıkça gülerdi. Uzunca boylu, geniş omuzlu bir adamdı Mehmet Bey. Mavi gözleriyle yakışıklı bir adamdı. Kocaman kollarıyla eşine ve çocuklarına sarılırken de kollarının uzun olmasının ve omuzlarının geniş olmasının hakkını verirdi. Sevgisini göstermekte çok cömert olduğu gibi hayatın genelinde de çokça cömert biriydi.
Kızlar annelerine anlatamadıkları her sırlarını anlatabilirlerdi babalarına. Bazen annelerine sırlarından bahsettiklerini bilseler de sır küpüydü onlar için babaları.
Eve her gelişinde hepsine ayrı ayrı en sevdikleri tatlıdan ve hediyeliklerden getirirdi. Annelerinin kuralcı kişiliğinin yanında, babalarının esnek bir kişilikte olması ilişkilerini devam ettiren sebep olsa gerekti.
Bu kadar zıt kutuplarda olan kişilerin bir ömür birlikte olmaları tesadüf olamazdı. "Hayat denge üzerine kuruluydu." Birbirlerine zıt olmaları onları da dengeye getiriyordu.
Çünkü insan zıttı ile öğrenirdi. Tıpkı gece ve gündüzün birbirinden çok başka güzelliklerde olup, birleştiğinde bir günü tamamlamaları gibi...
Merak eden insan için ne çok öğüt vardı bu iki farklı zaman diliminin birleşiminde…
Peki bizler çevremizdeki zıtlıkları nasıl karşılıyoruz?
Kızarak mı? Yoksa kabul edip ona uyumlanarak mı?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.
&
Zıtlıklar ne güzel anlatılmış. İnsan aslında en dibindeki en gizli öğretmeni fark edebildiğinde sorun olarak görmekten çıkıp rahatlayabiliyordu.
YanıtlaSilBizi cezbeden şey de hep zıtlık değil miydi aslında :)
YanıtlaSilinsanoğlu hem zıt kutbunu karizmatik buluyor hem de sorun yaşayınca şikayet ediyor..
SilNe istediğimizi pek bilmiyoruz :))
Sil:))
SilGerçekten insanların şu an güncel problemlerinden biri de ne istediklerini bilmemeleri... İnsan neyi neden sevdiğini ya da sevmediğini nasıl anlamaz hale geliyor? Halbuki çocukken böyle değildi:)) (eski jenerasyonun çocukları)
Silne istediğimizi pek bilmiyoruz... bu cümle ne kadar da önemli... İnsan istemediklerini kolaylıkla söyleyebiliyor ama hayatta ne istiyorsun sorusuna bir türlü yanıt veremiyor ve sadece istemediklerini sıralayabiliyor.... Çok enteresan...
SilHele bir de kadınsak ne istediğimizi bilemiyoruz. Zıtlıktan şikayet edip zıt olanıekiyoruz
SilHer zıt kişilik bana bir mesajı vardır yoksa o tesadüfen karşıma çıkmadı….
YanıtlaSilİnsan sebebini, gerçeğini bildiğinde dezavantaj gibi görünen şeyler bir anda nasıl da avantaja dönüşüyor...
YanıtlaSilİnsan sebebini, gerçeğini bildiğinde dezavantaj gibi görünen şeyler bir anda nasıl da avantaja dönüşüyor...
YanıtlaSilZıtlıkları kabul edip, uyum göstermek insanı geliştirir.
YanıtlaSilİhtiyacı olanın ihtiyacını gideren bir sistem varsa bu hayatta; yanımdakine iyi mi baksam ne? Demek ki benim ve yanımdakinin birbirimizden öğreneceği çok şey var😃 Elinize sağlık, ilişkideki zıtlıkların, dengeye katkısını çok güzel anlatmışsınız 😉🌸
YanıtlaSilHayatın ikramıdır, zıt kutupları denk getirmek. peki biz zıt kutbumuz ile yaşadığımız problemden şikayet edersek...
YanıtlaSilİşte orada kazanmak yerine kaybedebiliyoruz sanırım. Yani yorulmuş boksörün tam kazanmak üzereyken vazgeçmesi gibi...
SilAynen öyle... Avantajı dezavantaja çevirmek de böyle oluyor...
SilFarklılarımıza ne kadar gıcık olsakta zenginliğimiz olduğunu fark etmiyoruz.
YanıtlaSilzenginlik sadece para ile sahip olunan bir şey değil... Çeşitlilik de zenginlik...
SilAma insan o kendini geliştirecek olan zıtlıkla kavgayı seçiyor ilim olmayınca…
YanıtlaSilSıcacık bir aile, sıcacık bir yazı elinize sağlık
YanıtlaSilİletişimde usta olan konuşmadan yapılması gerektiğini hareketleri ile ifade edebilir.
YanıtlaSilİnsan karşısındakinin gerçekten kim olduğunu bilmediğinde sevilmediğini zannediyor. Bir çok öykü var böyle. Oysa gerçek öyle değil. Peki kim kimdir? :)
YanıtlaSilEvet gerçekten bir sürü gelin kaynana hikayesi var böyle gördüğüm
SilMerak edenler için ne güzel öğütler vardı...
YanıtlaSilmerak edenler için...
SilZıtlıklar bizim şifamızdır.
YanıtlaSilAdsız
YanıtlaSilFarklılıklar zenginliğimizdir aslında
Kaleminize sağlık,
YanıtlaSilZıtlıkların aslında bir araya gelerek dengeyi kurduğunu gördüm bu yazınızda.. :))
Bizlerin hayatımıza giren her zıt insan aslında bizi dengelemeye geliyor olabilir mi?
Zıttımız olan her insan bizlere bir mesaj bırakıyor gibi.. :)
Zıtlıkların ahenkli uyumu ne güzel anlatılmış. Ellerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilVarlığı dert yokluğu yara: Zıtlıklar
YanıtlaSilŞifa zittinda gizli .zurtina bilinç verebilenlerden olalım insAllah
YanıtlaSilGeçmiş günler ve zıtlıklar ne güzel işlenmiş. Okurken kendimi geçmişte gördüm.
YanıtlaSil