Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

“HAYIR” DEMEK İSTİYORUM

Resim
Ayşe aceleyle yatağından kalktı, gözlüklerini takıp saate bakmaya çalıştı. O da ne? İşe gitmek için çok geç kalmıştı. Hemen hazırlanıp evden çıktı ve otobüse yetişmek için koşmaya başladı.  Ayşe’nin evi işyerine yaklaşık bir saat uzaklıktaydı. Otobüste giderken ya kitap okur ya müzik dinler ya da zihninde, geçen günlerin kritiğini yapardı. Şimdi yine yoldaydı ve dün olanların kritiğini döndürüyordu zihninde. “Orada hayır demeliydin Ayşe! Neden hemen tamam dedin sanki? Ağzından hiç mi hayır çıkamıyor senin? Bak diyeceğin şey şu ‘Hayır’ ama nerde sende o yürek?”  Ayşe’nin kendinde en sevmediği özelliği hayır diyemeyişiydi. Birisi ondan bir şey istediğinde hayır diyemez, yapmaması gereken şeyleri yaparken bulurdu kendini.  Ekip arkadaşı Zeynep bazen işe gelmiyor ve işlerini halletmesi için de sürekli Ayşe’den yardım istiyordu. İşe gelse dahi bazı işlerden kaçıyor ve Ayşe’nin hayır diyemediğini bildiği için işleri genellikle onun üzerine yıkıyordu. Ayşe bu durumun farkında ol...

MÜKEMMEL OLMAK ZORUNDA DEĞİLSİN AMA…

Resim
Çamurlu kar botlarına gözleri dalmış bakıyordu. Birden daldığı düşüncelerden çıkmak için etrafına bakındı. Dikkatini başka yere çekmek için bir olay, ufak da olsa bir şey aradı. Denize baktı, sahil kenarı nasıl da boştu. Sahi milyonların yaşadığı içi simsiyah, dışı ışıl ışıl bu koca şehirde böylesine az insan pek görülmüş bir şey değildi. Gözleri dış dünyaya, aklı kendi iç dünyasına dönük öylece bankta oturmaya devam etti Beyza.  Herkesin hayatı bir şekilde ilerliyordu… Üniversite arkadaşlarının çoğu kariyerinde iyi yerlere gelmişti. Çevresindeki çoğu insan hatta küçük kardeşi bile evlenmişti. Birkaç arkadaşı cesaretini toplayıp yurt dışına taşınmıştı. Peki ya Beyza? Olduğu yerde sayıyordu ne bir eksik ne bir fazla! Belki de kapıyı vurup çıkmadan önce annesinin söylediği sözler doğruydu. - Senin hedefin yok Beyza! O yüzden uçurtma gibi sürekli oradan oraya savrulup duruyorsun. Ne istediğini bilmemenin suçunu bizlere yüklemeyi bırak artık!  Ne ağır gelmişti o sözler Beyza’ya, s...

EKSİKLİK KÖTÜ BİR ŞEY Mİ?

Resim
İnsanoğlu hayatındaki eksiklikleri hep kötü bir şey olarak algılar. Doğarken, büyürken, üniversiteye başlarken, evlenirken, bir iş sahibi olacakken… Eğer bir eksiklik olursa o süreçten keyif alamazmış gibi hisseder.  Bir bebek, daha doğmadan adına yapılan partiler, öncesinden alınan ve 3 yaşına kadar giyebileceği tüm kıyafetler, doğarken dev hastane organizasyonları ve niceleri… Bunların her birini tastamam yapmaya çalışır ve ancak bu imkanlarla daha mutlu olacağını zanneder insan.    Evlenirken her şeyini tastamam yapmak ister, hiçbir şeyi eksik bırakmak istemez. “12 kişilik misafir yemek takımı, 12 kişilik günlük yemek takımı, 12 kişilik misafir çatal-kaşık takımı, 12 kişilik günlük çatal kaşık takımı… Acaba bir tane de kahvaltı takımı mı alsak? Bir de kahvaltı çatal-bıçak takımı…” Maddeler alır başını gider. Tüm eksikleri halledersek çok mutlu olacağız diye düşünülür. Çocuk yetiştirirken doğumundan itibaren her yaşında eldeki tüm imkanlar önüne serilmek istenir. “Biz y...

UFAK BİR GÜLÜMSEME

Resim
Zerrin sabah kalktığında eşi Orhan gitmişti bile. Kendi de hazırlanıp yola çıktı. Sanki evde iki yabancı gibiydiler. Bazen birbirlerini görmedikleri bile oluyordu… Bu sabah ilk defa bu durum ona bir garip geldi. “Orhan için varlığımla yokluğum bir gibi sanki” diye düşündü. Aslında bu durum kendi için de geçerliydi.  Sahi neden biz böyle olduk?  İş hayatı, yorucu trafik, hayat pahalılığı… Bunlar mıydı sebep acaba? Arabayla dalgın dalgın kırmızı ışıkta dururken telefonu çaldı, arayan annesiydi. Sesinde bir gariplik hissetmişti. Yarı ağlayarak babasıyla küstüklerini söyledi. Babası ve annesi 45 yıllık evli, sakin, tatlı iki ihtiyar olmuşlardı. Şaşırmıştı Zerrin, küsmek mi! Hem de annemle babam… Gülümsemesini gizleyemedi ama bir yandan da çok merak etmişti. Çok iyi anlaşan huzurlu çift anne ve babası. Hiç küsme lafı duymamıştı ağızlarından. Hemen yanlarına gidip hem hayır dualarını almak ve hem de olduğunu da öğrenmek istedi Zerrin.   İşten izin istedi ve annesine doğru yol a...

SEÇMEK Mİ HESAPLAMAK MI?

Resim
Elif, işten çıkınca hava kararmamıştı henüz. Koştur koştur markete uğradı. Çarpan kalbinin sesi neredeyse dışarıdan bile duyuluyordu. Bir yorgunluk hissetti bacaklarında. Markette önündeki sırayı görünce aldıklarını bırakmayı düşündü bir anda. İnternetten sipariş veririm bu sıra beklenir mi diye düşünürken bir taraftan da hesap yapıyordu. İnternetten alırsa daha pahalıya gelecekti. “Parayı kolay mı kazanıyorsun kızım Elif!” diye söyleniyordu kendine ama beklemek de istemiyordu. Bütün gün işte yorulmuştu. Beklemek yerine alışveriş yapmaya karar verdi. Kendiyle konuşurken gözü bir anne ile çocuğuna takıldı. - Anne, param buna yeter mi? - Hesaplayabilirsin Nehirciğim. - Anne param yetmezse sen vermez misin? - Veremem kızım bir anlaşma yaptık ya seninle. - Tamam anneciğim. Sadece Elif değil markette durumu fark edenler de anne ve kızı izliyordu. Elif'e çok da yabancı gelmiyordu bu gördükleri. Kendi çocukluğu gelmişti aklına. Babası ile alışverişe gittiklerinde babası seçenek sunardı ve...

BAK SANA NE ANLATACAĞIM!

Resim
Elmas iyi bir dinleyici, Haktan ise iyi bir konuşmacıydı. İşyerinde o gün ne yaşadıysa eve gitmeyi bekleyemez, arar eşine anlatırdı. Elmas ise eli işte de olsa açar dinlerdi. Hiçbir şey olmasa da yine arar ne yapıyorsun diye sorar, karısından bir tüyo alırdı.  -Yemek yapıyorum Haktan. -Kolay gelsin, ben de bugün öğlen kuru fasulye pilav yedim. Sorma Elmas, çok da pişmemiş rahatsız etti. Çıktım biraz hareket edeyim diye, bizim devreden Mahmut’u gördüm. Onlar da ev almışlar İzmir’den, tadilat yaptırıp taşınacaklarmış. Tadilat demişken bizim Ankara’daki evin de balkonunun kapatılması gerekiyor. ‘Kiracı kışın soğuk geçiyor abi, kapatılırsa iyi olur’ demişti ya. Ben bir sorayım tanıdıklara… Elmas ise kulağında telefon,  -Hıı hıhı tamam, gibi kısa ses ve kelimelerle karşılık veriyordu.   Haktan’ın çocukluğundan başlıyordu konuşma hikayesi. Kelimeler ağzından net çıkana kadar bir dolu seslerle derdini dile getirirmiş, kelimeler netleşince de kimse onu tutamaz olmuştu.  Çocu...

NİSYAN

Resim
Ev, araba, çocuk, ünvan… Her şeye sahip olmaya çalışan insan… Bir mal uğruna ahireti unutan, Kendini kaptırıp gittiği ancak bir geçici dünya imiş… Yapıp ettiklerini kendinden sanan, Altmış, seksen yıl mala bekçilik yapan, Bu dünyadan göçüp gitmiş ama bilmemiş… Asıl sahibi ALLAH imiş…   Geçici bir meselede tüm hayatını harcayan, Bir sağlık için hepsini vermeye razı olan imiş… Kimseye minnet etmem diye burnunu diken, Sıkıştığında ancak RAB’ini hatırlayan imiş… İnsanmış nankör olan, RAB’bini unutan, RAB ise, RAHMAN imiş, geriye düşmesin diye destek olan… RAHİM imiş, ileri gitmesi için destek olan… GAFUR imiş, ayıpları ve günahları örten. Pek acele etmiş insan, Sonsuzu bırakıp da tamah ettiği cihan, Fazlası değilmiş yalnız imtihan, İnsan çok istemiş, İsteğine kılıf uydurmuş, anlam yüklemiş, Hataya düşse de onu affedebilen, Yine RAB’iymiş Toprak nesli insan, Sınanmak istemiş ayrıca, dünyasında şöhret, şan, En yüce, en zengin, en “Var” olan, Faydaya ulaştıran da sefilliği veren de RAB’iy...

KÖYDEKİ İŞLER

Resim
Her cuma olduğu gibi bu sabah da heyecanla doğruldu yatağından. Hemen odanın pencerelerini açarak mis gibi kokan köy havasını içeriye aldı. İnsanın içini ısıtan sıcacık güneş ışığıda eşlik etti o mis gibi kokuya. - Bugün çok işimiz var çoook, diyerek kardeşini de uyandırdı Ayşe.  Hem haftanın son günü hem de en sevdiği gündü bugün Ayşe’nin. Hafta içi şehir merkezinde kalan babaları o gün eve gelecekti. Köy ile merkez arası uzak olduğu için hafta içi merkezde kalıp, cuma günü işi bitince köye gelirdi. Yaz tatillerinde günleri bu şekilde geçerdi bu küçük ailenin. - Babam gelmeden bütün işleri bitirelim. Banyo yapıp, saçlarımıza da babamın geçen gelirken getirdiği kırmızı kurdeleli tokaları takıp babamı bekleyelim. Güzel olmaz mı, dedi kardeşine. Evlerinin bahçe duvarları taştan yapılmıştı. Çok yüksek değildi fakat bahçe sınırı belli olsun diye çevrilmiş bir duvardı. Mavi renge boyanmış, tahtadan bir bahçe kapısı da vardı. Bazen açılırken ağlarcasına gıcırdayan sesler çıkarsa da -nede...

MASUMLAR ŞEHRİNDE BİR GÜN

Resim
"Biz orada doğmadık...  Ama orada büyüdük...  Çünkü Müslüman zulm gördüğü yerde büyür ve çoğalır..."  Y.H HANGİ ŞAHİT OLUNAN DELİL KOYMAYA YETMEDİ?  ŞAHİTLİK DELİL KOYMAYI GEREKTİRMEZ MİYDİ?  & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.  & "Bu senin yaşamın… Bu senin yaşamın ama, beni de ilgilendiriyor! Evet, senin yaşamın beni de ilgilendiriyor. Çünkü; aynı zamanda, aynı seyirci karşısında, aynı sahneyi paylaşıyoruz." YAHYA HAMURCU & &   KİM KİMDİR İLİŞKİLERDE USTALIK BAŞARI PSİKOLOJİSİ

DEĞİŞİM Mİ DÖNÜŞÜM MÜ?

Resim
İnsanların telaşlı telaşlı koşturduğu, arabaların vızır vızır geçtiği cadde ne kadar da kalabalıktı. Tıpkı şehrin diğer caddelerinde olduğu gibi. Yetişkinlerin yüzünde hep bir yerlere yetişme telaşı vardı. İnsan bazen "Çocuk olmak ne güzel, keşke hiç büyümeseydim!" diye düşünür. Çocukken oynadığı oyunlar gelir aklına ve yüzünde oluşan acı bir tebessümle iç geçirir. "Ahh! Nerede o eski günler?" İnsanın iç geçirmesine sebep olan şey neydi? Büyümesi mi yoksa bu değişim mi? İnsan büyürken değişiyor muydu yoksa dönüşüyor mu? Bunların arasındaki fark neydi? "Haydi çocuklar, akşam oldu neredesiniz?" diye bağıran annelerimizin sesi olmasa kararan havayı bile fark etmezdik. "Ahmet hadi saklambaç oynayalım çabuk gel." diye okuldan gelir gelmez birbirimizi organize eder toplanırdık. Kim ebe olacak diye hemen saymaya başlardık. "Portakalı soydum, başucuma koydum…" "Bir, iki, üç…  Önüm arkam sağım  solum  sobe." O günleri hatırladıkça ne k...

KENDİNİ SEV

Resim
Zehra, yaşadığı sıkıntıları ve bu sıkıntıları hak etmediğini düşünüyordu. Yaşadığı problemleri çözmek için çeşitli tavsiyelere başvuruyordu. Arkadaş ortamları, sosyal medyada açıklama yapan uzmanlar, ilişki koçları… Her birinin tavsiyesini ayrı ayrı deniyordu. "Kendini sev, sen biriciksin, dilediğin gibi yaşa, güçlü ol kendini ezdirme…" Bu öneriler ile uyguladığı tüm yöntemler onu iyiye götürmüyordu sanki. Bu bozulmanın tek sorumlusu da bu yöntemler değildi elbette. Kendine daha çok değer vermeyi, daha çok tüketim yapma ve sadece kendini düşünme ile ilişkilendirmeye başlamıştı. Böylece Zehra sadece kendine odaklanan "Ben, ben, ben" diyen biri haline gelmişti. Ben değerliyim, bu benim hayatım, canım kendim, önce ben diye diye hayatı sadece kendinden ibaretmiş gibi görmeye başlamıştı.     Dünyanın merkezinde "Zehra" vardı onun için. Zamanla kendi kendine yetebilen Zehra birilerine ihtiyaç duymaya başladı. Hastalandı ama kimse yoktu yanında. Evini taşıdı ama ...