Kayıtlar

Şubat, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HER İSTEDİĞİNİ YAPMAK MIYDI ÖZGÜRLÜK?

Resim
İnsanların dikkatini çeken ve aklında yer eden bir siması vardı. En dikkat çekici özelliği ise siyah ve mor karışımı olan saçlarıydı. Herkesin ona bakmasına alışmıştı Arzu ama o sadece telefonuna bakar, kafasını bile kaldırmazdı. Her zaman kendi yolu, kendi seçimi ve kendi fikirleri vardı. Arzu, kendi istediği şekilde yaşardı hayatını. Ne de olsa özgürdü bu hayatta … Üniversiteye başlamasıyla birlikte farklı bir şehre gitmiş ve aile evinden de ayrılmıştı. Üniversiteyi bitirmekte de zorlanıyordu. Ona göre bir yerde sabahtan akşama çalışmak özgürlüğünü kısıtlayan bir şeydi. Özgür olabileceği bir iş ve ortamı istiyordu. Sonunda sevebileceği bir iş bulmuştu, internette içerik üretiyor ve insanlara gösteriyordu. Bundan bir de para kazanıyordu. Bu iş bayağı onun vaktini almaya başlamıştı. Bu yüzden üniversiteyi de uzatmıştı hatta. Son iki yılda o kadar değişmişti ki ailesi bile görse tanıyamayabilirdi. Telefonunda uzun süre vakit geçirmeyi severdi, yeni diziler ve filmler izleyerek ...

BİR SİMİT EKSİKTİ

Resim
Fırının önünde durdu. Taze ekmek kokusunu içine çekti. Cam vitrininde çeşit çeşit ekmek ve poğaçalar duruyordu. Ne zaman buradan geçse 5 yaşında bir çocuğa dönüşüyordu. Paraları zar zor ekmek almaya yetiyordu o zamanlar. Fırının önünde hep sıra olurdu. Vitrine baka baka sırada ilerler sonra da iki ekmek derdi. Hep iki ekmek… Poğaça simit diyenlere dünyanın en zengin insanları gözüyle bakardı. Bazen eve gelir kendi kendine ayna önünde konuşurdu. "İki simit lütfen, gevrek olsun. Dört poğaça rica ediyorum; iki zeytinli, iki kaşarlı." Nasıl da neşelenirdi o anlarda.    Şimdi 35 yaşındaydı. İçinde yaşayan o 5 yaşındaki çocuğun duygularını unutamıyordu bir türlü. Ona göre iki ekmek dünyanın en hüzünlü kelimeleriydi. Bu günlere kavuşmasının sebebiydi belki de o günler. Şu anda sahip olduklarını kıymetlendiren şey belki de o günlerde yaşadıklarıydı... "O hüzünlü çocuk olmasaydı şimdi olduğum yerde olur muydum acaba?" diye düşündü kendi kendine.    Senelerce azimle çalıştı. ...

YİNE, YENİ, YENİDEN…

Resim
Uzun bir iş günü sonrası yürüyerek eve dönüyordu Nazlı... Ayakkabısının kar birikintisinde çıkardığı ses iç sesinin aksine huzur vericiydi... Aklından bir türlü yöneticisinin sesi gitmiyordu. "Yinele" modunda tekrarlanıyor, sakinleşemiyordu. Derin bir nefes alıp başını yukarı doğru kaldırdı. Kar taneleri yavaş çekimde düşüyor, bir süre havada asılı kalıyordu. Bir an kendisini kar küresinin içinde hayal etmişti, kürenin içinde gördüğü kız bu kadar mutluyken o neden mutlu olamıyordu? Bir önceki iş yerinden istifa ettiği günü anımsadı. Artık her şey farklı olacak diye hayatını tamamen değiştirmeye karar verdiği o gün... Yönetici ve çalışma arkadaşları da dahil kimseye söylemeden bir anda insan kaynaklarına çıkıp istifasını vermişti... Bu iş yerinden, bu şehirden hatta bu ülkeden gidecek her şeye yeniden başlayacaktı. Bir daha asla böyle bir iş yerinde çalışmayacaktı. Nerede çalışırsa  çalışsın bundan daha iyi olacağına adı gibi emindi. Genel müdürün gözüne girmek için tüm gün ça...

HAYALLERİMDEKİ DÜĞÜN

Resim
Elif, iri siyah gözleri, elma gibi yanaklarıyla güzel mi güzel bir çocuktu. Çok iştahlı olmadığından annesi ona "Elifciğim yemek yemezsen büyüyemezsin, büyüyemezsen de gelin olamazsın" derdi. Elif’i ikna etmenin en iyi yoluydu bu... Çünkü Elif'in hayallerini süsleyen en güzel şeydi gelin olmak. Evdeki beyaz örtüleri ve tülleri birbirine bağlayıp gelinlik yapar "Benim gelinliğimin kuyruğu çoook uzaklara kadar gidecek" derdi.  Eline ne geçerse hepsini gelinlik parçaları yapar, onunla gezer dolaşırdı. Misafirliğe gittikleri yerlerde bile bir şey bulamazsa sofra bezinden gelinlik yapardı. İlkokulda okuma bayramında giydiği kıyafet de tabi ki gelinlikti. Ortaokul mezuniyet töreninde ise gelinliğe benzeyen bir kıyafet seçmişti. Derken Elif büyüdü ve serpildi… Üniversitede aynı sınıfta okuyan arkadaşı Berk’le birbirlerini sevmişlerdi ve evlenmeyi istiyorlardı. Elif'in gelinlik ve düğün ile ilgili hayalleri devam ederken Berk için düğün gereksiz anlamsız bir sürü an...

BANA KADERİMİN BİR OYUNUMU BU? - Bölüm 3

Resim
Aynı sebepler aynı sonuçları meydana getirmişti. Çok sevildiğinde o da çok sevecek ve ilişkileri hiç bozulmayacak zannetmişti Sıla. Çok mu şey bekliyordu hayattan? İnsanlar ne oluyordu da ilişkilerini bu hale getiriyordu? Başkalarının kendileri için neler yapıp yapmadığını düşünmekten, zamanla kendini göremez hale gelebiliyordu bazen insan. Dışarıya bakarken kendine de yabancılaşıyordu. Ve bu döngünün içinde sıkışmış bir halde yalnızlığı kendine hak görmeye başlıyordu. Kişi yaşadığı olaylarda sebeplerini değiştirmeden sonuçlarının da değişmesini bekliyordu ama işler öyle yürümüyordu… Hayatta insana; yaşadıklarına yön verebilme, değiştirebilme gücü verilmişti… Doğru yere bakmakla değişecekti hikayesi, doğru yere konsantre olmakla… Kendine sorduğu soruyu hatırladı Sıla… "Bana kaderimin bir oyunu mu bu?" Ve acı bir tebessümle "Kader diyemezsin. Sen kendin ettin, kendin buldun" diye ekleme yaptı içindeki sese.  Nihayetinde sorusuna doğru bir cevap verebilmişti. Kabulle ...

HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ?

Resim
"Hiç düşündün mü?" Sana benzeyenleri ortak bağlantıları ve bağları... "Hiç düşündün mü?" Yaratılanlar ve arandaki uyumu... Neden bu kadar birbirine uyumlu olmuş olabilir? Ya etrafındakiler? Kaygı, korku, endişe, sevinç, üzüntü ve daha birçok yaşadığın duygu... Ne de çok benziyoruz birbirimizden farklı olmamıza rağmen... Evet, birbirimize bağlıyız hayatta her şey birbirine bağlıdır. Çünkü bağ varsa "İlişki" var... Bağ varsa "Öğrenme" var... Bağ varsa "Anlam" var... İnsanı yücelten "Bağlı" olduklarıdır... Sahi "Sen hiç düşündün mü?" Anlamayı ve anlamlandırabilmeyi...   & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.  & "Bu hayatta insanlar iyi insanlarla karşılaşırlar… Aslında bu çok önemli değildir… Mesele iyi insanlarla birlikte olabilmek, iyi insanlarla iyi ilişki kurabilmektir… " YAH...

SEVGİLİLER GÜNÜ

Resim
Hangi gerçek sevgili bir güne sığdırdı sevgisini? Hangi hediye bir günde fethetti sevgilinin kalbini? “Sevgi nedir?” diye soranlar kimdi?… Anlamını bir günde değil anlamında arayanlar… Onlar ki birbirlerine bağlıdırlar.  Vazgeçebilecek kadar güçlü, vazgeçmeyecek kadar sadık olanlar. Birbirlerine karşı değil, beraber hayata karşı mücadele edenler. Aynı yolda yürüyüp aynı yöne bakanlar. Güvenle sırtlarını birbirine yaslayanlar. En sevilesinin gözüne girmeye çabalayanlar, “Beni seviyor musun?” diye sormayanlar, Sevgiyi birbirlerine olan merhametten anlayanlar… Birisi bir gün dedi ki;  “Seni seviyorumun en basiti, seni seviyorum demektir. Çünkü sevgi söylenmeden ispatlanan bir oyundur...”   & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.  & "Bu hayatta insanlar iyi insanlarla karşılaşırlar… Aslında bu çok önemli de...

GÜZELLİK UĞRUNA

Resim
Eski bir iş merkezinin ikinci katındaki 8 numaralı dairenin açık kapısından;  spa müziği ile birlikte aromatik masaj yağı kokusu sızıyordu; duvarları sararmış içerisine güneş ışığının giremediği o loş apartmana. Kokuyu takip ederek merdivenleri çıkmaya devam etti. Çok zorlanmadan bulmuştu burayı Ayşe. Bir kadın hızla yanından geçip içeriye girmişti. Randevusuna geç kalmıştı anlaşılan. O kapıdan girer girmez sesler duyuldu; “Ooo, kimler gelmiş! Hayatım gözümüz yollarda kaldı, nerelerdesin? Ne uzun tatilmiş seninki… Tabii, yeni vücudunla herkes hayran kaldı sana oralarda değil mi?  O yüzden de dönesin gelmedi.”  “Sizin sayenizde Fulya Hanım. Burada ne güzel işler yapıyorsunuz öyle. İnsanlar hayran kalmasın da ne yapsın canım.”  “Kızlar Şebnem Ablanıza kahve yapın hemen. Her zamankinden olsun kahvesi. Ne vardı tatlım senin, ipek kirpikle kaş dövmeni mi yenileyecektik?”  “Evet canım ya. Şu yüzümü bir toparlayalım tekrar. Deniz suyu, güneş ışığı derken biraz dağıldım...

BANA KADERİMİN BİR OYUNU MU BU? - Bölüm 2

Resim
Sıla ve Ömer ilişkilerinin altıncı ayına gelmişlerdi. Günler ne çabuk geçmişti. Kafede karşılaştıkları akşam daha dün gibi hatırlarındaydı… Bu zaman içerisinde Ömer işlerini ilerletmişti. İkinci kafesini açmayı ve kafe stilinde farklılıklar yapmayı planlıyordu. Günleri eskiye nazaran daha yoğun geçiyordu. Mobilyalar, resmi işlemler, tasarımlar, düzenlemeler, eksikler…  Ömer’in gündeminde artık yeni kafe vardı. Yoğunluğu sebebiyle de Sıla ile eskisi kadar ilgilenemez olmuştu. Sıla ise bu durumdan rahatsız olmuştu. Şikayetleri de artmaya başlamıştı.  “Bugün nasılsın? Günün nasıl geçti? Yemeğini yedin mi? Ben yokken neler yaptın?” gibi soruların yerini artık; “Neden eskisi gibi değiliz? Beni artık sevmiyor musun? Gün içinde hiç mi aklına gelmiyorum? Özlemiyor musun? İnsan bir arar, hiç mi merak etmiyorsun beni, hani gelecektin?” gibi sorular almıştı.  Ömer ise; “Seni sevmez olur muyum hayatım. Tabii ki seviyorum sadece biraz zaman ver, ben de çok yoruluyorum. Yeni kafe bizi ...

ANNEMİN EVDEKİ SINIF BAŞKANLIĞI

Resim
Yatarken üşüdüğünü hissetti, yorganı üstüne çekse de ısınamamıştı. Pencere sonuna kadar açılmış ve yağan kar içeri girmişti. Annesi camları açarak odaları havalandırıyordu bir yandan da “Hadi kalkın artık, öğle oldu, gelen giden olur, yatakları toplayın.” diyerek evde bir hareketlenme başlatmıştı. Seda’nın annesi herkesi, her şeyi yönetebilme marifetine sahipti. Bazen Seda “Kesin annemin sihirli bir değneği var.” diye içinden geçiriyordu. Çünkü annesi ne talimat verse söylediklerini ikiletmeden yapılıyordu. Annesinin bu davranışları Seda’nın ilgisini çekiyordu çünkü Seda okulda sınıf başkanıydı fakat kimseyi ne susturuyor ne de sözünü dinletebiliyordu. Oysa konuşanlara sürekli uyarılar veriyor, güzelce anlatıyor ikna etmeye çalışıyor ama bir türlü sınıftakilere sözünü geçiremiyordu. Annesi de evlerinin sınıf başkanıydı. Fakat sürekli uyaran, açıklama yapan her konuyu saatlerce konuşarak halletmeye çalışan bir başkan değildi. Annesinin yönetimindeki her şey neredeyse sorunsuz işliyor...