Kayıtlar

Ağustos, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İNSAN NASIL SINIR KOYAR?

Resim
Torunu Doğa uyurken Nalan Hanım’da geçmişe dalıp gitmişti. Birkaç yıla ne kadar da çok şey sığmıştı. Bu masum yüz doğalı bir yıl geçmişti bile. Eşinin kaybından sonra sanki her şey hızlanmıştı. Biricik kızı Duygu’nun evlenmesi ve yeni bir aileye girmenin yolculuğu ile ne kadar hareketlenmişti hayatı. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki keşke eşi de yanında olsaydı da kızının bu mutluluğunu görseydi. Saçlarını taramadan uyumayan o küçük kızı büyümüş müydü şimdi? Kabul edemediği şey anneannelik değil kızının büyümesiydi. Nalan Hanım her ne kadar karışmadığını iddia etse de Duygu’nun hayatındaki bir çok şeyde rol aldığının farkında bile değildi. Kontrol etme isteğine bir türlü engel olamıyordu. Sanki kızı bir şeyleri unutacak veya yanlış yapacakmış gibi geliyor, o yüzden hiç elini üzerinden çekmiyordu.  Gece yatacağı saati kızına göre ayarlıyor, hayatındaki planları kızının aile yaşantısına göre yapıyordu. Bu sırada Duygu anlamadığı bir kargaşa içindeydi; “Evlilik böyle bir şey sanır...

HAREKET BEREKETMİŞ

Resim
İnsan ki, Yapıp ettikleriyle nasıl bir canlıymış böyle! Seçimleriyle yücelip, Yine seçimleri ile düşebiliyormuş meğerse. Gelecek için atılan bir tohummuş öyleyse, Hayırdaki tek bir kararı bile. Kendisine atılan pasları gole çeviren de, Yine kendisiymiş meğerse. İnsan ki, Bir sakınma makinesi aslında, isterse. Yaptıklarının yanına sakındıklarını eklediğinde, Golleri taşıyacakmış onu bir üst lige. Verilenlerle birlikte, Verilmeyenlere de şükrettiğinde, Anlayacakmış teslimiyetle, Verilenler neymiş meğerse.   İnsan ki, Umudunu kaybetmediğinde,  Düşmeyi de kalkmayı da bildiğinde, Varacağı yerle birlikte Gideceği yolu da sevdiğinde, Hatırlayacak o zaman, Gelme sebebini düşünürse… İnsan ki, Kendisine verilen potansiyeli bir bilebilse, Dönüşebileceği kişiyle arasındaki engelleri bir aşabilse, O başarının, mutluluğun tadını bir alabilse, Erecekmiş varacağı yere, Hem de daha bitmeden süre. Yeter ki inan, Çünkü öyle varacak kabule. Ve yine dönecek her şey başladığı yere, O da hayırdaki h...

EVLENDİM, ŞİMDİ NE OLACAK?

Resim
Tempolu geçen düğün hazırlıkları sona ermiş nihayet sevdiği adamla evlenmişti Elif. Artık yeni evindeydi ve çok mutluydu.  Elif bekarken kalabalık bir ailenin içinde yaşıyordu. Üstüne evlerine gelen gidende eksik olmazdı. O ise gününü planlayarak geçirmeyi isterdi ancak evdeki hareketten buna imkan bulamıyordu. Yeni yaşantısında hayatını daha iyi ve planlı şekilde geçirebileceğini düşünüyordu.  İşin başındaki zorluk olmadan kolaylığı göremez insan; Elif evlenmeden önce özellikle öğrencilik yıllarında ve çalışırken ev işleriyle pek ilgilenmezdi. Annesi, evin düzenini arka planda hallediyordu. Ev düzeni ve işleyişi hakkında pek deneyimi olmamıştı. Evlendiği zaman bu konuda zorlanacağı da hiç aklına gelmiyordu.  Evliliğinin ilk dönemlerinde her şey yeni ve temizdi, yemek işini de dışarıdan bir müddet çözmüşlerdi ancak bu sürekli böyle olmayacaktı kendi de farkındaydı. Bir gün erkenden uyandı ve o günü evin işlerine ayırmayı planlamıştı. Evi temizleyip, eşinin en sevdiği yeme...

DOĞRU YOL DOĞRU SEN’E GÖTÜRÜR

Resim
İki kardeşiz biz kardeşim Enver ve ben, annem ve babamın iki değerli evladı. Hangi evlat anne baba için değerli olmaz ki?  Babam, çocukluğumuzdan beri hiçbir şeyimizi eksik bırakmazdı. Özel kurslar, dershaneler, kitap setleri... Doğum günlerimiz atlanmaz, annemin yaptığı nefis pastalar eşliğinde kutlanırdı. Mutlaka hediyelerimiz de alınırdı. Bisiklet, bilgisayar, telefon ya da sevdiğimiz şey neyse.  Çok mu zengindik, değildik ama babam çalışmayı ve almayı seven, çocuklarının üstüne düşen biriydi. Annem de öyle, “Fedakâr” değil miydi zaten annelerin ikinci ismi. Sevgisini hem dile getiren hem gösteren, yemeyip yediren, çocuklarının üstüne titreyen. Tabi her şey aynı kalmıyor ve değişiyordu. Her yeni eskir, her küçük büyüyordu, bizde büyüdük. Kardeşim Enver liseden mezun olmuş özel bir hastanede çalışmaya başlamıştı. Ben ise üniversiteye hazırlanıyordum. Daha sonra istediğim bölümü kazanmış ve  ara vermeden okulu bitirmiştim. Enver ise yıllardır özel hastanelerde çalışmaya ...

TAMAM MUTLU OLACAĞIM AMA BEŞ DAKİKA SONRA

Resim
Hava sıcaktı ve güneş batmak üzereydi… Hafif esen akşam rüzgarı çıkmıştı ve dalgalar sahile daha sık vurmaya başlamıştı. Günün kalabalığı ve uğultusu dağılmış, sahile bir sakinlik çökmüştü.  Selin, küçük adımlarla usul usul yürüyordu. Yürümek de ona da iyi geliyordu aslında ama içindeki huzursuzluk bir türlü geçmiyordu. Halbuki ne kadar uzun zamandır istiyordu bu tatili. Neydi onu bu kadar huzursuz hissettiren şey?  Oysa bu tatili aylar öncesinden planlayıp her şeyini hazırlamıştı. Ne çok heyecanlanmıştı tatil için, nede olsa ilk defa yurt dışına çıkıyordu. Tatil planını yaparken teslim etmesi gereken işleri bir kenara bırakmış “beş dakika sonra yaparım, nasıl olsa daha vakit var” demişti ama o beş dakika her seferinde ondan daha da uzaklaşıyordu. Çalışması gereken zamanda yaptığı tatil planları işlerini aksatmıştı.  Tatil günü geldikçe biriken işleri ona göz açtırmıyor, eskisinden daha çok gerilmesine sebep oluyordu. Şimdi ise tatilde eksik kalan dosyaları yetiştirmeye ç...

ŞU AN DEĞİLSE NE ZAMAN?

Resim
“Aman nasılsa daha zaman var, hallederim bir ara” dedi Ayşe ve elindeki dosyayı masanın üzerine bıraktı. Elif o sırada şaşkın şaşkın ablasının hazırlanmasını izliyordu. Onun bu rahatlığını anlayamıyordu. - Abla sana inanmıyorum! Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Benim bu kadar bekleyen işim olsa, onları bitirmeden rahat edemem. Ayrıca o iş beklerken de başka bir şey yapmaktan keyif alamam doğrusu! Sen bu durumda gerçekten keyif alabiliyor musun? Ayşe bir an düşündü “Aslında rahat mıyım ki?” diye sordu kendi kendine. Hayır rahat değildi ama bu durumu farkına varamadan alışkanlık haline getirmişti. Yani ertelemeyi hayatında normalleştirmişti. Sıkıştığı zamanlarda bunun farkına varıyor o zaman da kendi kendine kızıyordu. Sonra bir daha ertelemeyeceğine dair kendine sözler veriyor. Ama o an geldiğinde bekleyen şeyi yapmak Ayşe’ye zor geliyordu. Birde daha önce ertelediği işlerinin de zamanı geldiğinde büsbütün zorlanmaya başlıyordu.  Bir keresinde “Aman hallederim bir ara “ deyip su ...

YENİDEN BAŞLAMAK

Resim
  Yeniden bahar gelir ve çiçek açar Toprak yeniden canlanır Bir kelebek kozasından yeniden çıkar Bir kuş yeniden uçmaya çalışır Tüm canlılar hayata yeniden sımsıkı tutunur... Peki insan? Yeniden başlamayı nasıl öğrenebilir? Faydaya kendini nasıl ikna eder? Nasıl karar verir? Karardan sonra yoluna nasıl devam eder? Hayat yolculuğuna "Başarı Psikolojisi" ile yeniden başla... & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.  & " Bir damla, bir damlanın önemidir bardağı taşıran... Bir damlalar, bir damlalardır bardağı dolduran... Hangi bardak bir damla ile dolar, diğer damlalar olmadan... Hangi bardak taşar, damlalarla bir damla olmadan... " YAHYA HAMURCU & &   KİM KİMDİR İLİŞKİLERDE USTALIK BAŞARI PSİKOLOJİSİ

BİR KADIN TANIDIM “ANNE” DEDİM

Resim
Bir kadın tanıdım, merhamet ne demek anladım… Bir kadın tanıdım, sevgi nedir onda gördüm… Bir kadın tanıdım, tüm rolleri üstlenmiş, Eş olmuş, arkadaş olmuş, baba olmuş… Bir kadın tanıdım; Tebessümü bakanlara tebessüm ettiren, Gözünde yaş olmasına rağmen yüzü gülen… Hangi kadın bu kadar güzel olabilirdi? Hangi insan açken doyurabilirdi, İlgiye ihtiyacı varken ilgi gösterebilirdi, Güçsüzlüğüne rağmen cesur olabilirdi, Hangi insanın eksikliği, hemen hissedilirdi? Merhameti, Yaratıcıdan bir parça idi sanki… “Anne” dedim sonra Ama hemen bilemedim, ne demekmiş anne… Anlayamadım, anlatamadım… Annelik, daha anne olmadan o bedelleri ödemekmiş meğer… Güzelliğinden vazgeçip kilo almayı göze almakmış… Taşımayı sevmediği halde 9 ay karnında taşımakmış… Mide bulantısı, uykusuz geceler, hareket etmekte zorlanmakmış… Hangi kadın ister ki bu bedelleri ödemeyi? Anne olanlar istiyordu ve sonra bir daha istiyordu... Çünkü anne olmak, kadın olmaya üstün geliyordu... Bedel nedir derseniz, Anne olanlara bakı...

BEŞ GÜNDE BAMBAŞKA BİR ÇOCUK

Resim
Böyle bir başlık hangi annenin dikkatini çekmez ki? Serap kitapçıda yorgun düşmüş bedeni ile dolaşırken gördüğü bu kitapla birden canlanmıştı. Hızlıca kasaya koştu ve okumak için eve gitmeyi bile beklemeden yolda göz gezdirmeye başladı. Birden kendi kendine “Serap hem yürüyüp hem okuyamazsın. Şimdi düşüp bir yerini kıracaksın al başına iş…” Serap mantığıyla hareket eder, her konuda tedbir alarak hareket ederdi. Evinde de düzen hakimdi hatta bu durum bir tık abartılıydı onun evinde. Çevresinden bu konuda eleştiriler alsa da bir türlü esneyemiyordu.  Evleneli çok zaman olmadan anne olmuştu Serap. Bebeği de erkenden dünyaya gelmiş, büyük bir hayati tehlike atlatmışlardı. Bir anda tüm dikkatlerini minik bebeklerine vermişlerdi. O kadar minikti ki ne gözleri belliydi ne de ağladığı… eşi ile sabahlara kadar nöbet tuttukları biricik oğulları Can ilgi ve sevgi içinde ne çabuk büyümüştü. Can ailenin ilk torunuydu ve annesi ile birlikte hayata tutundukları bir doğum öyküleri olmuştu. İlk olm...

NEDEN GÖZLER ÖNÜNDEYİZ?

Resim
Her şey o kadar gözler önünde yaşanır oldu ki… Önceleri ya aile arasında ya da yakın arkadaşlarla birlikteyken kutlanırdı doğum günü, evlenme teklifi ya da o mekânda bulunanlarla güzeldi kına gecesi… ancak şimdilerde yakınların dışında yakın olmayanlarda görür oldu bekarlığa vedayı, mezuniyeti, cinsiyet öğrenme partilerini, insanın eşiyle yediği özel yemeği… Güzel anlarımızı, sevdiklerimizi ve sevdiğimiz şeyleri neden başkaları görmesin ki? Bir yarış içerisindeyiz, en mutlu benim, en güzeli bende ve hep öyle… en iyi eş, çocuk, ev, iş neyse aslında bir anı gerçek olup her anı gerçekmiş gibi gözler önüne serdiğimiz mutluyuz yarışı… Tatil fotoğraflarını paylaşmaktan tatil yapamadığımız bir dönemdeyiz… Hayatım hep böyleymiş gibi gösterdiğim çoğu şey birkaç fotoğraf karesi ve andan ibaret, "Hangimiz daha çok görünürüz" çabası içinde kaybolan mutluluğumuzu ve değerlerimizi fark etmekte zorlanıyoruz. İnsan kendini bu kadar görünür kıldığında hissettiği şey neydi? Neden buna ihtiyaç ...