Kayıtlar

Temmuz, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DENİZ YILDIZLARI

Resim
“İnsan, bu hayatta bir şeyi çok iyi yaparsa, karşılığını da mutlaka alır." demişti biri, buna defalarca şahit olmuştu Nurcan. Bir televizyon kanalında yapımcı olarak çalışıyordu. Yeni bir programın hazırlık sürecindeydi. Çalışma temposundan arada kendi kendine konuşurdu. Arkadaşları, onu öyle yakaladıkça “deli bu kız” diyorlardı. O ise, “Anlamıyorsunuz bu deli olmak değil, ben kendime soru sorarak ve cevaplayarak şu gördüğünüz zor olan iş sürecini kendimce kolaylaştırıyorum.’’ diye cevap verirdi.  Televizyon programlarını düşünüyordu Nurcan, gündüz kuşaklarında insanların aşırılıklarıyla dolu hayat hikâyeleri yer alıyordu. "Bıktık insanların bu hallerinden ve şikâyetlerinden’’ diye düşündü. Sahi, insan neden özel hayatını bu kadar gözler önüne sererdi ki! "Toplumdaki ahlaki çöküşü de artırıyor bu programlar" dedi kendi kendine. Anormali normalleştirme çabasıydı sanki. Anlam veremez olmuştu. Ruhu sıkılıyordu. "Neyse, sen işine odaklan" dedi kendine ve sorus...

ANNE OLMAK

Resim
  Ada’yı evliliğinin sekizinci yılında ancak kucağına alabilmişti Selin. O kadar çok bekledi ki bu anı duygularını tarif edemiyordu.  Yıllarca başkalarının çocuğuna annelik yapmıştı. Nasıl anne olunur iyi biliyordu. Geçmişi gözünün önünden geçerken artık kucağında kendi yavrusu vardı. Hayali gerçek olmuştu.  Zaman hızlıca akıp geçmişti, Selin’in geç bulduğu yavrusuna karşı emeği, bedeli de tüm hızıyla devam ediyordu. İlgi her bir tarafına dağılmıştı kızının, okul çantasındaki beslenmesinden evdeki çorabına kadar. Artık kızı Ada’da kocaman olmuştu. Ama annesi yine onun etrafında pervaneydi. Ada da bu durumdan memnundu. Öyle ya kim memnunun olmazdı ki rahatı yerindeydi. Yatağını toplamaz, kıyafetlerinin temizliği, ütüsünü düşünmez, masa hazır olduğunda hemen yemeğe oturur. Bazen yemeğin hazır olmadığı günlerde olurdu. Ev hali çarşısı, pazarı, temizliği derken gecikmeler illaki arada olur insan hayatında. Ancak Ada eve geldiğinde “Of anne ya! Ne yiyeceğim ben şimdi!” demesi ...

KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR

Resim
Koza apartmanı sakinleri, uyandıklarında o günlerinin bu kadar hareketli geçeceğini bilmiyorlardı. Apartmana yeni taşınan ailenin yaşam şekli biraz tuhaf, normalin dışında gibiydi.  Yıllardır boş olan daire satılmış ve alan kişide boş kalmasın, kira geliri olsun diye hızlıca ilk rast gelen aileye kiraya vermişti.  Yeni taşınan komşularda hareket oldukça fazlaydı. Gece geç saatlere kadar devam eden bu hareketlilik ve ses oldukça rahatsız ediciydi. Sanki evdekiler gece de gündüz de ayakta gibiydi. Yıllardır sakin ve kendi halinde yaşayan apartman sakinleri hiç böyle bir şeyle karşılaşmışlardı. Onlar, komşuluğun pek de kalmadığı bu zamanda birbirini gözeten, kollayan kişilerdi. Ama artık apartman pek de sakin değildi. Yeni kiralanan dairede, yüksek sesle konuşmalar ve oğlan çocuklarının evde top oynaması, alt katta oturan emekli Aysel Abla’yı çileden çıkarmaya yetiyordu. Tek o da değil apartmandaki bütün oturanlar bu durumdan çok rahatsızdı tabii. Birkaç daire sakini şikayet etti...

EZGİ’NİN GÜNLÜĞÜ

Resim
“Ne zormuş günlük tutmak, aslında ilk kez yaptığım için bana zor geliyor. Nasıl başlasam? Sevgili günlük çok klişe ama bende bu klişeye uyumlanacağım sanırım. Uyum demişken…” Ezgi günlük tutmaya karar vermişti. İlk konusu ‘Uyum’ ve ilk ele alacağı kişi ise kendisiydi. İnsanın aldığı kararlarla olan uyumunu düşündü. Niyetlerini sonra davranışlarını yazdı. Ezgi tekrar ve tekrar düşündü… “Seçimlerim ve ben neden uyumlu değiliz? Halbuki, kararlarımı en iyi olduğunu düşündüğüm için seçmiştim. Şimdi kararlarım ve ben hiç benzemiyoruz, uyumsuzuz. Sevgili günlük, toprağına sıkı sıkıya tutunup kök salmak mı? Yoksa savrulmak mı daha iyi? Kime, nerede ve ne zaman uyumlanmalıyız? Ya kendimize?  Girdiğimiz farklı ortamlarda yaşantımıza uygun kısımları iyi belirleyip oralarda uyum sağlamak önemli olan. Uyumlanma sürecinde düşüncenin de önemi büyük. Yani karşımıza çıkan seçenekler arasında en doğru olanı düşünüp seçmeliyiz. Tabi seçeneklerin de gerçeğe en yakınını, şimdi karşımda bir sürü seçenek...

DÜŞÜNÜYOR MUYUZ?

Resim
"Hiç düşünmez misin?" der tekrar tekrar… Evet hiç düşünüyor muyuz acaba? Peki, düşünmek nedir gerçekten? "Çok düşündüm ama işin içinden çıkamadım." deriz. "Sabaha kadar ağlaya ağlaya onu düşündüm." deyip düşündüğümüzü zannederiz. Sonra ise "Şöyle olmalıydı." ya da "Hep bunun yüzünden." derken buluruz kendimizi. O kadar düşündük ama yine bir sonuç elde edemedik gibi gelir. Gerçekten düşünebildik mi ya da nasıl düşünürüz?  İnsan öğrenmek istediği veya merak ettiği şey hakkında kendine soru sorduğunda düşünmeye de başlar. Soru ile kendini düşünmeye davet eder ve içindeki sistemi çalıştırmaya başlar. Yani zihnimizi, bilincimizi açık tutan şey soru sormaktan geçer. Aslında zihnimiz bunu sürekli yapmakta. Arkadaşıma bakıp onun adını söylerken bile, zihnimde salisenin belki de bindi biri kadar kısa bir sürede "Bu kişi kim?", "Adı ne?" gibi sorular sorulup cevapları verilmekte. Sonra bu irdelemelerin sonuçları zihnimiz taraf...

ÇİÇEK AÇMA ZAMANI

Resim
Meryem pencerenin kenarında oturmuş dışarıyı izlerken derin düşüncelere dalıp gitmişti. Son birkaç ayda nasıl da değişmişti hayatı. Geçen bir yıldan bugüne ne çok şey yaşamış ne çok yara almıştı. Evi değişmiş, eşyalar değişmiş hatta sokaklar değişmişti... Artık annesi mutfakta değildi, annesinin evlerinin neşe katan sesi gitmişti. Ahh! şimdi burada olsaydı da eskiden yüksek sesle dinlediğim müziği duyunca “Meryem kızım mahalleyi uyandırma saatin mi geldi?” diye bana tatlı tatlı kızsaydı. Çocukluğumda bir keresinde güm diye bir sesle içeriye geldiğinde beni perde ile yerde sarmaş dolaş gördüğündeki şaşkınlık ifadesi gözümün önünden gitmiyor. “Annecim ben sadece perdeyle birazcık salıncak yapmak istemiştim.” Demiştim de kızmaya çalışırken, tebessümüne engel olamamıştı. Şimdi ise ev sessizleşmiş, sokaklar sessizleşmişti. Akşamları işten gelen babası ve abisi yoktu. Topladığı harçlıklarla bakkala koşturacak kardeşi de göçmüştü bu diyardan.   En sevdikleri yoktu şimdi yanında. Ş...

BU KADAR FAZLASI ÇOK AZ

Resim
Öğlene doğru zar zor uyanabildi Merve. Piyasaya yeni sürüldüğünde sıraya girerek aldığı telefonun alarmı yankılanıyordu bir yandan. Kalkmıştı ama uyanamamıştı henüz. Mutfağa geçti ve kahve makinelere baktı. “Espresso mu, Türk kahvesi mi yoksa filtre kahve mi yapsam?” diye içinden geçirdi. “Aslında şu tam otomatik kahve makinelerden alsaydım, tek tuşla yapıp, latte de içebilirdim.” Düşüncelerinde kahve dünyasında gezinirken, tezgahta duran telefonuna gözü takıldı ve eline aldı. Öncesi gün yaptığı paylaşıma göz attı gelen yorum ve beğenlere baktı. “Terasta, kocişle kahve keyfi” notunu koymuştu altında.  Evin terasında, özenle seçtiği bambudan yapılmış oturma grubu ile kahve köşesi hazırlamıştı. Burada keyifli anlar yaşamak istiyordu ama ne hikmetse keyif yapma imkanı pek de bulamıyordu. Arada yakaladığı anlar olduğunda da hemen paylaşım yapıyordu.  Düşünceler içinde bunun nedenini bulmaya çalışırken gözünün önüne terasla ilgili bir başka görüntü geldi. İş yerindeyken sosyal medy...

DİŞLİ ÇARKLAR NASIL DÖNER?

Resim
Bir yandan kahvesini yudumlarken bir yandan da yağmurun ıslattığı camdan dışarıyı seyrediyordu Berna. Geçen zamanın da bu yağmur damlaları gibi akıp gittiğine inanamıyordu. Düşüncelere daldı, geçmişe gitti “nereden nereye” dedi kendi kendine. Daha dün ailesinin küçük yaramaz kızıydı. Henüz üniversite bitmeden evlenmiş, ne olduğunu anlamadan iki çocuklu yalnız bir anne oluvermişti.  Sahi nasıl olmuştu bütün bunlar?  Çok da değil beş yıl içinde olup bitmişti her şey. Nasıl da geçivermişti zaman Berna yakalayamadan. Her şeye hâkim olmaya çalışırken nasıl da hiçbir şeye yetişememişti.  Aslında öğrenmişti hayatta hiçbir şeyin onun kontrolünde olmadığını.  Üniversitedeyken yaşadığı sağlık sorunları bunun sadece bir örneğiydi. Tüm planlarına rağmen giremediği vizeler, sınıf tekrarı yapmasına sebep olmuştu. Eşi Hakan ile de okulda ortak aldıkları derslerde tanışmış, yakın zamanda da evlenme kararı almışlardı.  Berna her şeyi detay düşünen, kendine göre planlayan ve ona ...

ZORU KOLAY YAPMAK

Resim
Eve geldikten sonra uzun uzun çiçeklere baktı. Şehir hayatının stresini alan bu birbirinden güzel çiçekler için ne de çok emek vermişti. Aldığı keyfin sebebi gözü gibi baktığı çiçekleriydi.  Halime’nin çiçeklere olan ilgisi küçük yaşlarda başlamıştı. Evlerinin birçok odasını ve balkonlarını, annesinin yetiştirdiği çiçekler süslüyordu. Çiçek yetiştirme konusunda annesini modellemişti. Evine gelen konukları, çiçek köşesini gördüklerinde hem beğeniyor hem de şaşkınlıklarını dile getiriyorlardı. “Bu kadar zahmetli bir işin, nasıl kolaylıkla üstesinden geliyorsun Halime?” bir yandan da tatlı tatlı iltifatlarını ekliyorlardı. Halime iltifattan etkilenmeyip, zoru kolay yapmanın yol yordamını gösteriyordu. “Güzel bir şeye sahip olmak mı istiyorsunuz? O halde onun zahmetini de üstlenmelisiniz ki güzelliği size nasip olsun” derdi.  Halime oldu olası güzele sahip olmaktansa elindekileri güzelleştirme ile ilgilenirdi.  Hale, ne zaman Halime’nin evine gelse çiçeklerini izleyip, nasiha...

HAYALPEREST

Resim
Gece pek rahat uyuyamamıştı, sabah kalktığında da havayı kapalı bulunca içi iyice daralmıştı. Belli bugün onun için olumsuz geçecekti.  - Perihan bak demedi deme bugün zor bir gün olacak… - Niye öyle diyorsun Neriman Abla ne var gün de?  - Yok yok ben bilirim… Neyi bildiğini anlamadı Perihan ve kahvaltı masasını hazırlamaya devam etti. O sırada telefon çaldı. Arayan Neriman Abla’nın kızı Ezgi idi. Yine ne olduğunu anlamadı Neriman Abla bir hışımla telefonu kapatmıştı… - Bak ben sana dememiş miydim Perihan bugün zor geçecek diye. - Ne oldu abla?  - Bizim kız dünya turuna çıkacakmış. Gençmiş, ülke ülke gezip gün doğumunu farklı ülkelerde izleyecekmiş, her gün farklı lezzetleri tadacakmış…  - Genç işte abla heves etmiş. - Heves etmesinde sorun yok ki Perihan. Ama daha aklı başında hevesler etsin. Gündoğumu izlemek için ülke mi gezilir hem? Güneş her yerde aynı doğup aynı batmıyor mu Allah aşkına! Ülkeleri tanıyacağım kültürlerini öğreneceğim dese neyse ne!...