Kayıtlar

Nisan, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TAHTEREVALLİ

Resim
Hemen hemen her parkta bulunan ama pek çok çocuğun salıncak veya diğer oyuncaklar kadar ilgisini çekmeyen oyuncak… Herkes salıncak severken Ömer tahterevalliyi çok sever, annesinin elini bıraktığı gibi ilk koştuğu oyuncak olurdu. Diğer oyuncakları da severdi aslında ama tahterevalli bir başkaydı. Annesi Hale Hanım’ında bu durum dikkatini çekti ve düşünüp anlamaya çalıştı. Yaklaşıp Ömer’e sordu; -Sen de salıncakta sallanmak ister misin oğlum? - Hayır anneciğim. - Neden peki? - Salıncağı da seviyorum anneciğim ama onda yalnız sallanıyorsun tahterevallide ise arkadaşım oluyor iki kişi oluyoruz. Hem ikili oyunlar daha eğlenceli diğerlerinden. Kaydırakta bile arkadaşımla peş peşe binerek kayıyoruz, tren yapıyoruz birbirimize tutunarak. Hatta anneciğim hatırlarsan yazın amcamlarla pikniğe gittiğimizde sen, ben, babam ve amcamlar hep birlikte top oynamıştık o da çok güzel değil miydi? Orada da çok eğlenmiştik. “Evet Ömer’ciğim hatırlıyorum. Tabii ki çok eğlenmiştik.” dedi Hale ve banktaki yer...

KENDİMİ TANIYOR MUYUM

"Beraber bu öyküyü paylaştığımız insanları ne kadar tanıyoruz?  Ya da bu öykünün başrol kahramanı, kendimizi, ne kadar tanıyoruz? Her insan aynı şeyden mutlu olmaz ... Her insan aynı şeye üzülmez... Her insan aynı olaya aynı tepkiyi vermez... Bazı insanlar vardır, düzensizlikten mutsuz olur...  O yüzden eşyaları dağılmasın diye tedbir alır... Bazı insanlarda dağınıklıktan mutlu olur... O, kendine has dağınıklığının içinde düzen kurar... Bazı insanlar vardır, bireysel sporlarda iyi... Bazı insanlarda takım sporlarında iyi... Peki, bu farklılığın sebebi ne?  Peki, bu farklılıkta nasıl uyumlanırız? Peki, bu farklılığın sebebini bilmezsek öyküyü paylaştığımız insanları tanıyabilir miyiz?  İnsan tanımadığı bir insanla kaliteli bir ilişki kurabilir mi? Tüm bu soruların cevabı KİM KİMDİR?     & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve an...

MASUMLAR ŞEHRİNİ HATIRINA AL

Resim
Her sabah kalktığında ilk işi perdeyi açmak ve doğanın ona sunduğu güzellikleri izlemekti. Masmavi gökyüzü, baharın gelmesiyle yeşermeye başlayan toprak, çiçek açmaya hazırlanan ağaçlar, cıvıl cıvıl ötüşen kuş sesleri. Adeta cennetten bir bahçe sunulmuş gibiydi. Havanın açık olması veya kapalı olması rahatsız etmezdi Burcu’yu çünkü o her güne uyumlanmayı çok iyi bilirdi. Hava açıksa okuldan sonra yürüyüşe, kapalıysa da kafede veya sinemada mutlaka bir plan yapardı. Yapısı gereği çok hızlı karar verip hemen harekete koyulur arkadaşlarını da peşinden sürüklerdi.  “Eh be kızım hiç mi yorulmazsın sen?” cümlesini çok kez duyardı gün içinde. Henüz lise üçüncü sınıf öğrencisiydiler fakat hayalleri kendilerinden çok daha büyüktü. Dünyayı gezmek, sevdikleri yabancı sanatçıların konserlerine gitmek, henüz görülmemiş ayak dahi basılmamış adaları keşfetmek….  Her şey tozpembeydi ve imkansız değildi onlar için. Hatta para biriktirmeye bile başlamışlardı. Hava yine güzelliğini konuşturuyord...

DEDEM VE BEN - SINAV STRESİ

Resim
Dedeciğim, Bu sene benim sınav senem. Aslında her sene sınavlarla dolu bir sene oluyor ama bu başka. Bu sene hangi liseye gideceğim? Bunun sınavını vereceğim. Ahh bir de sınav stresi olmasa! Dedeciğim, çok çalışıyorum. Hem de çok… Konuştuğumuz gibi senin verdiğin taktikleri uyguluyorum merak etme. Beni bilinç lendirdiğin için de teşekkür ederim. Planlamamı yaptım. İşlerimi öncelik sırasına koydum. Aynen senin önce hayvanlara bakıp sonra bağ bahçeye gitmen gibi. Sınav için kendime küçük küçük hedefler belirledim. Azla başladım çalışmaya. Az konu, az çalışma süresi. Acelemiz yok ne de olsa. Mesela en zorlandığım derse sabah kalkar kalkmaz çalışıyorum. Zihnimi zorluyorum. Ama öyle çok değil, beş dakikacık. Dediğin gibi, o beş dakikalar uzamaya başladı bile. Senin taktiklerin çok işe yarıyor gerçekten. Sabah kalkıp işe koyulman, bir işi bitirip diğer işe başlaman… ben de öyle yapıyorum. Okuldan gelir gelmez hemen açıyorum kitabımı defterimi. Birkaç satır okuyup kapatıyorum. Köyde önce vişn...

AŞKIN GÖZÜ KÖR

Resim
Öylece baktı, tepkisiz bir şekilde sadece baktı. Ağlamaktan şişmiş gözleri, sararmış yüzüyle aynada nasıl göründüğüne baktı.  Söylemek istediği ne çok şey vardı hem kendine hem de Fikret’e. Birkaç damla gözyaşı daha akarken gözlerinden ‘nankör herif’ dedi sadece ve titreyen dudağının yanından süzülen bir damla yaşa baktı. Sonra saçları dikkatini çekti. Sırf Fikret “Sana yakışır“ dedi diye hiç sevmediği halde gidip bu renge boyatmıştı saçlarını… Kaç yıldır beraberlerdi, üstelik bu ilk terk edilişi de değildi? ‘Sanırım atalarım Hintli, bir öküze taparcasına sevmemin başka bir açıklaması olamaz’ dedi kendi kendine. Sinirleri iyice bozulmuştu, sinirden kendini tutamayıp gülmeye başladı.  Bildiğini okuyan, kafasının dikine giden, gerekirse tüm dünyayı karşısına alacak kadar güçlü hisseden Aysu’nun bir de şu halini görseler ya.               Şu an gücü yetmiyordu ama biliyordu: yeniden ayağa kalkacaktı. ‘ Normalde öyle duygusal biri de değilim...

MOTİVASYON KONUŞMACISI

Resim
20'li yaşlarının başında Türkiye'nin en iyi üniversitelerinin birinden yeni mezun olmuş genç ve başarılı bir diyetisyendi Esma. Konuşmasıyla girdiği ortamda dikkat çeker ve uzun uzun bir şeyler anlatmayı severdi. Şarkı söylemek, arkadaşlarıyla gezmek ve sohbet etmek hobilerinin arasındaydı. Arkadaş grubunun tatlı tatlı konuşan ama çok konuşan enerji kaynağıydı. Arkadaşları onu çok iyi bir motivasyon konuşmacısı olabileceği yönünde teşvik ediyorlardı. Ama Esma diyetisten olmak istiyordu çünkü insanları konuşarak ikna edebileceğini düşünüyordu. Başarının ve mutluluğun sağlıkla ilgisi olduğuna inanıyordu.  Ama iş hayatına gelince evdeki hesap çarşıya pek uymadı. Arkadaşlarını motive edebiliyordu çünkü arkadaşları da onunla benzer yapıya sahipti. Peki, iş hayatında neden bu stil işe yaramıyordu İşlemiyordu? iş hayatındaki danışanları onunla benzer değildi ve aynı şekilde motive olmuyorlardı. Hatta baya zıt yapıya sahip olanları vardı.       - Tamam güzel konuşuyorsu...

ELMA AĞACI

Resim
Hastane yatağından dışarıdaki ağaçları, gökyüzünü seyrederken, gün ne kadar da sakin diye geçirdi içinden. Elma ağacındaki yeşilin tonları ilişti gözüne. Oysa önceden hepsi sanki aynı renk gibiydi. Yavaşça doğruldu yatağından, cama doğru yaklaştı. Uzaklara dalıp gitti.  'Doğadaki her şey sakin, telaşsız görünürken neden bizler hayatı bu kadar koştura koştura yaşıyoruz?' diye düşündü. Yetişmeye çalıştığım bu hayatta kendimi ne kadar da ihmal ettim, diye içinden geçirdi.  Bak dedi Nevin, sen yokken de her şey devam ediyor. Bir 'Ah!' çekti gülümsedi. Çocuklarının ödevlerini eksik kalmasınlar diye onlar için yapardı. Zamanla anneleri yardım etmediğinde ödev yapmaktan şikayet eden, bağıran, kızan birer çocuk olmaya başladılar. Evde tamir edilmesi gereken bir şey mi var, hemen hallederdi Nevin. Ama gördü ki zamanla eşi, ne de olsa Nevin yapar diye çoğu şeyi boş vermeye başlamıştı. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Kızından bir bardak su istese tepkiyle karşılaşıyordu....

KAÇAN NASIL KOVALANIR?

Resim
Yazıyor, yazıyor… Bir erkek bir kadını nasıl tavlar? Bir erkekte olması gereken on altın özellik nedir? Kadınların erkekleri anında etkilemesinin sırları nelerdir? Böyle bir manşetle, matbaadan yeni çıkmış sıcacık kâğıt kokulu gazeteler… Bin bir emek ile köşe bucak her yere dağıtılan o gazetelerden mi ilham alınmalıydı? Gazete köşelerindeki bu abartılı başlıklardan mı insanlar iyi ilişki kurmayı öğrenmeliydi? Semra, odasındaki pencereden bahçeyi izliyordu. Baharın habercisi olan papatyalar açılmış, sarı beyaz renkleri ile yere örtü olmuştu. Karşı komşusu Ahmet amca ve biricik eşi Esma teyze el ele yürüyüşe çıkmışlardı. Nasıl bunca yıl mutlu olabilmişlerdi? Hâla gözlerinin içine bu denli sevgi dolu nasıl bakabiliyorlardı? Onları birbirine çekici kılan şey neydi? Bir keresinde Esma teyze “Kolay değil kızım, biz de ne badireler atlattık hep böyle iyi değildik ya, ara ara küstük barıştık.” demişti. Gördüklerinden ilham alarak düşüncelere dalmıştı. İlişkilerde yaşanan olumsuz durumları tekr...

DÜŞÜNEBİLİRSEN DÜŞÜN

Resim
Bir savaş düşünün; Havadan üzerinize gelişigüzel bombalar yağdırılan Ev, ocak, hastane, cami demeden acımazsızca vurulan İnsan hayvan ayırmadan, hiçbir şey görmezcesine ezilip geçilen Bir damla suya, bir avuç ekmeğe muhtaç edilen Etrafta koca bir enkaz yığını bırakan, koskoca bir savaş… Bir zalim düşünün; Enkaza dönmüş şehre gelen yardım tırını ve umutlarını vuran İnsanları esir alıp canını acıtan, ama acı nedir anlayamayan Yardım olarak kefen gönderip, ölmeyen insanları da öldüren Bombaların üstüne isimler yazıp, eğlencesi en acınası olan “Onlar insan değil hayvan.” deyip kendi kendini alçaltan bir zalim… Bir adam düşünün; Dağılmış enkazın içinde, elinde çekiçle çocuklarını arayan Tuttuğu poşette yiyecek değil, sevdiklerinin cansız bedenlerini taşıyan Çadırdan akan suyla abdest alıp, imkansızlığın içinde imkanı gösteren Kefene sarılı ama kalbinde canlı olan eşine ”sevgilim” deyip ağlayan Sırtında un çuvalı, gözünde  yaş, yorgun ve aç olan bir adam var… Bir kadın düşünün; Açlığın, ...

GELSİN HAYAT BİLDİĞİ GİBİ

Resim
“Gelsin hayat bildiği gibi dedim… Her şeyin üstesinden gelirim sandım. Bekir’le son zamanlarda yaşadıklarımıza hiç anlam veremiyorum. Ah Bekir ah… Sen benim biricik kardeşimsin” “Bu hayatta ne istedim ki kardeşimin mutluluğundan başka..” “O iyi olsun, işi gücü yerinde olsun, sağlıklı ve mutlu olsun. Bana yeter dedim. Çünkü inanıyordum ki kardeşim mutlu oldukça ben de mutlu olacaktım. Anne babamızı çok küçük yaşta kaybetmiştik, Bekir’e hem anne hem baba olmaya çalıştım. Fakat ayarı biraz kaçırmışım sanırım. Kendim ettim kendim buldum işte.“ Eski  televizyonların kanallarının bozulmasıyla ekranda çıkan siyah beyaz karıncalı hali gibi Ali’nin zihni de karıncalı bir hale bürünmüş düşüncelerle doluydu. Televizyonun antenini nereye çevirirsen çevir hava kötüyse kanal düzelmiyordu işte. Ali’de kaçırdığı ayarın neresi olduğunu bir türlü bulamıyordu, bulamadığı içinde istediği kanalı izleyememek gibi ilişkisini de istediği gibi yaşayamıyordu… Bekir ne zaman “Tamam abi, sen de çok alıngansın...

EŞ KUTUPLAR

Resim
Zıt kutuplar birbirini çeker, diye bir cümle geldi aklına. Arkasına yaslandı, tavandaki ışığa baktı gözlerini hafif kısarak.  İki zıt kutup birbirini nasıl çekerdi acaba? Çekmek ne demekti? “Hem zıt olup hem de yan yana olmak mı acaba?” diye düşündü zihninde birkaç soruyla birlikte. “Oysa zıt olan şeyler itmez miydi birbirini?   Hafif tebessüm etti, anne ve babası geldi aklına Elif’in. İki zıt kutuplardı gerçekten. Birbirini tamamlamak için çekmeydi bu. Birinde olan diğerinde yoktu. Evet, iki ayrı insandı annesi ve babası Elif’in. Birbirlerinden çok farklıydılar ve bu farklılıklar iletişimlerine yansıyordu. Annesinin, kendisine söylediği cümleleri hatırladı sonra.  Bu adamın dağınıklığını toplayacak bir makine olsa bozulurdu çalışmaktan. Bir insan, eve misafir getiriyorum der mi çat diye? diyor. Hem de kaç defa...  Bir keresinde de siz küçüktünüz, kalkın Bursa’ya gidiyoruz diye girdi eve bir anda. İnanabiliyor musun? Çok fazla konuşuyor, gerçekten çok. Kaş göz i...

SAKIN SAKINABİLİRSEN

Resim
Denizden çek oltanı,  Duvara as baltanı. Hoş geldi sefa geldi, On bir ayın sultanı. Dua eksilmez dilden,  Kaşık düşmez elden,  Haydi çekinme ye,  Ekmek elden, su gölden. İnsan, hayatta bazen neye yaklaşacağını neyden uzak duracağını bilemez. Hayır diyemediğimiz o baklava dilimi, ‘Allah’ım böyle bir lezzet olamaz!’ diye tadına dayanamadığımız iskender, Güzel bir yuvalama çorbasına hayır diyen çıkar mı aramızda?  Bak şimdi, mantı mı dedin sen? Yemekten sonra şöyle bir köpüklü kahve... Çaysız yapamam mı diyorsun? Dur, dur! O tartışma programında adam düşüncesizce konuştu diye bağırma. ‘Ay, gel komşu gel. Gıybet zamanı. Ne haberlerim var sana.’ ‘Gel abla gel. Fırından yeni çıkmış mis gibi, daha neler var neler. Taptaze bunlar.’ diyerek bir aylık ürünleri pazarlayanlar… Organik adı altında kimyasal ya da paketli ürünü önümüze sunanlar… İnsan neye yaklaşmalı neyden uzaklaşmalı acaba? Gerçek olan neydi? Her şeyin birbirine girdiği, yanlış olanın normalleştiği bu dönemd...