Kayıtlar

çocuk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İMKANLARIN FORMÜLÜ: İMKANSIZLIK 2

Resim
Salih’i işe uğurlayan Burcu, Mustafa’nın yere attığı oyuncakları topluyordu. Ara tatili boş geçsin istemiyordu. Uzun zamandır ziyaret edemediği kim varsa hepsini görmek istiyordu. Buzdolabının kapağına astığı listeye baktı. Evet ilk olarak ziyarete Necla öğretmeninden başlamalıydı.  Necla Öğretmen Burcu’nun köy okulundaki öğretmeniydi. Burcu çocukken Necla Öğretmen’e bakıp öğretmen olma hayalleri kurardı. Azimle çalışmış, o da sonunda öğretmen olmuştu. Sonunda başarmıştı ama kafasındaki soru son zamanlarda Burcu’ya kendini başarısız hissettiriyordu. Her imkana sahip çocuklar neden okumuyorlardı? ‘’Belki de Necla Öğretmenimin bu konuda bir fikri olabilir’’ diyerek numaraları tuşladı. Öğleden sonra buluşmak için sözleştiler. Necla Öğretmen’i ile buluştuklarında Burcu heyecanla eski öğretmenine olup bitenleri anlattı. Necla öğretmen ilgiyle dinledi Burcu’yu.  -Sen öğrenciyken sana destek olan kimse var mıydı? -Yoktu. -O zamanlar okula nasıl gidiyordun? Ödevlerini kim yapıyordu? -...

GİT VALİZİ

Resim
Berk ve Yaren gözleri ışıl ışıl, hayat dolu çocuklardı. Ailelerinin onlardan beklentisi çoktu. Babası yetim büyümüş, sıkıntılar çekmişti. Çocukları için yapamayacağı şey yoktu. Bu sebeple de kendisinin yapamadığı her şeyi çocuklarında görmek istiyordu. Bunun için elinden geleni yapmaya çalıştı ama pek de başarılı olamadı.  Berk’in ablası ile aralarında dört yaş vardı. Ablası, tuttuğunu koparan bir kızdı. Babası “Nasıl olsa Yaren kendi işini halledebiliyor.” diyerek Berk'in arkasında dolanırdı. Harçlık verirken Berk’i kayırırdı. Ablası ile ikisine yirmişer lira verirken Berk‘in diğer cebine on lira daha koyardı. Yaren öğle arasında yemekhaneye gider, Berk ise yemeğini arkadaşlarıyla okul kantininde yerdi.  Tabii ki zamanla çocuklar büyüdükçe harçlıklar da yirmi lira olarak kalmadı. Ortaokul bittikten sonra Berk özel liseye yerleşmişti. Çok fazla çalışmadan, kendi başarısı ile değil de babasının imkanlarıyla olmuştu bu yerleşme. Yaren ne kadar sorumluluk sahibi ise Berk de o kad...

BÜYÜTMEK Mİ YETİŞTİRMEK Mİ? - Bölüm 2

Resim
Seval çabasının karşılığını aldığından dolayı mutluydu. Daha bir istekle bu süreci yönetmeye başlamıştı. İlk başta bardağı mutfağa götürmüşlerdi. Şimdi ise yataklarını toplamaları için ne yapabilir bunu düşünüyordu. Aklına bir fikir geldi. Kızları renkli desenli şeyleri çok seviyordu. Onlara yeni nevresim takımı almak için yola koyuldu. Mağazadaki çalışanlara da danışarak kızlarının en çok beğeneceğin iki model nevresimi satın aldı. Güzel bir hediye paketi yaptırdı. Eve geldi paketleri kızların göremeyeceği bir yere bıraktı.  Kızlar eve geldiğinde onlara yüzünde kocaman bir tebessümle hediyelerini verdi. Kızları aldıkları hediyeye sevinmişlerdi. Sonraki gün Seval nevresimleri yıkadı ütüledi güzelce serdi. Kızlarda ilk birkaç gün nevresim hoşlarına gittiği için o hevesle yataklarını topladılar. Sonraki günler işe geç kalmamak için yatağı toplamadan aceleyle evden çıkıp gitmeye başladılar. Normalde Seval yatağın dağınıklığına dayanamaz ve toplamaya başlardı. Ancak bu süreçte sabır ve...

SEÇMEK Mİ HESAPLAMAK MI?

Resim
Elif, işten çıkınca hava kararmamıştı henüz. Koştur koştur markete uğradı. Çarpan kalbinin sesi neredeyse dışarıdan bile duyuluyordu. Bir yorgunluk hissetti bacaklarında. Markette önündeki sırayı görünce aldıklarını bırakmayı düşündü bir anda. İnternetten sipariş veririm bu sıra beklenir mi diye düşünürken bir taraftan da hesap yapıyordu. İnternetten alırsa daha pahalıya gelecekti. “Parayı kolay mı kazanıyorsun kızım Elif!” diye söyleniyordu kendine ama beklemek de istemiyordu. Bütün gün işte yorulmuştu. Beklemek yerine alışveriş yapmaya karar verdi. Kendiyle konuşurken gözü bir anne ile çocuğuna takıldı. - Anne, param buna yeter mi? - Hesaplayabilirsin Nehirciğim. - Anne param yetmezse sen vermez misin? - Veremem kızım bir anlaşma yaptık ya seninle. - Tamam anneciğim. Sadece Elif değil markette durumu fark edenler de anne ve kızı izliyordu. Elif'e çok da yabancı gelmiyordu bu gördükleri. Kendi çocukluğu gelmişti aklına. Babası ile alışverişe gittiklerinde babası seçenek sunardı ve...

DEĞİŞİM Mİ DÖNÜŞÜM MÜ?

Resim
İnsanların telaşlı telaşlı koşturduğu, arabaların vızır vızır geçtiği cadde ne kadar da kalabalıktı. Tıpkı şehrin diğer caddelerinde olduğu gibi. Yetişkinlerin yüzünde hep bir yerlere yetişme telaşı vardı. İnsan bazen "Çocuk olmak ne güzel, keşke hiç büyümeseydim!" diye düşünür. Çocukken oynadığı oyunlar gelir aklına ve yüzünde oluşan acı bir tebessümle iç geçirir. "Ahh! Nerede o eski günler?" İnsanın iç geçirmesine sebep olan şey neydi? Büyümesi mi yoksa bu değişim mi? İnsan büyürken değişiyor muydu yoksa dönüşüyor mu? Bunların arasındaki fark neydi? "Haydi çocuklar, akşam oldu neredesiniz?" diye bağıran annelerimizin sesi olmasa kararan havayı bile fark etmezdik. "Ahmet hadi saklambaç oynayalım çabuk gel." diye okuldan gelir gelmez birbirimizi organize eder toplanırdık. Kim ebe olacak diye hemen saymaya başlardık. "Portakalı soydum, başucuma koydum…" "Bir, iki, üç…  Önüm arkam sağım  solum  sobe." O günleri hatırladıkça ne k...

SANA TEPELERDEN BAKIYORUM

Resim
O gün Aslı çok heyecanlıydı. İlk kez İstanbul’a gidecekti. Her güne ayrı kombin, uygun şallar, aksesuarlar, ayakkabılar derken bavul hazırdı. Aslı erkenden havalimanına gitmiş orada beklerken İstanbul’la ilgili araştırmalar yapmaya devam ediyordu. Uçağı tam vaktinde indi ve artık İstanbul’daydı. İçi kıpır kıpırdı... Onu karşılayan arkadaşı Ecrin, İstanbul’da yaşıyordu. İstanbul’da gezilecek yerleri bir turistten daha az bilecek kadar oralıydı! Genelde böyle olmaz mıydı? Yani bir şehri en iyi gezenler turistler iken orada sürekli yaşayanlar o mekanlara hiç uğramamış olabiliyordu.   Yıllardır İstanbul’da yaşayıp Topkapı Sarayı’na hiç gitmemiş olanlar vardı. Ya da kaç kere boğaz turu yapmıştır ki bir İstanbullu? Bursa’da yaşayanlar kaç kere teleferiğe binip, Cumalıkızık’ta kahvaltı yapmıştır ki? İstanbul’da yaşayanlar peki? Kırk yılda bir misafir gelirse belki onunla birlikte…   Başka şehirden gelen öyle mi? Köprüden denize bakınca, vapurla bir yere giderken saatlerce orada dur...

BÜYÜTMEK Mİ YETİŞTİRMEK Mİ? - Bölüm 1

Resim
Seval, yirmili yaşlarda kıvır kıvır saçları olan zayıf, uzun boylu bir kızdı. Kendine bakar giyimine kuşamına önem verirdi. İş yerinde tanıştığı Ahmet ile birkaç ay önce evlenmişti. Çok güzel bir düğün yapmışlardı. Seval, sevdiği adamla evlendiği için çok mutluydu. Kurdukları yuvanın daha mutlu hale gelmesi için çocuklarının olması gerektiğine inanıyordu. Çünkü en büyük hayallerinden biri de buydu… Ve bu hayalini gerçekleştirmek için rutin aylık doktor kontrollerine gidiyordu.  Aynı zamanda yemesine içmesine dikkat ediyor sağlıklı besinler tüketmeye çalışıyordu. İşten arta kalan zamanlarında da spor yapıyordu. Yaklaşık 6 ay sonra hamile olduğunu öğrendi. Bu mutlu haberi eşine vermek için bir organizasyon yaptı. İleride izleriz hatıra kalır diye eşinin tepkisini bile videoya almıştı. Ahmet de bu habere çok sevinmişti. Doktor kontrolünde ikiz bebek müjdesi almışlardı. Önce şaşırmış, sonra daha da çok sevinmişlerdi. Bebekler için alışveriş yapmaya başlamışlardı. Her şeyden çifter çift...

TIKLA GELSİN - ON PARMAKTA BİR MARİFET

Resim
Necla Hanım bugün her zamankinden daha heyecanlıydı. Yine ayda bir yaptıkları arkadaşları ile buluşma günü gelmişti. Bu seferki durak kendisiydi. İnsanlar misafir ağırlamayı kendilerine zahmet sayarak kafelerde buluşmaya başlamışlardı ancak Necla Hanımlar için bu çok kolay ve keyif verici bir işti. Bir araya gelmekten, hazırlık yapmaktan, arkadaşlarıyla oturmaktan keyif alıyorlar, bunun için yine ev ev dolaşıyorlardı. Necla Hanım arkadaşları için el açması börekler, baklavalar, mantılar daha neler neler hazırlamıştı. Sofrada yok yoktu. Erkenden kalkmış bütün hazırlıklarını tamamlamıştı. Her ay hem arkadaşlarıyla buluşarak tatlı tatlı sohbet ediyorlar hem de kenara birkaç kuruş koyuyorlardı.  Arkadaşlarının yaşları birbirine yakındı. Hemen hemen hepsinin çocukları da birbirine yakın yaşlardaydı. Bu yüzden de iyi anlaşıyorlardı. Kimisinin çocuğu üniversite sınavına hazırlanıyor, kimininki de lise giriş sınavlarına hazırlanıyordu. Sınavlara çok az bir zaman kaldığından, buluştuklarınd...

AŞKIM BAKSANA BANA

Resim
Masmavi gözleriyle yandan yandan bakıyordu, ayakta telefonda konuşan eşine. Baktığını da fark ettirmek istemiyordu bir yandan. Arkadaşının “Elifciğim!” demesiyle irkildi. Hissettiği duygulardan bir an çıktı ve “Efendim” dedi. Elif üniversitede okurken Serkan ile tanışmış ve okul bitmeden  evlenmişti. Üstelik ne zorluklarla evlenmişlerdi. Ailesi evlenmelerini istememişti. Elif’in okulu devam ediyordu, bunun mezuniyeti, iş bulması, çalışması daha önünde çözüm bekleyen bu kadar problem varken bu evlenme isteği de nereden çıkmıştı.  Serkan’ın da düzgün bir işi yoktu. Maddi olarak geçinmeleri zordu. Ama her şeye rağmen evlenmişlerdi. Üç tane de kızları olmuştu. Yaşı küçük olmasına rağmen aldığı sorumluluklar fazlaydı Elif’in. Ev, iş, çocuklar… kızlarıyla beraber büyümüştü. Öyle böyle derken 10 yıl geçti.  Eşini çok seviyordu, her konuda yanında olurdu ama her konuda... Onun umutsuz olduğu yerlerde Elif ona moral verir onunla ilgilenirdi. Arkadaşları bu ilginin kıvamını kaçırdı...

İNSAN NASIL SINIR KOYAR?

Resim
Torunu Doğa uyurken Nalan Hanım’da geçmişe dalıp gitmişti. Birkaç yıla ne kadar da çok şey sığmıştı. Bu masum yüz doğalı bir yıl geçmişti bile. Eşinin kaybından sonra sanki her şey hızlanmıştı. Biricik kızı Duygu’nun evlenmesi ve yeni bir aileye girmenin yolculuğu ile ne kadar hareketlenmişti hayatı. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki keşke eşi de yanında olsaydı da kızının bu mutluluğunu görseydi. Saçlarını taramadan uyumayan o küçük kızı büyümüş müydü şimdi? Kabul edemediği şey anneannelik değil kızının büyümesiydi. Nalan Hanım her ne kadar karışmadığını iddia etse de Duygu’nun hayatındaki bir çok şeyde rol aldığının farkında bile değildi. Kontrol etme isteğine bir türlü engel olamıyordu. Sanki kızı bir şeyleri unutacak veya yanlış yapacakmış gibi geliyor, o yüzden hiç elini üzerinden çekmiyordu.  Gece yatacağı saati kızına göre ayarlıyor, hayatındaki planları kızının aile yaşantısına göre yapıyordu. Bu sırada Duygu anlamadığı bir kargaşa içindeydi; “Evlilik böyle bir şey sanır...