VADİ KONAK NO:18 / Nereden Nereye? - Bölüm 2
Şebnem gençliğinde kendisine verilmiş olumlu özellikleriyle çevresinde sevilen, saygı gören bir doktordu. Son zamanlarda ne olduysa kendini tanıyamıyor, kontrolsüz tepkilerine bir sebep arayıp duruyordu. Hayatındaki bu değişim hızı, freni patlamış kamyondan farksız değildi.
İnsan kendisine verilen mücevherleri neden kaybeder?
Mücevher mi kıymetini kaybeder, yoksa insan mı?
Sinan’la tanıştığında; güler yüzlü, esnek, şakacı olması Şebnem’e çok cazip gelmişti. Çünkü bu özellikler kendisinde yoktu. Sinan’la da bu yüzden tamamlanıyor gibi hissediyordu. Onunla olmak Şebnem’i heyecanlandırıyordu. Her gün farklı bir yönü ile karşılaşıp hayran oluyordu.
Gün geçtikçe Sinan’a olan ilgisi de artmıştı. Bu ilginin devamını evlilikleri takip etmişti. Sonrasında çocuklarının olması da ilişkilerini güçlendirecek bir unsur olduğunu düşündü. Yaşadığı bu duyguyu Sinan’la bağdaştırıp onu kaybetmekten ödü kopar hale gelmişti. Bu korku onu daha da düşkün, Sinan’ı da bir o kadar umursamaz yapmıştı. İşte şimdi en çok korktuğu şey olmuştu. Hislerindeki o heyecan ve mutluluk kaybolmuş yerini karmaşık duygular almıştı. Artık ona aşkla bakan bir adam yoktu ve bunu fark etmek Şebnem’i daha da üzüyordu…
İnsan bu hayatta ilişkileri kadar güçlü, mutlu ve başarılı olabilir.
Sürekli gündemini meşgul eden, çözümsüz gibi gözüken, dengesi bozulmuş bir ilişki vardı ortada. Kollarında ve ayaklarında minik kum torbaları varmış gibi yoruyordu insanı. Hedefine gitmek isterken onu yavaşlatan, ne yana dönse daha da ağır hissettiren, uçmak istedikçe daha çok dibe çeken bir yük gibi…
Her insan elbette sevmek ve sevilmek için bir yola çıkar. Ancak işler beklendiği gibi gitmeyebilir. Çoğu zaman insan; ilişkisinin başında midesi dahil her yerde uçuşan kelebekler hiç kaybolmasın diye uğraşırken kendini kaybedebilir, tıpkı Şebnem gibi…
Sinan son dönemde kafede fazla vakit geçiriyordu. Eve geç gelmeye başlamıştı. Evinden, eşinden, çocuğundan ilgisini çekmişti. Salyangoz misali içine kıvrılmıştı sanki. Bir türlü çözemedikleri gelir gider dengesi onu iyice bunaltmıştı. Ne zaman başı sıkışsa Şebnem en büyük destekçisi olmuştu. Hızır gibi yetişiyordu her defasında.
Şebnem iç sesiyle;
“Sinan hala iyi biri. Sadece iş durumu onu çokça yordu, yıprattı. Bunları görmezden gelemezsin Şebnem. Bu onu kötü biri yapmaz.” Diye konuşurken buldu kendini. Ama ilgi isteğini de es geçemiyordu. Bir kadındı, sevilmek, eşi tarafından fark edilmek istiyordu her kadın gibi. Hatta bu duruma karşı olan rahatsızlığını da dile getirmekten çekinmiyordu.
Sinan ise bu durumu şımarıklık, mızmızlanma olarak görülüyordu. Böyle olmaktan kendisi de memnun değildi. Çünkü daha önce kendini hiç böyle görmemişti Şebnem.
Geçenlerde yanında çalışan hemşirelerden birinin yüzünde bir farklılık görmüştü. “Ne de hoş olmuş.” Demişti içinden. “Acaba sorsam mı ne yaptırmış? Nerede yaptırmış diye?” düşünürken hemşire kız içeriye girdi. Tam da düşüncesinin üstüne gelince ağzından çıkanlara engel olamadı.
- Canım sen yüzüne bir şey mi yaptırdın? Bu aralar pek bir dikkat çekici geliyorsun gözüme.
- Evet Şebnem Hanım. Bir iki ameliyatsız işlem yaptırdım. O kadar iyi geldi ki. Erkek arkadaşım bu halime bayıldı. Haftada bir zor hediye alan adam iki akşamdır hediyelerle geliyor iş çıkışıma. Size de önerebilirim isterseniz. Sektörde de epey bilinen bir yer. Güvenle gidebilirsiniz. Bizim neyimiz eksik hem gidenlerden. Size de yakışır. Eminim ki eşiniz de çok beğenir.”
Tüm bunları anlatırken gülmeye çalışsa da çene kasları bu işleme pek müsaade etmiyordu.
Şebnem bir şey demedi ama zihninde hemşire kızın konuşması bozuk plak gibi tekrar edip duruyordu. “Kiloları veremedik, mide ameliyatı da olamam. En azından cildim ve yüzüm güzelleşsin ne var bunda?” diye düşünerek kimseye söylemeden güzellik merkezinin yolunu tuttu.
Üç aşamalı bir paket aldı. İlk seanslarda eşi bir şey fark etmedi. Şebnem de rahatsız değildi. Fakat üçüncü seans fark edilmeyecek gibi değildi. Çünkü Şebnem’in yüzü reaksiyon vermişti işlemlere. Eve geldiğinde ise ağrıdan bir yandan ağlarken bir yandan da kendisine verilen ürünler de dahil toplam yüz bin lira kadar bir para harcadığını kaçırıvermişti ağzından. Kocası onca zaman sonra ilk defa yakından ilgilenmişti Şebnem ile. Ancak bu ilgi “Kafede onca borcumuz varken mi?” şeklinde evrilmişti. Babasının sesinin yükseldiğini fark eden Efe hemen odasına çekilmişti. “Çok uğraşmışsın gerçekten nasıl çirkinleşebilirim diye. Pes gerçekten Şebnem. Ben daha diyecek bir şey bulamıyorum sana...”
Kocasını ilk defa bu kadar öfkeli görüyordu. Hiç bu kadar tepki göstereceğini düşünmemişti. Oturduğu yerden güçlükle kendini kaldırdı ve odasına giden oğlunun yanına gitti. Ona sarıldı ve birlikte uzandılar.
Hastalarına ve diğer iş arkadaşlarına bu durumu nasıl anlatacağını düşünmeye başladı bir yandan. “İki hafta yıllık izin alıp evde kalmak iyi olur.” diye düşündü. Zaten işe gidecek morali ve gücü de kalmamıştı. Ertesi gün mutfakta çayını yudumlarken masanın köşesindeki çantada duran bir dergi takıldı gözüne. Kapak resmine uzunca baktı. İlkbahardaki canlanma ve yenilenmeyi anımsatan hoş tonlarla tasarlanmıştı. Ne de güzel manzaraydı. Gençliğindeki halini hatırlattı Şebnem’e. Sanki bu ara her şey bu konu üstüne gelip bir şeyler anlatıyordu.
“Nasıl bu hale geldim ben?” dedi.
Aklına bu soru düştüğünden beri artık bir şeyler kıpırdamaya başlamıştı zihninde. Farkındalık her türlü düğüm için bir çıkış kapısı gibiydi. Şebnem de o kapıyı yakalamış gibiydi. Artık soru soruyordu ve o sordukça önüne cevaplar geliyordu. Bu da toparlanması için iyi bir umut olmuştu Şebnem’e.
“Ne yapıyorum, neden bunları yaşıyorum?” soruları ile bir adım atmıştı. Şimdi sırada “Nasıl düzelecek?” sorusu ve cevabı vardı. Peki buraya kadar gelen dağılmalar nasıl düzelecekti? Mümkün bir yolu var mıydı?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.
&
Çok akıcı ve güzel okmus. Bu soruları sormak için hiç geç değil Şebnem
YanıtlaSilİnsan düşünemediğinde nasıl da kendisine zarar veren acı çektiren yanlış yöntemlere başvuruyor..
YanıtlaSilOysa düşünmesi için sadece bir soru yeterliydi..
Doğru bir soru..
Her insan kendi yapıp ettiklerinin sonucunu yaşıyor...Acı...ama gerçek..
YanıtlaSilNasıl düzelecek? merakla bekliyoruz :)
YanıtlaSilHer zaman bir yol vardır, süre varsa ümitte vardır…
YanıtlaSilTeşhisi koymuş, tedaviyi de merakla bekliyoruz.
YanıtlaSilBir sorudur insanı yanlıştan alıkoyan, bir sorudur insanı doğru hamlelere yaklaştıra n
YanıtlaSilŞuan ki yaşamın geçmiş seçimlerimizken gelecek için şimdi doğru tepki farkındalık bizi toparlar…
YanıtlaSilSınırları kaçırınca her şey birbirine giriyor sanki.
YanıtlaSilYaparsın Şebnem 😀
İnsanın hatasını fark etmesi şifanın ilk ve en büyük adımı
YanıtlaSilZihnine doğru soruları yöneltmeye başlaması, çözümlerin yolda olduğunun da habercisi değil mi ☺️
YanıtlaSil👏
YanıtlaSilProblem nerdeyse çözüm hemen dibindedir. Yeter ki insan problemini kabul etsin. Her kabul, insanı çözüme yaklaştırır. Küçük bir soru büyük uyanışların, çözümlerin ilk giriş kapısı olabiliyor.
YanıtlaSilNeyse ki hep bir yolu var çok şükür...
YanıtlaSilMutlaka bir çıkış kapısı vardır. Merakla bekliyoruz 🫠
YanıtlaSilNeyi neden dolayı yaptığımız önemlierçekten, düşünmeden başkası için düşülen zahmetler yersiz olabiliyor.
YanıtlaSilİnsan ne yapıyorsa kendine yapıyor
YanıtlaSilİnsanoğlu beğenilme isteği ile yapamayacağı şey kalmıyor. Verilen tavizler de cabası....
YanıtlaSilİnsana aynı durumda kendisi olsa bu şekilde davranmazmış geliyor
YanıtlaSilAncak o noktaya gelince çoğu aynı tepkiyi veriyor
Çok doğru! Mesela eskiden yaptığım bazı şeylere şimdi bakınca diyorum ki ne çok saçmalamışım... Araya çok zaman ve kayıp girmeden dönüp dönüp bakmak, toparlamak, üstümüzü başımızı çırpıp hemen yola devam etmek için bilinç açıklığı dilerim...
SilAhhh Şebnem ne çok ayna oldun bize...
YanıtlaSilİnsan o aşamaya bi anda gelmiyo gerçektende. Adım adım yaklaşa yaklaşa… o zaman çözüm için de adım adım uzaklaşmak mu gerekiyor 🤔
YanıtlaSilGüzel devam ediyor, merakla bekliyorum. 🤩
YanıtlaSil