Kayıtlar

Aralık, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

PIRIL PIRIL BİR SEN(E)

Resim
2024’ten uzaklaşıp 2025’e gelirken Eski bir sen(e)den yeni bir sen(e)ye giderken… Herkes kendince bir süreçten geçti. Kimi sarp bir yokuştan geçti, Kimi yaşadığı bir kıtlıktan. Kimi faydalı bir alışkanlık edindi, Kimi zararlı olan alışkanlıktan vazgeçti. Birileri bir şeyleri başardı, Birilerinin başarısı yarım kaldı. Kimi evlendi, kimi boşandı. Kimi işe başladı, kimi onlarca işi geride bıraktı. Bazısı kafasındakilere bir türlü başlayamadı, Bazısı nihayetine erdirdi, Bazısı yapılacaklara başlasa da bitiremedi. Kimi dünyaya geldi, kimi ise dünyaya veda etti… Kimi şikayet etti, kimi de şükretti. Bazısı kayıplar verdi, bazısı kaybedenleri izledi, bazısı da kaybederken kazandı. Sonuçta herkes için koca bir sene geçti. Kimi fark etti deneyim çıkardı, Kimi ise yaşadı ve geçti. Ama bazısı kazandı bazısı kaybetti. Kimdi o kaybedenler? Kimdi o kazananlar? İnsan, hayatında neyin ne olduğunu anlayamadığında aynı şeyleri yapar ama farklı sonuçlar bekler. Bir yıl bitip diğer bir yıla başlarken, insa...

SOFRADAKİ BEREKET

Resim
Melisa, zilin sesiyle derin uykusundan uyandı. “Bu kim yahu sabah sabah!” diyerek homurdanmaya başladı. İçinden “Kimse kim, ben uykuma devam edeceğim” dedi ve yorganını kafasına çekti. Bu arada zil hiç durmadan çalmaya devam ediyordu. Kapıdaki kişinin vazgeçmeye niyeti yoktu.Üşenerek kalktı, omuzları düşük, ayaklarını sürükleyerek gidip kapıyı açtı. Karşısında hiç beklemediği misafiri görünce şaşkınlığını gizleyemeden; - "Anne! Sen nerden çıktın?" dedi. Zeynep, memleketten gelip kızına sürpriz yapmıştı. - "Niye kapıyı açmıyorsun kızım? Ağaç oldum burada." - "Anne, dün arkadaşlar bana gelmişti. Geç yattım, ondan kalkamadım." Melisa Ankara’da üniversiteyi kazanınca ailesi çok mutlu olmuştu. Biricik kızlarının eğitimi için imkanlarını seferber etmişlerdi. Ellerindeki baba yadigarı arsayı satıp kızları için kalacağı bir ev tutup düzen kurmuşlardı. Zeynep, gördüğü manzara karşısında şoka girmişti. Yarısı yenmiş yarısı çöpün kenarına bırakılmış pizzalar, dolapta...

DEDEM VE BEN - ZOR BALIK

Resim
Dedeciğim,  Günlerdir yaşadığım bir şey var. Nasıl anlatsam bilemiyorum…  Ama sana anlatmayacağım da kime anlatacağım değil mi? Dede, uzun zamandır okula giderken ayaklarım geri geri gidiyor. Çünkü bazı çocuklar okulda, bana ve birkaç arkadaşıma zorbalık yapıyorlar. Eşyalarımızı izinsiz alıyorlar ve bu benim malım diyerek bir daha da vermiyorlar.  Kendi kendilerine birilerine kızıyorlar, ters yapıyorlar ve yaptıklarından pişmanlık da duymuyorlar. Özellikle de sınıftaki sessiz sakin arkadaşlarımıza daha çok yapıyorlar.  Arkadaşımın suyunu içiyor sonra suyu onun üstüne döküyorlar. Bazılarımızın fiziksel özellikleriyle alay ediyorlar. Kilosuyla, boyuyla, dişleriyle, sivilceleriyle… Ödevlerini yapmayıp sınıfın çalışkanlarına zorla kendi ödevlerini yaptırıyorlar.  Güçsüz olanların daha da çok üstüne gidiyorlar. Bir keresinde kantinden yiyecek bir şeyler alan arkadaşımın önünü kesip elindekileri almışlardı. Hele kalabalık grup oldularsa havalarından yanlarına kimse ya...

SEÇTİKLERİMİZLE SEÇENEKSİZ KALMAK MÜMKÜN MÜ?

Resim
Mine sabah kalkmış apar topar hazırlanıp çıkmıştı yola. Trafikte giderken elinde telefon kimi arasam diye kara kara düşünüyordu. Borç istemek için kimi arasam? Yine ay sonu ve bitmek bilmeyen borçlarla baş başaydı…   Üniversite hayatı boyunca babasının verdiği harçlığı bir türlü yetiştiremiyordu. İş hayatında da farklı değildi Mine. Maaşı ona bir türlü yetmiyordu. Biraz daha rahat ederim düşüncesiyle kredi kartı almıştı ama işler iyice sarpa sarmıştı. Son taksiti ödeyip kurtulacağım derken yeni bir borç taksiti ile kredi kartının limitini sonuna kadar dolduruyordu. Üstelik bir sürü de ekstra borç birikmişti. Her ay sonu Mine için stres demekti… Arkadaşı, annesi, ablası, babası derken herkesi arayıp destek istiyordu. Hatta bir defasında annesi sitem ettiği için ona darılmıştı. Hele ablası için “parası var ne var sanki yardımcı olsa” diye içinden söylenip duruyordu. Ablası ise Mine’ye, çok tüketim yaptığını, harcamaları kısması gerektiğini söylüyordu. Mine her seferinde “aldıklarımın...

ANNEM NEDEN BENİ ANLAMIYOR?

Resim
Annesinin kapıyı çalmadan odaya girmesi ile beraber Ezgi irkildi. Gözlerini kapıya çevirdiğinde annesi ile karşı karşıya geldi. - Ezgi, Elif Teyzen Ankara’dan geldi. Hadi onu ziyarete gidelim.  -Annecim bugün gitmemiz şart mı?  - Kızım sana kalsa gitmemize de gerek yok. Sen sakın benimle hiçbir yere gelme olur mu?  Annesi Ezgi’nin açıklamalarını dinlemeden söylenmeye başlamıştı. - Anneciğim tam sınav haftam… Ezgi kuralları ve ilişkilerinde sınırları olan birisiydi. Ama annesi bu sınırları sürekli ihlal etmeye çalışıyordu. Oysaki Ezgi, küçüklüğünden beri bir şeyleri yalnız yapmayı seven bir çocuktu. Kendi odasında sıkılmadan vakit geçirebilirdi. Küçüklüğünde istemeyerek de olsa annesiyle bir yerlere gitmiş olsa da o planlarına şimdi dâhil olmak istemiyordu. İstemediğini de artık açıkça ifade ediyordu. Ama annesi onu sürekli kendi aktivitelerine dahil etmeye çalışıyordu. Akraba ziyaretleri, kalabalık aile toplantıları, Ezgi bunları sevmiyordu. Kendi halinde odasında kitap o...

UMUT OLSUN Kİ…

Resim
Ekim ayının sonları, sıcaklıklar halen mevsim normallerin üzerinde seyrediyordu. Tatilin etkisinden tam olarak çıkamamıştı Umut. Sıranın üzerindeki karalamaları zihni sünger gibi içine çekiyordu ama neyi alıp neyi almadığının o da farkında değildi. Tıpkı hayatına yeni insanların girip çıkması gibi. Bu hali uzun bir süre gözlerini kırpmadan devam etti. Hayatta da kim bilir daha neleri fark edemiyor insan? Birden zilin çalması ile irkildi ve zihnindeki kalabalığın peşinden gitmeyi bıraktı. Çünkü yetişmesi gereken bir başka ders vardı. Okul dönemi yeni başlamıştı ve adapte olmakta zorlanıyordu. Yeni şeylere başlamayı severdi ama sonunu getirmek çok da kolay olmuyordu. Önceki dönemin ağırlığını omuzlarından atamamıştı. Alt sınıftan kalan dersleri vardı. Ne okul dersleri ne de arkadaş ilişkileri iyi gitmiyordu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Umut, hareketini bırakmıyordu. “Evet şu an istediğim şeyleri nasıl yapacağımı bilemeyebilirim, arkadaş ilişkilerim iyi gitmiyor olabilir ama bunun bir so...

YİNE Mİ GEÇ KALDIM?

Resim
Koştura koştura inmişti merdivenlerden Aslı. Tıpkı ilkokul zamanındaki gibi. İlkokula giderken de hep böyleydi. Arkadaşları önden iner Aslı ise hep geç kalıp koşarak inmek zorunda kalırdı. Ne günlerdi diye gülerek hızlıca indi merdivenleri.  Hayatımızda bazı dönemler vardır. İçimizde hep bir sıkışıklık hissederiz ya işte o dönemler. Biriken bir sürü iş. Ev ayrı, okul ayrı, iş ayrı, çocuk ayrı, görevler, dersler. Bir de bireyselde yapmak istediğimiz ama başlamaya zaman bulamadığımız şeyler vardır. Yapmaya çalıştığımızda ise bir yerden tutarız diğeri kalır. Bu sefer de “eyvah ya çok az zaman kaldı, yine geç kaldım, yine geç kaldım!!” diyerek telaşa düşeriz. Durum böyle olunca bazen devam bile edemeyiz. Oysa en başında hepsi için çok güzel planlarımız vardı. İnsan neden geç kalır ki? İnsan bu hayatta bir şeylere erken başlamadığında; güne, dinlenmeye, eğlenmeye, sevmeye, sevilmeye de geç kalıyor işte.  Bu ders kolay nasıl olsa yaparım deyip ertelediğimiz ödevler yığılıyor ve o ko...

MÜKEMMEL OLMA ÇABASI

Resim
Yatmadan önce perdeyi kapatmayı unuttuğu için güneş odanın içini kaplamıştı. Gözünü açamıyordu, tam da yatağına doğmuştu güneş. Yeni bir gündü ve bugün düğününe tam tamına bir ay kalmıştı. Gözünü açmaya çalıştı, tek gözüyle saate baktı ve yatakta doğruldu. Tamamlanacak pek çok iş onu bekliyordu. Bugünki işler arasında; ev kontratı yapmak, su-elektrik aboneliği açtırmak, sonra eve tekrar bakıp eve göre eşya aramak, kuaför görüşmesi, ilk dans provası vardı. “Ooooffff, kalk Leyla” dedi kendi kendine. Leyla “Her şeyin mükemmel olması için her detayı neden hep ben düşünüyorum, neden Fikret hiç düşünmüyor ki!” diye düşündü. Sesli düşündüğünden yanındakiler; “Efendim Leyla, ne oldu?” dediklerinde ise Leyla “Yok bir şey’’ deyip geçiştiriyordu. Leyla; “Neler oluyor bana? Bir vitamin mi alsam kendi kendime konuşmaya başladım” deyip, kendini yine her şeyi mükemmel yapmaya çalışırken buluyordu. O kadar koşturmuştu ki, her detayı düşünmüştü; gelinliği, çiçek buketi, saçı, makyajı, salon düzeni,...

YANLIŞ İLİKLENEN DÜĞME

Resim
Hayat…  İnsana verilen ve insanın da aslında en sevdiği… Kimi zaman yanlış iliklenen düğme gibi…   O sahne öyle bir sahne ki…  Her şey yolundayken ne kadar da yaşanılası, kelebekler misali,  “Yaşamak ne güzel şey” dediği… Hep böyle gitsin ister insan, hiç bozulmasın,  “Aman ağzımızın tadı kaçmasın”  “Dümenimiz kırılmasın…”  Halbuki ne kıymetli rol ve sahne verildi insana…  Peki insan o kıymetli sahnenin değerini nasıl anlar?   Hiç kazanılmamış bir mücadelenin tadını nerden bilebilir?  Elbette bilemez, bilmesi için sorular gönderilir.  Sorular sorun olmaya başlayınca yanlış iliklenir düğmeler…  Her soru problemdir aslında ve her problem de gizlenen bir şifadır. Ama düğmeler yanlış iliklenince görebilmek mümkün mü? Ya duyabilmek? Ya sezebilmek?  Her problem şifası ile gelir…  Tıpkı kıştan sonra yazın gelmesi gibi…  Tıpkı karanlık bir tünelden aydınlığa çıkmak gibi…  Ve hatta hastalıktan sonra tekrar ...

İNSAN HAKLARI ARANIYOR?

Resim
  Bu film gerçek hayattan esinlenilmemiştir... Gerçeğin kendisidir. Yaşanılan bir öyküden dünyanın tüm seyircilerine... İnsan hakları aranıyor.. Aranılan dünyaya şuanda ulaşılamıyor... Birisi bir gün dedi ki : "Şahitsen delil koyman gerekmez miydi? çünkü gerçek ispatını ister" Tüm varlığıyla duymayan dünyaya hakkı haykıranlar biliyor ki Hiçbir mücadele kolay kazanılmaz... Tekrardan ayağa kalkanlar kazanır... Bu film gören bir göz... Duyan bir kulak ve hisseden kalpler için çekilmiştir...   & Deneyimsel Tasarım Öğretisi   insanın  mutlu, başarılı  olması ve   doyumlu ilişkiler  yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.  & "Bu senin yaşamın… Bu senin yaşamın ama, beni de ilgilendiriyor! Evet, senin yaşamın beni de ilgilendiriyor. Çünkü; aynı zamanda, aynı seyirci karşısında, aynı sahneyi paylaşıyoruz." YAHYA HAMURCU & &   KİM KİMDİR İLİŞKİLERDE USTALIK BAŞARI PSİKOLOJİSİ

MEĞER YOKLUK VARLIĞIMMIŞ!

Resim
“Kereem…” “Kereeeeem!”   “Kerem oğlum burada değil misin? Uyur gezer mi oldun? Neden beni duymuyorsun?  Elindekileri yere atma dememiş miydim sana!?”  Gün içinde en az 7-8 kere aynı sahne yaşanıyordu Yasemin ve oğlu Kerem için. Evde, okul yolunda, çarşıda ya da misafirlikte… Yer, zaman ve çevredeki insanların kim olduğu fark etmiyordu onlar için. Durum artık çığırından çıkmaya başlamıştı. Neden sürekli aynı olayı yaşıyorlardı ki? Klasik bir Pazar sabahında kahvaltı yaptıktan sonra annesi;  “-Bir uzman görüşü mü alsan Yasemin? ben sana iyi bir doktordan randevu alayım. Ne dersin?” dedi.  Çocuğunun “hasta” olma ihtimali korkutmuştu Yasemin’i; ki öyleyse bile bu daha önce hiç duymadığı bir hastalıktı.  Çocuğunun basit iletişim kurma becerilerini biri çekip almış gibiydi. “4 yaşında daha sosyal, daha pozitif ve iletişime açıktı bu çocuk, neden tersine döndü her şey” diye dertleniyordu. Yaşama sevinci gitti, depresyona girdi de diyemiyordu Kerem için çünkü çocuk...