TAMAM MUTLU OLACAĞIM AMA BEŞ DAKİKA SONRA
Hava sıcaktı ve güneş batmak üzereydi… Hafif esen akşam rüzgarı çıkmıştı ve dalgalar sahile daha sık vurmaya başlamıştı. Günün kalabalığı ve uğultusu dağılmış, sahile bir sakinlik çökmüştü.
Selin, küçük adımlarla usul usul yürüyordu. Yürümek de ona da iyi geliyordu aslında ama içindeki huzursuzluk bir türlü geçmiyordu. Halbuki ne kadar uzun zamandır istiyordu bu tatili. Neydi onu bu kadar huzursuz hissettiren şey?
Oysa bu tatili aylar öncesinden planlayıp her şeyini hazırlamıştı. Ne çok heyecanlanmıştı tatil için, nede olsa ilk defa yurt dışına çıkıyordu. Tatil planını yaparken teslim etmesi gereken işleri bir kenara bırakmış “beş dakika sonra yaparım, nasıl olsa daha vakit var” demişti ama o beş dakika her seferinde ondan daha da uzaklaşıyordu. Çalışması gereken zamanda yaptığı tatil planları işlerini aksatmıştı.
Tatil günü geldikçe biriken işleri ona göz açtırmıyor, eskisinden daha çok gerilmesine sebep oluyordu. Şimdi ise tatilde eksik kalan dosyaları yetiştirmeye çalışıyordu.
Neden böyle yaptığına bir türlü anlam veremiyordu. Sahi hayatı hep, “beş dakika sonra” ile geçmemiş miydi? İşlerini zamanında halletmeyip son dakikaya bırakırdı. Ertelenen işler birikince de yapılması daha zor hale gelmişti. Tatilden bir gün önce uyumadan didinip bütün işleri bitirirdi ama kendisi de bitmişti.
Selin'in artık bir şeyleri değişmesi gerekiyordu.
Peki değişmesi gereken neydi?
İşyerini değiştirirse çözülür müydü acaba bu problem? Ya da 28 yaşında olmasına rağmen evini toplaması gerektiğini “Seliiinnn, kızım sana odanı topla demedim mi? Yaşlandım artık belim tutmuyor benim. Ne olacak bu kızın hali, bilmiyorum…” diye söyleyen annesini değiştirse?
“Hiç sanmıyorum. Çünkü problem onlar değil. Problem benim bu düzensizliğim, irademi doğru yerde kullanmayarak çok şeyi son dakikaya sıkıştırmam!” diye itiraf etti kendi kendine.
O sırada kıyıya ulaşan dalgaları ayaklarının altında hissetti. Eline alıp deniz kabuklarına baktı. Bulundukları yere ne kadar uyumlu gözüküyorlardı. Kimse bunların burada ne işi var demezdi. Adı üstünde deniz kabuklarıydı bunlar. Denize uyumluydular ve rollerini en iyi şekilde oynuyorlardı. Aynı buradaki ağaçların bu sıcak yere uyumlu olması, kayaçların buranın iklimine uyumlu, beldenin sıcaklığını yansıtacak türden şekillenmesi gibi.
Nasıl ki yaz mevsiminde kürk, sahilde topuklu ayakkabı giyilmiyordu, işte de tatili düşünüp çalışma verimini düşmemeliydi. Böylece tatilde de çalışmak zorunda kalmazdı. “Hiç bu açıdan düşünmemiştim şu an bu sıcakta çizme giymem ne kadar gülünç ise burada çalışmam da öyle” dedi kendi kendine gülümseyerek.
Yüzünü güneşe döndü. “Evet, dönüşmesi gereken de bulunduğu yerin hakkını vermesi gereken de benim, tıpkı deniz kabukları gibi” diyerek hemen harekete geçti. Beklemeye zaman yoktu. Çünkü dünya dönüyordu zaman ilerliyordu ve onun ertelemelerini bekleyecek değildi.
Biraz rahatlamıştı, gözleri dolu dolu başladığı yürüyüşünü, yüzünde tebessümle bitiriyordu. Odasına vardığında daha fazla ertelemeden yapması gerekenleri halletti, bu tatilin böyle devam etmemesi için dosyaları hazır etmeliydi. Uzun sürmüştü ama işini bitirdiğinde kendisini çok iyi hissediyordu. İşte tatil Selin için şimdi başlıyordu...
İnsan, acıdan kaçmak istiyordu ama kaçmaya çalıştığında da birikmiş acıların esiri oluyordu. Zamanında yapmadığı işi, ödevi, ertelediği telefon aramaları hepsi üstüne üstüne gelmeye başladığında ve bunun aksi yönde hareketi başlattığında işlerin göründüğü kadar zor olmadığını görüyordu. Yapması gereken sorumlulukları zamanında yaptığında, oturduğu koltukta, yürüyüş yaptığı parkta, kahve içtiği kafede veya herhangi bir yerde “mutlu edicilere” ihtiyaç duymuyor, bizzat bulunduğu yerde bulunduğu koşulda yapması gerekenleri yapmış olmanın keyfini çıkarıyordu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.
&
YAHYA HAMURCU
Ertelediğimizde kurtulacağımızı zannettiğimiz şey ayaklarımıza dolanan bir acı haline geliyor gerçekten...
YanıtlaSilEr başlamanın önemi… 🌱
YanıtlaSilÖteledikçe büyüyen problemler insana nasıl da yük oluyor. Birikiyor ve bir yerde mutlaka taşıyor. Ertelememek problemin en tatlı çözümü…
YanıtlaSilEr başlanan her şey ne kadar da kolay oluyor
YanıtlaSilOlduğun yerde olabilmek ne kadar basit görünüyor
YanıtlaSilAma günümüzde öyle zorlanıyoruz ki
Sofrada yatakta sabah uyanır uyanmaz sosyal medyada başkalarının hayatındayız
Erteleyerek kaçacak yer bırakmıyor insan kendine 😊
YanıtlaSilAynı pilates gibi o an acı sonrasında müthiş rahatlık mutluluk :)
YanıtlaSilSonrasında da başta biraz acı var :) ama geçiyor
SilNe kadar da bizi anlatmis , olduğumuz yerde olamazsak ve bedelinden kacarsak ne kadar mutlu olabiliriz ki .Ellerinize sağlik cok guzel bir yazi .
YanıtlaSilAnlık acı, toplamda mutluluk ☺️
YanıtlaSilErken başlayan yol alır, büyüklerimiz böyle ifade ederdi. Birçok problemin çözümü belki de buradan geçiyor.
YanıtlaSilİnsan, acıdan kaçmak istiyordu ama kaçmaya çalıştığında da birikmiş acıların esiri oluyordu.
YanıtlaSilNe güzel anlatılmış 🌸
Kaç kaç nereye kadar
SilDünya dönüyordu zaman ilerliyordu ve onun ertelemelerini bekleyecek değildi.
Silİşleri ertelerken aslında kendimizi erteliyoruz sanki🌸
Gercek problem ancak gerçeklikle çözülüyor. Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSil‘Olduğun yerde ol’manın kıymeti..🤍
YanıtlaSilMeğer ne önemliymiş..🥰
Şu meseleyi halledebilsem uçarım gibi geliyor :)
Sil:))
SilSon dakikalar, son dakikalarımız olmasınnn. İnsan hep süre veren olmalı aslında.
YanıtlaSilSon durakta biten akbil bir sonraki seyahate doldurmayı beklemeden o son bittiği yerde küçük de olsa bir geçiş hakkı almak gibi. Bak bir erteleme yapmadan...
YanıtlaSil5 dk daha... 5 dk sonra yaparım... derken derken.... geldiğimiz hal ve içinden çıkamadığımız olduğun yerde olamama problemi... Ne yazık ki herşey sadece 5 dk ile başladı....
YanıtlaSilİnsan aslında erteleyerek o anlık bedelden kurtulduğunu sanıyor ama daha da büyüyerek önüne çıkıyor. Her zamanında halletiğimiz iş ise bize kolaylık sunuyor.
YanıtlaSilGerçekten olması gerektiği yerde olmayınca insan, hayat öyle yoruyor ki. Sanki yarıştasın da sürekli koşuyorsun ama bir türlü öncekilere yetişemiyorsun. Biliyorsun ki bu yarışın bir sonu var ama her insan gibi sen de başarmak istiyorsun... O zaman mottomuz, "er başla, hayata geç kalma!!" :'))
YanıtlaSilÇağımızın genel sorunu olan erteleme hastalığına nasıl da güzel ışık tutulmuş. Ertelemekten kurtulabilenlerden olmak duası ile ....
YanıtlaSilİnsan mutluluğu bile sonraya bırakıyor. Çocuklar büyüsün öyle, evleneyim öyle, okulu kazanayım da öyle…
YanıtlaSilYa geç kalırsak, ya pişman olursak
Ertelemek bir davranış şekli almış bendimizde…
Silİnsan nasıl mutlu olur?
YanıtlaSil