BU KADAR FAZLASI ÇOK AZ
Öğlene doğru zar zor uyanabildi Merve. Piyasaya yeni sürüldüğünde sıraya girerek aldığı telefonun alarmı yankılanıyordu bir yandan. Kalkmıştı ama uyanamamıştı henüz. Mutfağa geçti ve kahve makinelere baktı. “Espresso mu, Türk kahvesi mi yoksa filtre kahve mi yapsam?” diye içinden geçirdi. “Aslında şu tam otomatik kahve makinelerden alsaydım, tek tuşla yapıp, latte de içebilirdim.”
Düşüncelerinde kahve dünyasında gezinirken, tezgahta duran telefonuna gözü takıldı ve eline aldı. Öncesi gün yaptığı paylaşıma göz attı gelen yorum ve beğenlere baktı. “Terasta, kocişle kahve keyfi” notunu koymuştu altında.
Evin terasında, özenle seçtiği bambudan yapılmış oturma grubu ile kahve köşesi hazırlamıştı. Burada keyifli anlar yaşamak istiyordu ama ne hikmetse keyif yapma imkanı pek de bulamıyordu. Arada yakaladığı anlar olduğunda da hemen paylaşım yapıyordu.
Düşünceler içinde bunun nedenini bulmaya çalışırken gözünün önüne terasla ilgili bir başka görüntü geldi. İş yerindeyken sosyal medyada eve gelen temizlikçilerin kendi terasından attıkları reels videosuydu. En azından terasın tadını çıkaran birileri vardı.
Eşiyle karşılıklı oturacakları bir köşe hayal etmişti. Gerçeklerde ise eşi orayı genelde iş arkadaşlarıyla bir projeyi konuşurken kullanıyordu. Bir iki kez kahve yapıp yanına çıkmıştı ama eşi yoğun görüşmelerinden onu çok fark etmemişti bile.
Bazen de teras Merve için, geç saatte eve gelen eşini bekleme durağı oluyordu.
İsteği, mutlu olmak ve mutlu anlar yaşamaktı aslında Merve’nin.
Bir gün yine terasta, gelen geçen insanları izliyordu. Sokaktan geçen iki mülteci çocuğa takıldı gözü. Birbirleriyle öyle hoş muhabbet ederek yürüyorlardı ki, mutluluk uzaktan bile olsa nasıl da belli oluyordu. Caddenin sonundaki küçük tek katlı eski bir yapıda yaşıyorlardı. Oldukça da kalabalık bir aile olmalılar sayıca çok çocuk görülüyordu. Mutlu çocuk görmeyeli uzun zaman olduğundan bu çocuklar dikkatini çekiyordu.
Kendi kendine, “işe geçerken bu ailenin yanına bir uğrayayım” diye karar verdi. Uzaktan gördüğü mutlu tabloyu yakından da görmek istedi. Araçla kaldıkları yere yaklaşınca çocuklar heyecanla yanına gelmişlerdi bile. Araçtan indiğinde evin hanımı da gelmişti. Güler yüzlü ufak tefek bir kadındı. Türkçe bilmiyordu ama gözlerinin içi gülüyordu. Çok sıcak karşılanmıştı. Kendine göre kıyaslayınca oldukça zor şartlarda yaşıyorlardı.
Biraz afallamıştı Merve. Bu derece yoksulluğu televizyonlarda izliyordu. Şimdi ise kendi gözleriyle görmüştü.
Bu kadar yakınında bu kadar uzak bir dünya olduğunu bilmek mi onu bu kadar etkilemişti?
Bu hanenin halkında garip bişey vardı. Gitmeden neyle karşılaşabileceğini düşünmüştü. “Bu derece yoksul insanlar ya para ister, ya da eksiklerini sayıp almamı beklerler heralde” dedi. Her şeye hazırlıklı olduğunu düşünürken hiç de beklemediği bir şey olmuştu.
Bu insanlar mutluydu.
Bu kadar yokluğun içinde bu mutluluk da neyin nesi diye düşündü. Yok bu kadarına hiç mi hiç hazırlıklı değildi. Mutluluğu hep sahip olduklarıyla paralel sanmıştı. İyi bir işim olursa mutlu olurum. Sevdiğim insanla evlenirsem mutlu olurum. O istediğim arabayı alırsam, şu reklamını gördüğüm adaya gidersem, yat kiralarsam, karavan alırsam… liste uzayıp gitmişti ama mutluluk bir serap gibi tam yakaladığını zannettiğinde kayboluyordu.
Hayatta mutluluğun olmadığına da inanmıştı, böylece bu konuyu da kendince halletmiş ve düşünmeyi bırakmıştı. Peki ya bu mutsuzluk da neyin nesiydi. Kalbindeki bu acı bu nefes alamama hissi…
Etrafındakiler de kendisinden farklı değildi. Geçen hafta Avrupa tatilinden dönen arkadaşı hiç de mutlu görünmüyordu. Hatta stres ve gerginliği yüzünden okunuyordu. Belki bunları da normal sayacaktı ama şimdi bu aile de nereden çıktı?
Hiçbir şeyleri yokken mutlu olabilen bu insanlar Merve’nin kafasındaki mutluluk kavramının hiç bir parçasıyla örtüşmüyordu. Sahip olmak istediği hemen herşeye sahipti ama içindeki yoksunluk hissi çok fazlaydı. “Bu fazlalıkta bir azlık var” dedi içinden.
Bu kadar varlığın içinde yokluk içindeydi. Bir de yıpranmış o evi heyecanla gezdiren, hiçbir şeye ihtiyacımız yok diyen 9 kişilik aileye baktı.
Bu kadar yokluğun içinde bir varlık var… ama ne?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.
&
YAHYA HAMURCU
Zıtlıklardan kaynaklanan gerçekler... İnsan zihni algılayamıyor değil mi? Meğer tam yanıbaşımda, tam zıddındaymış aradığım şey :)
YanıtlaSilNe tuhaf gerçekten
Silİşler nasıl da gözüktüğü gibi değil..
SilKaleminize sağlık.. Eski zamanlarda da öyle değil miydik?
YanıtlaSilİnsan miktarı ve çeşidi arttırınca mutlu olacağını sandı oysa ne kadar yanıldı.
YanıtlaSilBirşey bizi mutlu ediyorsa birçok şey bizi daha fazla mutlu ediyor olmalı diye düşünüyoruz. Halbuki bereketin ve mutluluğun azda olduğunu bilmiyoruz. Bi bilsek…
YanıtlaSilKaleminize sağlık ✏️
YanıtlaSilGeçen ananem bana eskileri anlatırken " eskiden paramız yoktu ama komşularımızla mutluyduk. Şimdi imkanlara kolay ulaşıyoruz ama komşum yok. O eski mutluluk yok" demişti. Farkında olmadan bana çok kıymetli deneyim transferi vermişti mutlulukla ilgili <3
Var bir gariplik diyoruz bu yazıyı okurken.. oysaki gerçek mutluluk somutta değil, soyutta.. bunu anladığımız gün mutluluk bize göz kırpıyor.. ;)
YanıtlaSilYazıyı okuyunca evimde de en çok kullanmak isteiğim köşeyi kullanamadığımı farkettim. Kesin benim olmasaydı “ayy neler yapardımm” diye hayaller kurardım ama benimken hiçbir şey yapmadım:(. Sanırım artık bişiyler yapma zamanı…
YanıtlaSilTeşekkürler
Zanlarımız bizi nasıl da yanıltıyor. Bir ömür peşinden koştuğun mutluluğa arkanı dönmüş koşarak uzaklaşıyormuşsun
YanıtlaSilFarkında bile değilsin
Sahip olduğumuz şeylerin bize teması ne kadar da önemli...
YanıtlaSilBir söz duymuştum. "Bir az iki çok." Yetinmenin ne demek olduğunu kısaca anlatan bu söz geldi aklıma.
YanıtlaSilKaleminize sağlık :-)
İmkanlar sandığımız gibi mutluluk getirmiyor… asıl mutlulu belki de bir şeylerin eksik kalmasıydı…
YanıtlaSilmutluluk diye adlandırdığımız şey aslında mutsuzluğun nedeniymiş.
YanıtlaSilMutluluk içimizde... :) Ne klişe bir söz gibi değil mi? Oysaki gerçekten öyle... İnsan kendi mutlu olmayı öğrenemediğinde elindekilerle, sahip olduklarıyla da mutlu olamıyordu... Yokken yapılamayan şey varlıkta da olmuyordu... Mesele varlık ve yokluk değildi o zaman...
YanıtlaSilKaleminize sağlık👏
YanıtlaSilGünümüzün çoğu evinde yaşanılan sıkıntılarından biri. Hepimiz mutlu ve başarılı olmak istiyoruz ama mutluluğa olamadığımızda giden yönümüz mü yanlış diye bir bakmıyoruz.
Çok güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilMutluluğu hep sahip olduklarımızla paralel sanmak işte mesel bu...
YanıtlaSilMutlu olmayı istemek ama bunu bir maddeye bağlamak... Oysaki o olmadan da mutlu olanlar var... O zaman mesele bu şey değil... O zaman ne peki?
YanıtlaSilAslında mesele elimizdekilerle mutlu olabilmeyi sağlamak ama ne yazık ki insanoğlu mutluluğu bazen bir koltuk takımına bazen de alacağı bir son model telefona bağlıyor…
YanıtlaSil