Kayıtlar

YARDIM NİNE

Resim
Muhsin ile İhsan, aynı mahallede ve okulda iki candan dostlardı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez, birbirleri olmadan bir işe girmezlerdi. Aynı zamanda ikisi de yardım abidesiydiler.  Okulda, evde, mahallede herkesin eli ayağı olmuşlardı. Nerede ne yapılacak, nasıl bir yardım, nasıl bir çalışma, neye ihtiyaç var, onlar orada... Mahalleli, esnaf herkes onları çok severdi, ihtiyaç görmeyi iyi bilirlerdi.  Okulda rehberlik dersinde öğretmenleri, ihtiyaçlı insanlara nasıl destek oluruz konulu bir proje başlatmıştı. Önce en yakın çevreden başlayarak ihtiyaçları olan insanları düşünmelerini, araştırmalarını istedi. İyiliklerin insanoğlunu nerelere taşıdığından bahsetti. Her güne ufak bir iyilik, ufak bir yardım planlamalarını da söyledi. Hemen altına bir de not düşüverdi; “Sakın ha yaptığınız iyilikleri ve yardımları küçümsemeyin.”   Tabii ki İhsan ve Muhsin kolları sıvayıp hemen işe koyulmuşlardı. Daha sınıftan çıkmadan ne yapacakları hakkında ufak bir organizasyon düşünmüşlerd...

İNSAN KENDİNDEN YANA

Resim
Nermin Hanım o gün yine kendi kendine bir yandan söyleniyor bir yandan dua ediyordu. Her anne gibi o da oğlunun mürüvvetini görmek istiyordu. İyi bir kızla evlensin, mutlu bir yuvası olsun derdindeydi. Birazcık da oğlunu bu yönde sıkıştırıyordu tabi; - Artık yaşın geldi de geçiyor oğlum ne zaman evleneceksin? Bak işin gücün de var.  - Of anne sen de taktın evliliğe, sana yük oluyorsam söyle başka eve çıkarım.  - O ne demek oğlum benim de yaşım geçiyor bak… torunlarımı görmeyeyim mi ben de? Tabi Nermin Hanım bu arada boş durur mu? Komşulara, bütün altın günlerine “oğluma hayırlı bir kısmet, helal süt emmiş bir kız arıyorum” diye haber salıyordu! Hele akrabalar, her biri ayrı çalışıyordu Ali'yi evlendirmek için. Aslında kuzenleri birkaç kez onu birileri ile tanıştırmıştı fakat Ali bir iki kez görüşüp sonra beğenmiyordu. Ali’nin hayalindeki kızı bulamıyorlardı. Sahi insan evlilikten aslında ne bekliyordu? Ya da bu bekleyiş sırasında insanın kafasında hep kendi beklentileri mi olu...

İMKANLARIN FORMÜLÜ: İMKANSIZLIK 2

Resim
Salih’i işe uğurlayan Burcu, Mustafa’nın yere attığı oyuncakları topluyordu. Ara tatili boş geçsin istemiyordu. Uzun zamandır ziyaret edemediği kim varsa hepsini görmek istiyordu. Buzdolabının kapağına astığı listeye baktı. Evet ilk olarak ziyarete Necla öğretmeninden başlamalıydı.  Necla Öğretmen Burcu’nun köy okulundaki öğretmeniydi. Burcu çocukken Necla Öğretmen’e bakıp öğretmen olma hayalleri kurardı. Azimle çalışmış, o da sonunda öğretmen olmuştu. Sonunda başarmıştı ama kafasındaki soru son zamanlarda Burcu’ya kendini başarısız hissettiriyordu. Her imkana sahip çocuklar neden okumuyorlardı? ‘’Belki de Necla Öğretmenimin bu konuda bir fikri olabilir’’ diyerek numaraları tuşladı. Öğleden sonra buluşmak için sözleştiler. Necla Öğretmen’i ile buluştuklarında Burcu heyecanla eski öğretmenine olup bitenleri anlattı. Necla öğretmen ilgiyle dinledi Burcu’yu.  -Sen öğrenciyken sana destek olan kimse var mıydı? -Yoktu. -O zamanlar okula nasıl gidiyordun? Ödevlerini kim yapıyordu? -...

HER ŞEY MÜKEMMEL (Mİ) OLMALI?

Resim
  Ebrar bir yandan söyleniyor bir yandan da telaşlı bir şekilde hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyordu.  Kayınvalidesi “Akşam size geleceğim torunu çok özledim” demişti.  “Şimdi pat diye gelinir mi canım” diye söyleniyordu içinden. Ebrar titiz biriydi… İşlerini önceden, hatta günlerce önceden ve defalarca kontrol ederek yapardı. Yaptığı işlerde aksilik olması demek onun için mahvolmak demekti. Bu yüzden her işinde olduğu gibi ev işlerinde de mükemmel olmalıydı.  Hele bir de söz konusu kayınvalidesi ise… “ALLAH korusun, kadının ağzına laf vermek istemem” diye mırıldanarak işe koyuldu.    Ebrar temizlik ve ev işleri ile ilgili bazen “kendimi çok mu yoruyorum sanki, çok yıpranıyorum ben de insanım” diye düşünüyordu ama hemen ardından “yok canım ben de herkes gibi gevşek davranıp boş mu vereyim?” diye iç dünyasında bir çatışma yaşıyordu.  Etrafındaki insanları düşündü. Herkesin işi nasıl bitiyor da benimki bir türlü bitmiyor diye hayıflandı. “Onlar benim k...

ÇARE-SİZSİNİZ

Resim
İnsanlar hayatlarında problem yaşarlar. Sevdikleriyle ilgili, kendileriyle ilgili… Mesela bir anne baba çocukları için her konuda her şeyi yaptığını söyler. Onları rahat ettirmek adına, onları mutlu etmek için emek verirler.  Ama sonuç istedikleri gibi olmaz bazen. Rahat ettirmeye çalışılan çocuk iyice rahatsız olmaya başlar. Sadece bir tanecik istediği şeyi almadıklarında hemen anne babasına mızmızlanır, öfkelenir, mutsuz birine dönüşür.   Ya da bir kadın, eşi için türlü türlü fedakarlıklar yapar, en çok onu sever, onu düşünür, hayatını adeta ona adar ama sorun devam eder. Ve aldığı cevap “Yapmasaydın, bana ne yaptın ki?” olur.  İnsanın kendini çaresiz hissettiği, ne yapacağını bilemediği anlardan biridir bu anlar. Kendince her yolu denedi ama sonuç değişmez. Ve böylelikle insan kendini tükenmiş, yorgun ve çaresiz hisseder.  Yüzünü güldürmeye çalıştığı insanlar kendi gözyaşlarına sebep olur… İnsanın birileri için çabalaması, onlara destek olması, başkalarının derdin...

HER VAZGEÇİŞ BİR HAKEDİŞ

Resim
Volkan, köyde mutlu bir çocukluk geçirmişti. Zamanla büyümüş ailesinin umudu olmuştu. Köyde hasta ve yaşlı teyzelerin gözdesiydi. Herkes ona "Tam doktor olacak çocuk derdi." Annesi onu çocukluğundan beri doktor oğlum diye severdi. Köy yerinde evlat okutmak hiç kolay değildi. Okul ile evlerinin arası baya da vardı. Uzun ve zorlu zamanlar geçse de sonunda olmuş ve tıp fakültesini kazanmıştı.  Üniversite için gittiği büyük şehirde daha önce görmediği birçok şeyle karşılaşmıştı. Eğlenceli ortamlar, rahat yaşantısı olup gezen tozan gençlik bir yerde etkilemişti onu da. Kafası karışıyordu tabi ama biraz eğlenmek onun da hakkıydı diye düşündü. "Nasıl olsa okula kapağı attım, eninde sonunda biter ne olacak ki canım." diyordu içinden geçen ses. Yıllar nasıl geçti anlamadı Volkan. Üçüncü sınıfta bir fark etti ki önceki yıllardan kaldığı birçok dersi vardı. Ama o an "Toparlarım daha önümde zamanım var, kafaya takmaya gerek yok." diye teselli etti kendini. Arkadaşlarl...

KOLSUZ BEBEK AYŞE

Resim
Meslek Lisesi son sınıfı öğrencisiydi Merve. Liseyi bitirmeye adım adım ilerliyordu. Okullarında bitirme projeleri gündem olmaya başlamıştı bile. Öğretmenleri bu yıl dünyada yaşanan problemler üzerine bir tasarım projesi hazırlamalarını istemişti öğrencilerden. Sadece tasarlamakla da bitmeyecekti süreç, tasarımın hikayesini yazmalarını ve bir poster olarak da sunulmasını istemişlerdi.  Merve projeden çok etkilenmişti. Ne yapacaktı, hangi problemi ele alacaktı, bunu oyuncağa nasıl dönüştürecekti, bir türlü tam netleşemiyordu. Zihninde türlü türlü problemleri düşünürken eve varmıştı bile.  İçeriye girdiğinde babası her zamanki gibi televizyonun başında, annesi ise mutfakta yemek hazırlıkları ile meşguldü. O sırada küçük kardeşi Nisa’nın elindeki kolsuz bebeğe gözü takıldı ve yanına yaklaşıp: “Canım benim, ne oynuyorsun bebeğinin ismi ne?  Nisa: “Doktorculuk oynuyorum, ismi de Ayşe Bebek, kolsuz bebek Ayşe.”  Merve: “Ne olmuş peki koluna?”  Nisa: “Ben çıkardım kolu...