Kayıtlar

hareket etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

SANA TEPELERDEN BAKIYORUM

Resim
O gün Aslı çok heyecanlıydı. İlk kez İstanbul’a gidecekti. Her güne ayrı kombin, uygun şallar, aksesuarlar, ayakkabılar derken bavul hazırdı. Aslı erkenden havalimanına gitmiş orada beklerken İstanbul’la ilgili araştırmalar yapmaya devam ediyordu. Uçağı tam vaktinde indi ve artık İstanbul’daydı. İçi kıpır kıpırdı... Onu karşılayan arkadaşı Ecrin, İstanbul’da yaşıyordu. İstanbul’da gezilecek yerleri bir turistten daha az bilecek kadar oralıydı! Genelde böyle olmaz mıydı? Yani bir şehri en iyi gezenler turistler iken orada sürekli yaşayanlar o mekanlara hiç uğramamış olabiliyordu.   Yıllardır İstanbul’da yaşayıp Topkapı Sarayı’na hiç gitmemiş olanlar vardı. Ya da kaç kere boğaz turu yapmıştır ki bir İstanbullu? Bursa’da yaşayanlar kaç kere teleferiğe binip, Cumalıkızık’ta kahvaltı yapmıştır ki? İstanbul’da yaşayanlar peki? Kırk yılda bir misafir gelirse belki onunla birlikte…   Başka şehirden gelen öyle mi? Köprüden denize bakınca, vapurla bir yere giderken saatlerce orada dur...

UMUT OLSUN Kİ…

Resim
Ekim ayının sonları, sıcaklıklar halen mevsim normallerin üzerinde seyrediyordu. Tatilin etkisinden tam olarak çıkamamıştı Umut. Sıranın üzerindeki karalamaları zihni sünger gibi içine çekiyordu ama neyi alıp neyi almadığının o da farkında değildi. Tıpkı hayatına yeni insanların girip çıkması gibi. Bu hali uzun bir süre gözlerini kırpmadan devam etti. Hayatta da kim bilir daha neleri fark edemiyor insan? Birden zilin çalması ile irkildi ve zihnindeki kalabalığın peşinden gitmeyi bıraktı. Çünkü yetişmesi gereken bir başka ders vardı. Okul dönemi yeni başlamıştı ve adapte olmakta zorlanıyordu. Yeni şeylere başlamayı severdi ama sonunu getirmek çok da kolay olmuyordu. Önceki dönemin ağırlığını omuzlarından atamamıştı. Alt sınıftan kalan dersleri vardı. Ne okul dersleri ne de arkadaş ilişkileri iyi gitmiyordu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Umut, hareketini bırakmıyordu. “Evet şu an istediğim şeyleri nasıl yapacağımı bilemeyebilirim, arkadaş ilişkilerim iyi gitmiyor olabilir ama bunun bir so...

YİNE Mİ GEÇ KALDIM?

Resim
Koştura koştura inmişti merdivenlerden Aslı. Tıpkı ilkokul zamanındaki gibi. İlkokula giderken de hep böyleydi. Arkadaşları önden iner Aslı ise hep geç kalıp koşarak inmek zorunda kalırdı. Ne günlerdi diye gülerek hızlıca indi merdivenleri.  Hayatımızda bazı dönemler vardır. İçimizde hep bir sıkışıklık hissederiz ya işte o dönemler. Biriken bir sürü iş. Ev ayrı, okul ayrı, iş ayrı, çocuk ayrı, görevler, dersler. Bir de bireyselde yapmak istediğimiz ama başlamaya zaman bulamadığımız şeyler vardır. Yapmaya çalıştığımızda ise bir yerden tutarız diğeri kalır. Bu sefer de “eyvah ya çok az zaman kaldı, yine geç kaldım, yine geç kaldım!!” diyerek telaşa düşeriz. Durum böyle olunca bazen devam bile edemeyiz. Oysa en başında hepsi için çok güzel planlarımız vardı. İnsan neden geç kalır ki? İnsan bu hayatta bir şeylere erken başlamadığında; güne, dinlenmeye, eğlenmeye, sevmeye, sevilmeye de geç kalıyor işte.  Bu ders kolay nasıl olsa yaparım deyip ertelediğimiz ödevler yığılıyor ve o ko...

ÜMİT

Resim
   ''Zıırrr! Zıırr!''... Alarmı kapatıp yatağından kalktı. Ayaklarını sürüyerek banyoya gitti. Tartının üstüne çıktı: "Üff ya yine kilo almışım!" dedi yüzünü ekşiterek. Selda 4 yıldır yabancı bir şirkette asistan olarak çalışıyordu. Yorucu bir işi vardı. Sık sık patronuna yurt dışı seyahatlerinde eşlik ediyordu. Yoğunluktan çoğu zaman sandviç ya da abur cubur ile karnını doyuruyordu.  İşi geç vakitte bittiğinde de yatmadan önce bir şeyler atıştırıyordu. Kilo almayıp ne yapacaktı? Zaten hiçbir zaman ince bir bedene sahip olamamıştı. Biraz da ipin ucunu kaçırınca hemen aldığı kilolar dışarıdan kendini belli ediyordu... Bahanesi ise "Su içsem yarıyor" demek oluyordu… Yine bir sabah annesi, ''Seldaa! Hadi kızım kahvaltı hazır, bak krep yaptım sana,'' diye seslendi mutfaktan. -Kahvaltı etmeyeceğim, dedi keyifsiz keyifsiz... -N’oldu kızım hasta mısın, neden kahvaltı etmiyorsun? -Diyet yapacağım. Yine kilo almışım... -Aman, bırak kızım sabah...

İMK”ANLAR”

Resim
  Adım adım mevsimler değişiyordu… Yaz sıcakları da gelmişti, köydeki sıcaklık daha mı fazlaydı bilinmez ama o gün ortalık yanıyordu. Ağacın olmadığı koca bir ovada su belli saatlerde vardı. O sebeple her şeyi idareli kullanmak gerekiyordu.  Ali için şehir hayatı olmazsa olmazdı. Köyün ihtiyarlarından Zekiye Teyze, sevimli köy şivesiyle “Nesini seviyon guzum o koca binalı yerlerin?” diye sorduğunda belki de Ali gerçekten ilk defa düşünmüştü. Sahi neden seviyordu? Bulaşık derdi yoktu makinesi vardı, çamaşır derdi yoktu makinesi vardı, kurutma derdi yoktu makinesi vardı. Yemek problem değildi evine kadar geliyordu. Her şeyi telefondan bir tıkla yönetebiliyor, o da ayağını uzatıp keyfine bakabiliyordu. Köy ise; rahatını kaçırıyordu. Oysa o da çocukluğunda ne kadar çok severdi kümesten yumurta toplayıp, dalından biber koparmayı. Tuvalete gitmek için kuzeniyle dışarıya çıkmaları bile ne büyük maceraydı köyde, şehirde yalnız geçen akşamların aksine. Ali’ye şehrin ona sunduğu konford...

HAREKET BEREKETMİŞ

Resim
İnsan ki, Yapıp ettikleriyle nasıl bir canlıymış böyle! Seçimleriyle yücelip, Yine seçimleri ile düşebiliyormuş meğerse. Gelecek için atılan bir tohummuş öyleyse, Hayırdaki tek bir kararı bile. Kendisine atılan pasları gole çeviren de, Yine kendisiymiş meğerse. İnsan ki, Bir sakınma makinesi aslında, isterse. Yaptıklarının yanına sakındıklarını eklediğinde, Golleri taşıyacakmış onu bir üst lige. Verilenlerle birlikte, Verilmeyenlere de şükrettiğinde, Anlayacakmış teslimiyetle, Verilenler neymiş meğerse.   İnsan ki, Umudunu kaybetmediğinde,  Düşmeyi de kalkmayı da bildiğinde, Varacağı yerle birlikte Gideceği yolu da sevdiğinde, Hatırlayacak o zaman, Gelme sebebini düşünürse… İnsan ki, Kendisine verilen potansiyeli bir bilebilse, Dönüşebileceği kişiyle arasındaki engelleri bir aşabilse, O başarının, mutluluğun tadını bir alabilse, Erecekmiş varacağı yere, Hem de daha bitmeden süre. Yeter ki inan, Çünkü öyle varacak kabule. Ve yine dönecek her şey başladığı yere, O da hayırdaki h...

HAREKETE GEÇİR BENİ

Resim
Doktor yürüyüş önerdi yoksa nerdeeee… hareketsizlikten pas tutmuş eklemlerim :) hadi bakalım yürüyelim o zaman…  Bu kolay olmayacak biliyorum.  Neden dersen öyle alışkanlıklar kolay kolay bırakılmadığı gibi kolay da alışılmıyor yenisine.  Televizyon karşısında, tekli koltuğumla ben mutluydum. Üstelik sızlayan kemiklerimi örten yumuşak battaniyemle iyi hissediyordum kendimi… Ama doktor hanım benimle aynı fikirde değildi. İlaç yazar gibi her gün on beş dakika yürüyüş ekledi listeye. Bir de efendim her ay beşer dakikadan artırarak üç ay sonrasına kırk beş dakikaya çıkartacakmışım. “Ya ben kim yürümek kim doktor hanım” dedim ama yüzüme tebessümle bakıp yapacaklarımın listesini uzattı elime. İşte o gün bugündür hareketlerimi artırdım ama bir de bana sor. Her gün bir bahane, bir engel… Neyse ki her işin başı sağlık deyip yürüyüş yaparken buldum kendimi. İnsanoğlu genelde yapmakta zorlandığı şeylerle karşılaşınca bir acı, bir sancı orayı terk edesi geliyor.  Oysa hareketin ...