NE KADAR AYDINLIK?
Boğazının yanması ile uyandı Berkant. İçten içe acıtan bir yanmaydı bu. Gece geç saatte işi bitmiş, yorulduğu için de dükkanda uyumaya karar vermişti. Gözünü zar zor açarak telefonundan saate baktı. Öğlen olmak üzereydi. Mürekkep kokusu midesini bulandırmıştı. Dışarıya çıkma ihtiyacı hissetti.
Başında bir ağırlık vardı, açık hava iyi gelir diye düşünerek iki sokak ilerideki çocuk parkına gidip oturdu. Biraz gecikse bir şey olmazdı. Çalıştığı dövme dükkanına öğleden sonra gelmeye başlardı zaten müşterilerin çoğu...
Yanındaki bankta oturan amcanın sepetinde yeşil köy elmaları vardı. Küçük ve eciş bücüş olmuşlardı. Belli ki ötedeki otogardan gelmişti. Memleket elmalarına benziyordu bu elmalar. Soluklanmak için oturmuş, tahterevallideki çocukları izliyordu amca. Bir elma çıkarıp Berkant'a uzattı. Ne zamandır elma yemediğini düşündü, cevabı bulamadı ve ikramı geri çevirmedi.
Şimdi ikisi de bir aşağı bir yukarı hareket eden platforma bakıyor, gıcır gıcır çıkan eski vida somunu sesini ninni gibi dinliyorlardı. Berkant burada mürekkep kokmadığını hissetti, biraz keyiflendi. Stüdyonun neden camı yok ki diye düşündü.
Daha 3 ay olmuştu orada işe başlayalı ama 18. dövmesini yaptırmıştı vücuduna. Oysa yaranın iyileşmesini beklemesi gerektiğini biliyordu. Bağışıklığımız da bir yere kadar dayanabiliyordu. Ama çalışanlara yüzde elli indirim dışında yaz kampanyasında ekstra indirim vardı, kaçırmak istemedi.
Bazen düşünüyordu, bu da bir tür bağımlılık olabilir miydi?
Dövmeli insanların büyük çoğunluğu ilki ile kalmıyordu. Hep daha fazlasını istiyordu. Hafif bir pişmanlıktan sonra bir daha oturuyorlardı o koltuğa.
“Bu sefer adamakıllı bir şey yaptıracağım, şöyle imzam gibi olsun, sevdiğim kadının gözleri de ensemde olsun” demişti geçenlerde gelen abi. Otopark işletiyordu, karısı anlam veremiyordu bu tutkusuna. Berkant;
“Abi sen de benim gibi abartmışsın, kolunda yer kalmamış” diyecekti ki patronla göz göze geldi ve kendini tuttu.
Sahi, insanlar ne çok abartır olmuştu bir şeyleri son zamanlarda…
Gözünün önünden bir bir sahneler geçti. Annesi bağırmayı abartmıştı, sudan şeyler için evi inletiyordu bazen. Kız kardeşi evinin dekorasyonunu abartmıştı, haftada 4-5 saat temizlik yapıyordu, salonunda kaç tane kristal obje var hiç sayamamıştı bile.
Lise 4’te bırakmıştı Berkant okulunu. Sınıfındaki bir çocuk bilgisayar oyununu abartmıştı, tuvalete bile gitmiyordu bazen. “Altına bez koyacaktık neredeyse!” demişti bir gün okula gelen annesi. Kendisi de oynardı ama bir gece çok yüklenmiş olmalı ki sabah tül perde inmişti gözlerine. Yarım saat boyunca yaşadığı kör olma korkusu ona yetmişti. Şimdi sadece arada takılıyordu bu tarz oyunlara, misafir çocuklarıyla…
Tahterevallideki çocuklar değişti, bunlar da pek keyifliydi. Biri az biraz fazla kalsa diğeri huzursuzlanıp “Hadiseneee!” diye bağırıyordu. İki taraf da sırasını bilirse hiç sorun çıkmıyordu. Denge dedikleri şey bu olsa gerekti, “fazla uzatma yok, kısaltma yok, abartma, aşırılık yok…” Neden tahterevallideki gibi olamıyordu insanlar?
Parkın diğer köşesinde ayrılmak üzere olan bir çift vardı; belli ki son sözler paylaşılıyordu. Oysa insanlar evlenirken düğün kartı üzerindeki baş harfleri bile ne kadar dengeli, ahenkli yazılıyordu. Sonra ne oluyordu da insanlar abartmaya başlıyordu?
Göz ucuyla yandaki amcaya baktı bir abartı arar gibi; gayet normal görünüyordu. Normali ne de özlemişti insanlık. Gerçi bugünün normali marjinallikti. Sade, gösterişsiz, sakin... Bu kelimeler daha iyiydi sanki, dengeye daha yakındı. Akrabalarını düşünmeye devam etti, Tayfun dayısı neredeyse hiç konuşmazdı. Çalıştığı şirketlerden birinden selam vermiyor diye çıkarılmıştı. Susmayı abartmıştı besbelli… Zıddında ise sürekli konuşan, cıvık espriler yapan kendi iş arkadaşını düşündü. İnsan etrafındakileri dinlemedikçe, merak etmedikçe sözcük enflasyonu yaşıyordu.
Platonik sevdiği kızı düşündü sonra, herkese laf sokuyor, iğneli konuşmayı zeka göstergesi sayıyordu. Belki de ilk defa, şu an, sevdiği kızın olumsuz bir yanını fark ettiğini fark etti. Yediği elmaya baktı. Zihnimi mi açtı acaba diye gülümsedi. Yok yok, güneş, aydınlık iyi geldi. Daha sık çıkayım dışarı diye karar aldı.
“Abartmışım, içeride oturmayı. Odam mağara gibi, iş yerim mağara gibi… Nerede nefes alıyormuşum ben?”
İnsan sevdiği, rahat ettiği ya da meyilli olduğu şeyleri diğer insanlar pahasına hatta kendi pahasına nasıl da abartıyor, aşırılaşıyor.
“Doğadaki, hayvanlardaki hatta vücudumuzdaki her şey dengede yaratılmış. Elma çekirdekleri, gözler, böbrekler, eller… Hepsi eşini destekliyor. Hiçbiri diğerini abartmıyor.” dedi amcaya dönüp. Elmanın hatırına da olsa kısa bir iletişim kurma ihtiyacı hissetti. Böylesi doğal insanlarla olmayı da özlediğini fark etti.
Amca o sırada Berkant’ın ayak bileğindeki terazi dövmesine bakıyordu; “Oğlum keşke şu terazi gibi hepimiz dengeye gelebilsek. Şimdilerde normal dışı bir durum yoksa akşam haberlerine de koymuyorlar hiçbir gelişmeyi. Ama hem ruhun hem bedenin şifası dengede saklı. Bak insanlar çeşit çeşit, iyi ki de öyle evladım, ama sivrilen yanını törpülemeyen, yanındakine eyvallahı olmayan insan hasar açar kendine ve tabii etrafına… Dengede, kararında yaşayanlara bak, yüzü bile aydınlık olur. Kafası, kalbi rahat olur.”
“Öyle amca. Sade olan, kendi halinde olan pek kimse kalmadı. Tipimden anlaşılmıyor belki ama ben de sevmiyorum aşırılıkları. Neyse, eyvallah amca. Elma için sağ ol” dedi ve kısık gözlerle güneşe bakarak çalıştığı dükkana doğru yöneldi.
Dükkana girdiğinde patronu gelmişti. Etrafına iyice baktı ve;
- Abi duvarları limon rengine falan mı boyasak, içerisi çok karanlık gelmiyor mu sana da?
- Yok oğlum spa mı burası? Müşterilerin çoğu gotik takılıyor görmüyor musun, bırakalım böyle gizemli kalsın.
- Tamam abi, diyebildi sadece.
Berkant, tamam abi dedi ama mürekkeplerle kartuş iğnelerinin olduğu sehpayı düzenlerken gözünün önüne bir ilan geldi. Geçen akşam eve giderken yan sitenin kapısındaki afişte görmüştü. “Deneyimli/ Deneyimsiz Bahçıvan Aranıyor!”
Bir miktar temiz hava, sıcacık güneş ışığı ve farklı insanlarla konuşabilmek…
Bazen ihtiyacımız olan tek şey bu üçlü olabiliyor…
Peki bizler en son ne zaman bu üçlüyü bir arada bulabildik?
Gökyüzü ne kadar aydınlıktı?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar.
&
Insanin hakikaten durup bir etrafina bakmasi ve az da olsa düşünmesi lazim.
YanıtlaSilAydınlık varken insanın özgür iradesiyle karanlığı tercih etmesi çok üzücü değil mi..?
YanıtlaSilHer şey kıvamında güzel
YanıtlaSilhayattaki her şeyin şifası olan denge konusu çok güzel anlatılmış, ellerinize sağlık 😌
YanıtlaSilDengesi bozulunca insan dengeyi de algılayamıyor
SilKovamı bozduğumuz yerde tadımız da gidiyor sanki
YanıtlaSilTeknoloji ilminin ailede düzgün öğretilmiş olması ve doğru kullanıma yönlendirilmesi toplumu düzeltebilir, maalesef ailelerimizin büyükleri bilgili ama teknoloji ilmi olarak eksik oldukları için yönlendiremiyorlar gençleri ve her konuştukları ters geliyor, biz eskiden şöyle yapardık böyle davranırdık demekle kalıyorlar bu sebepten ne yazıkki yeni nesil z kuşağı denilen çöküntü büyüklerini eski kafa olarak görüyor, sahteyi yaşayıp gerçeği kaçırıyorlar tabi trenide.
YanıtlaSilNiyet yanlışta olanı doğruya çekmek ise o zaman onun kafa yapısını da iyi bilmek gerekiyor değil mi?
SilDoğada nasıl da güzel bir denge var.. Onu görebilirsek belki biz de dengeye geliriz :)
YanıtlaSilDoğayla iç içe olmak insan yaratılışına en uygun olan
YanıtlaSilHiç farkında olmadığımız ne kadar çok abarttığımız şeyler var, düşündürücü bir yazı olmus kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. O kadar gerçek o kadar hayatın ta kendisi ki. Hayat her insana Berkanta yaptığı gibi jestler yapıyor. Mesele o mesajı görebilmekte. İnsana gerçekten neyin iyi geldiğini an be an her sahneden sunuyor hayat. InsAllah bahçıvan is ilanına başvurur:)
YanıtlaSilne kadar güzel bir yazı elinize sağlık içim ümitle doldu :)
YanıtlaSilİnsan düşününce kendiyle biraz sohbet edince neler fark ediyor :)
YanıtlaSilAynen öyle.. yeter ki kendimizle sohbet ederken dürüst olalım, canımızı yaksa da vicdanımızın sesini kısmayalım:) O zaman gizemli bir bohça gibi bilgiler, yöntemler dürgü dürgü açılıyor önümüzde..
Sil❤️
Silİnsanın farkındalığa açılan yolu bir elmayla, limonla ya da tahteravalli vidasıyla başlayabiliyor.. İnsan yeter ki samimiyetle düşünsün daha huzurlu bir yaşam mümkün diye...
YanıtlaSilİnsan mutluluğu, doymayı farklı yerlerde arıyor. Gerçek doğayla vakit geçirmeye başladığımız da kendimizi buluyoruz.
YanıtlaSilBazen etrafındaki farklılıkları görmek için kabuğundan çıkması gerekiyordu insanoğlunun.
YanıtlaSilHayatın gönderdiği işaretleri okumak ve uygulayabilmek
YanıtlaSilAbartı şeyler gerçekten o şey iyi bile olsa bir süre sonra keyif vermemeye, zarar ve acı vermeye başlıyor...
YanıtlaSilOlması gereken şeyler olması gereken yerde olduğunda ne rahet oluyordu insan zihni...
YanıtlaSilEllerinize sağlık
YanıtlaSilKeyifle okudum 😊
Abartmak kör olmaya yakın bir hal gibi sanki o konu ile ilgili dışardan göremiyorsun kendini..
YanıtlaSilKararında sevmek lazım Azizim
Öyle... ne mutlu ki tekrar görme imkanımız var, sanki etrafındaki her şey birleşmiş sana bu konuda "hadi hadi" diyor:)
SilBerkant gibi aydınlanmak nasip olsun 🤍
YanıtlaSilAçık hava ve güneş, ilaç olur yaralara...
YanıtlaSilBerkant akıllı çocukmuş
YanıtlaSilYanlışları görebiliyor hala
Deneyim de çıkarmış kendine
Böyle devam eder umarım :)
özellikle genç nesil için çok önemli bir şey deneyim transferi.
YanıtlaSil