BANA KADERİMİN BİR OYUNU MU BU? - Bölüm 2


Sıla ve Ömer ilişkilerinin altıncı ayına gelmişlerdi. Günler ne çabuk geçmişti. Kafede karşılaştıkları akşam daha dün gibi hatırlarındaydı…

Bu zaman içerisinde Ömer işlerini ilerletmişti. İkinci kafesini açmayı ve kafe stilinde farklılıklar yapmayı planlıyordu. Günleri eskiye nazaran daha yoğun geçiyordu. Mobilyalar, resmi işlemler, tasarımlar, düzenlemeler, eksikler… 



Ömer’in gündeminde artık yeni kafe vardı. Yoğunluğu sebebiyle de Sıla ile eskisi kadar ilgilenemez olmuştu. Sıla ise bu durumdan rahatsız olmuştu. Şikayetleri de artmaya başlamıştı. 

“Bugün nasılsın? Günün nasıl geçti? Yemeğini yedin mi? Ben yokken neler yaptın?” gibi soruların yerini artık;

“Neden eskisi gibi değiliz? Beni artık sevmiyor musun? Gün içinde hiç mi aklına gelmiyorum? Özlemiyor musun? İnsan bir arar, hiç mi merak etmiyorsun beni, hani gelecektin?” gibi sorular almıştı. 

Ömer ise;

“Seni sevmez olur muyum hayatım. Tabii ki seviyorum sadece biraz zaman ver, ben de çok yoruluyorum. Yeni kafe bizi epey koşturuyor.” gibi türlü türlü cümleler sarf etse de Sıla için bu yeterli olmuyordu. Daha fazlasını istiyordu. İlginin hep üzerinde kalmasını istiyordu. 

“Ömer benden ilgisini çekerse başkasına ilgi duymaya başlar” düşüncesi dolaşıyordu zihninin bir yerlerinde.

Bir taraf talep ediyor, diğer taraf sürekli kendini açıklama yaparken buluyordu. Sıla, sanki anlamak istemiyordu Ömer’i. Onunla daha az ilgilenmesini sevgisizlik zannediyordu. İlk zamanlardaki yoğun ilgiyi istiyordu ve yaşadıkları bu süreci kabullenemiyordu.

Ömer de bir türlü anlatamıyordu derdini. Ne kadar anlatırsa o kadar anlaşılamıyordu sanki. İlk zamanlardaki Sıla yok olmuştu. Ömer’i anlayan, sevgisini gösteren, kırmaktan çekinen Sıla gitmiş, yerine anlayışsız, kaba biri gelmişti sanki. Ömer’in sevgisi ise hala aynıydı, değişmemişti. Sadece yeni kararlarının yoğunluğu vardı hayatında. 

İnsan kendini ifade ederek nasıl daha da yalnızlaşırdı ki? 

Hayatta bazen bu yanılgıya kapılabiliyordu insan. Sanki daha detay bilgi verirse karşı taraf kendisini daha iyi anlar, problemleri çözülür diye düşünürdü. Ancak işlerin öyle dönmediğini hayat tekrar tekrar hatırlatıyordu. 

İnsan hep “Ben eksik ifade etmişimdir” diye düşünüp, ifadelerine iki üç kelime daha ekleme ihtiyacı hissediyordu. Oysa karşısındakinin anlamaya gönlü yoksa anlamıyor; anlamak isteyen susma anından bile pay çıkarıyordu. 

Ve artık Sıla ile Ömer’in ilişkileri bu sebepten kopma noktasına gelmişti. 

 


Sıla türlü düşünceler içerisinde kendini yiyip bitirirken farkında olmadan daha çok bağlanıyordu Ömer’e. Kaybetme korkusu gittikçe artıyor, korkusu arttıkça istemsizce Ömer’in üstüne daha çok düşüyordu. Zaman zaman içinde Ömer’i zalim ilan edip, önce sayıp sövüyor, sonra kendini haksız bularak bu sefer kendine kızıyordu. Günün sonunda kendini Ömer’e bir dolu özür mesajı atarken buluyordu.

Kısır bir döngünün içindeydi sanki. Korkuyordu ve korktukça eskisi gibi davranmaktan alıkoyamıyordu kendini. Bir anda eski yöntemlerini kullanmaya geri dönmüş ve farkına bile varmadan önceki ilişkisinde yaptığı davranışlarını sergiler olmuştu. Yine hayatının merkezine Ömer’i koymuş, aramadan duramaz olmuştu. Başkalarıyla iletişimi kesmiş; kendini düşünemez olmuştu. En yakın arkadaşı Göksu ile en son ne zaman görüşmüştü, hatırlamıyordu bile. Yine özleyen, telefonun başında çaresiz bekleyen, üzülen kendisiydi.

Ömer ise gittikçe ümidini kaybederek umursamaz olmaya başlamıştı... “Nasıl olsa beni anlamayacak.” diye anlatmaktan da vazgeçmişti kendini, telefonlarını açmaz olmuştu. Artık tak etmişti. Sevdiği kadın tarafından desteklenmiyordu ve “Bitecekse bitsin. Bir ilişki böyle devam etmez.” moduna girmişti. 

Nihayetinde de öyle oldu…

Sıla’nın tek bir isteğine daha tahammülü kalmamıştı Ömer’in. Telefonda Sıla yine sitem ederken “Yetemiyorum demek ki sana, olmuyor. Ben bitirmek istiyorum” diyerek ilişkilerini bıçak gibi kesip atmıştı.

Ve derin bir sessizlik... Sıla şok içindeydi. Yine terk edilmişti, öyle mi?

Tekrardan aynı şeyi yaşamıştı, kendini yapayalnız hissediyordu. Çok da sevilmişti ama yetmemişti.

İlişkileri bu noktaya nasıl gelmişti peki? 

Sıla bir türlü anlam veremiyordu bu duruma. Hıçkırıklar içinde ağlarken,

“İşin sonunda neden hep terk edilen taraf ben oluyorum, neden bekleyen, neden daha çok seven taraf benim, hiç mi sevilmeyi hak etmedim…” diye düşünmekten kendini alamıyordu.

Sahi neden sevmemişlerdi Sıla’yı? 

Buna sevilmemek denebilir miydi? 

Neden terk edilen hep oydu? 

Neden bu tekrarlayan döngüler içerisinde buluyordu kendini sürekli?


BANA KADERİMİN BİR OYUNU MU BU? - Bölüm 1

BANA KADERİMİN BİR OYUNUMU BU? - Bölüm 3


 &

Deneyimsel Tasarım Öğretisi insanın mutlu, başarılı olması ve doyumlu ilişkiler yaşaması için tutarlı, faydalı, uygulanabilir ve anlaşılır bilgiler sunar. 

&

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri,
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi.
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"

YAHYA HAMURCU

&


&

 KİM KİMDİR

İLİŞKİLERDE USTALIK

BAŞARI PSİKOLOJİSİ




Yorumlar

  1. Oy Sıla oy :( Ne olacak bu halin (kendime diyorum) Devamını merakla bekliyorum :)

    YanıtlaSil
  2. İnsan Anlamak istemiyorsa anlamı istemiyor gerçekten..

    YanıtlaSil
  3. Sıla bir anlasa geçmişte yaptığı hatayı tekrar yapınca aynı sonuçla karşılaştığını, aynı sebepler aynı sonuçlara götürüyor insanı. Kim bilir belki Sıla anlar ve başka sebepleri oluşturur hayatında

    YanıtlaSil
  4. Sıla Ömeri anlamayı tercih etseydi ben boyutunda sürekli beni sevsin diye düşünmeseydi ilişkinin toplamını düşünseydi başka insanların da hayatı var yoğunluğu var böyle düşünseydi böyle olmazdı... Talep eden itici yoğunluk çekicidir
    Sıla hayatına meşguliyet koymadığı için Ömeri darlıyor :) insan hayatının merkezine kişi koyarsa hep sorun yaşar rabbinin koyarsa kimse in bu kadar üzülmez :) o zaman kim sılayı sevmiş kim sevmemiş umrumda olmaz Ömer arar mı aramaz mı ilgili mi değil mi çok kafaya takmaz çünkü o zaman sıla merkeze doğru kişiyi koymuş

    YanıtlaSil
  5. Aynı hatalar içinde kendini bulmak ve nerede yanlış yaptığını çözememek... İşte tam da bu sorada hayatı suçlamak... İnsanın en aciz hali :(

    YanıtlaSil
  6. İnsan nasıl da aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar bekliyor…:/

    YanıtlaSil
  7. Hakketen merak ederek neden diye soruyorsa cevap da gelir yakında. Merakla bekliyoruz 🌼

    YanıtlaSil
  8. Ahh be Sıla... Kendine hasret kalacağın yerde hep başkalarına hasretsin... :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok beğendim bunu :) Kendine hasret kalmak... Atlıyoruz bunu çoğu zaman kıvamı bozarak değil mi...

      Sil
  9. Aslında benzer özellikleri bizde gösteriyormuşuz zaman zaman bunu anca okurken farketmem :)) Kaleminize sağlık güzel bir farkındalık oluşturacak bir öykü olmuş

    YanıtlaSil
  10. Çok güzel bir yere geldi hikaye, güzel derken Sıla'nın yaşadığı değil elbet ama günümüzde birçok insanın içinden geçtiği süreci mercek altına almanızı kastettim... zurnanın zırt dediği yer, birçok kişinin hayatında aynı deseni gördüğü halde, yine olmadı deyip depresyona girdiği ama "neden olmadı", "nasıl daha iyi yapabilirdim" üzerine pek düşünmediği kısım..

    "İnsan kendini ifade ederek nasıl daha da yalnızlaşırdı ki?" bu tespit de harika! Dök içini rahatlarsın, söylemezsen nasıl anlasın ki diye yanlış cesaretlendirildiğimiz ne çok durum var, halbuki işlerin zıddına bakmayı öğretmiyor kimse, belki perdenin diğer tarafında, hareketimin tam tersinde şifam gizlidir...

    YanıtlaSil
  11. Sıla nın yaptıklarını okudukça ben yoruldum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan kaybettiği sevgiyi daha çok konuşursa onun için daha çok birşeyler yaparsa fark edilir zannediyor.

      Eğer fark edilmezse de şikayet etmekten kendini alamıyor. Şikayet başlayınca da ilişki çıkmaza giriyor… Keşke bunun bir yolu olduğunu Sıla gibi ilişkisinde problem yaşayanlar bilseydi…

      Deneyimsel öğreti ilişkilerde nasıl ustalaşılır bunun gibi pek çok konu da insanların yolunu aydınlatıyor…

      Daha çok insanın faydalanması dileğiyle…

      İlminize kaleminize sağlık💐

      Sil
  12. İlla ki etrafımızda bir Sıla olmuştur ya da o Sıla biz olmuşuzdur… o zaman Sıla’nın yaşadıklarını yaşamamak için neler yapmalıydık?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatın bir yerinde Sıla gibi oluyoruz sanırım. Allah da bizi iyi etsin ne diyek... Tabi Sılayı da :)

      Sil
  13. Oturduğum yerden daralttı beni Sıla.

    YanıtlaSil
  14. İnsan ne kadar çok konuşursa o kadar çok davranış değişikliği oluşturacak zannediyor. Çoğu kişinin takıldığı tuzak.

    YanıtlaSil
  15. Böyle olayın tamamına dışarıdan bakarken her şey ne kadar anlaşılır ve net
    Halbuki insan yaşarken duyguları aktifken hiç böyle göremiyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil mi? İnsan kendindeki hatayı göremiyor işte :(

      Sil
  16. İnsan neden terk edildiğini bilebilir mi? 😉 Ellerinize sağlık. Devamını iple çekiyorum.

    YanıtlaSil
  17. Sıla'ya günde 3 doz albeni çalışması öneriyorum.

    YanıtlaSil
  18. Başkasının yaşadıklarını çok güzel anlayabiliyoruz ama kendi hayatımıza geldiğinde işler biraz karışıyor sanki...

    YanıtlaSil
  19. Sıla'ya yapma dur diyemedim.🥲
    Bu kadar üstüne düşersen çocuk kaçar tâbi. İşte insan olayın içinde anlayamıyor.
    Ah Sıla'cım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilinci açılıp akledebilir inşallah... Yoksa insan o haldeyken nasihatten de anlamıyor :(

      Sil
    2. inşaAllah... yasa her zaman işliyor

      Sil
  20. ne kadarda hayattan biz yazı, kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİM KİMDİR?

PIRIL PIRIL BİR SEN(E)

ÇOK AMA AZ